Hemen her gün günlük gazetelerin manşetlerine bakar, ilginç, farklı manşetleri detaylı okumaya çalışırım. Geçen Pazartesi Milli Gazete’nin manşet haberi bana ilginç geldi. Belki bazılarınızın dikkatini çekmiştir; “İSLAM ALEMİNİN PROBLEMİ DEMOKRASİ DEĞİL BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜKTÜR. BATI, UŞAKLIK YAPACAK YÖNETİCİLER ARIYOR” Manşet aynen böyleydi. Gerçi haberin ayrıntısında bazı hatalı kavramlarda kullanılmıştı ama öz olarak doğruydu.
Mustafa Kemal Atatürk’te kurduğu devlet özellikle 3 konuda hassasiyet göstermişti. Tam bağımsızlık, cumhuriyet ve laiklik. Bunlar Atatürk’ün olmazsa olmazlarıydı. Bir çok kişi Atatürk’ü askeri bir şahsiyet olarak ele alır ve özellikle Kurtuluş Savaşı ile değerlendirir. Oysa Atatürk’ü Atatürk yapan deha onun devlet kuruculuğunda ve siyaset adamlığındadır. Amerikan veya İngiliz mandalarını, yakın çalışma arkadaşlarının ısrarlarına rağmen reddetmesi müthiş bir kararlılık ve ileri görüşlülüktür. Türkiye bundan dolayı mazlum milletlere örnek olmuştur. Tam bağımsızlık aradan geçen 90 yıla rağmen hala sorun olabiliyorsa bu onun kabahati değil, kendisinden sonrakilerin hatalarına uluslararası bir takım olumsuz koşulların eklenmiş olmasından dolayıdır. Ancak, ne olursa olsun, uluslararası koşullar ne kadar değişirse değişsin Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlığını koruyabilmelidir.
Daha geçen hafta TBMM’den İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci madde değişikliği ile ilgili bir kanun geçti. Sanırım yakında Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girer. Bununla şekil olarak belki darbelerin kolaylıkla hukukileşmesinin önünü tıkadık ama asıl darbe nedenini ortadan kaldırmadık. Bu neden, yani darbelerin en önemli nedeni bildiğiniz gibi dış güçlerin müdahalesidir. Yani, tam bağımsız olmama halidir. Şimdiye kadar gerçekleşen darbelerin arkasında ki ABD veya İngiliz etkisini veya gerçeğini kimse görmezlikten gelemez, sanırım.
Kimse ‘Dünyada tam bağımsız devlet yoktur’ demesin. Dünyada ülkeler birbirlerini etkiliyorlar, kültürel ve ekonomik anlamda bağımsızlık yok, kabul ediyorum ama güçlü ülkelerin hiç birinin ordusunu etkileyip darbe yaptıramazsınız. Bir İngiltere, bir Fransa bir başka ülke tarafından etkilenip darbeye teşvik edilebilir mi? Evet, oralarda darbe akla dahi gelmez, halk kabullenmez, sistem reddeder ama en azından bu oyun dahi oynanamaz. Yani devlet düzeni, rejimin devamı, halkın iradesi konusunda tam bağımsızlık mutlaka olmalıdır. Toplumlar ve bireyler birbirlerine geçici olarak bir moda veya hayranlık gibi sebeplerle takipçi olabilirler ama devlet tabi olmaya başladı mı, bu egemenliğin, devlet iradesinin yok olmasıdır ki çok tehlikelidir.
Bakın “Faiz Lobisi” şikayeti yaptıktan ya da kıyameti kopardıktan sonra faiz yükseltme kararı almayı, lobiye bir anlamda teslim olmayı anlarım. O da hoş değildir fakat, ekonomik gücünüzle ilgilidir, gelişmekte olan bir ülke olarak bu konuda sizi zorlayabilirler. Ancak, sizin ordunuzu ele geçirerek ülkenize darbe yapılması, halkın iradesinin hiçe sayılması başka bir şeydir. Bağımsızlık burada tümüyle devreye girer. Mısır’ın acınacak hali de bu noktadadır. Mısır Halkı kendilerine bırakılsa bir şekilde halledecekleri bir konuyu dış güçlerin müdahaleleri nedeniyle rezalet bir şekilde yaşıyorlar ve bu dış müdahale sürdüğü sürece halkın öğünebileceği bir çıkışta yok… Oysa Atatürk, masada ve meydanda, diplomatik ve askeri yollarla, güçlü devletlerin değil, kendisinin ve dolayısı ile halkın iradesi doğrultusunda bağımsız bir çıkışı tercih etmişti. Onun için İngiliz Lord Curzon, İnönü’ye “İleride dara düşüp bize yardım için geldiğinizde, burada reddettiğiniz her şeyi, cebimden çıkartıp önünüze koyacağım” demiştir.
Tüm bu nedenlerle Saadet Partisi paralelindeki Milli Gazete’nin kalkıp yukardaki manşeti atmasını önemsiyorum. İnşallah başkaları da tam bağımsızlığın ne demek olduğunu anlamışlardır, çok geçmeden anlayacaklardır. Bunu anlayan, özellikle Cumhuriyetin kuruluş koşullarını bilen hiç kimse Cumhuriyetin ilk yıllarında şu anti demokratikti, şu halka rağmen yapıldı diye bu gün nutuk atamaz, bilgisi, vicdanı ve izanı varsa atmamalıdır…