Mart başında topladı valizini kış..
Geçen hafta yeniden geldi soluk soluğa, birkaç parça unutmuş, ayaküstü tıkıştırdı kalanlarını çantasına; esti, yağdı, gürledi çekti gitti bugün suratsız.
Sanki o kırlangıç yavrusunu saçak altına sığındıran benim. Pazar esnafına kasa yaktıran, işportacıya paltosunun yakasını kulaklarına kadar çektiren benim sanki.
Sanki benim Boğaziçi’nde şemsiyeyle nöbet tutturan, doktora tezinde intihal yapmamış pırıl pırıl akademisyenlerine memleketin.
Benim, soğuk suratıyla tezgâhına dayanan simitçinin.
Benim, depremzedenin naylon camını o sevimsiz uğultusuyla zorlayan. Zaten hesap dışı bırakılmış, ‘yok hiç bir hayalim’ dedirtilmiş kâğıt toplayıcısı Yakup’un suratına ayazını çarpan benim, derisini titreten..
Ne kadar evde varsa, o kadar da sokakta kedi, köpek, kuşlar.
Ne kadar Nişantaşı’nda orta kavrulmuş Guatemala kahvesi höpürdeten kışçı abi varsa, daha fazla; pek daha fazla, korkarak, titreyerek, gaz faturasındaki rakamlara dalan yoksul var.
Neyini sevsin senin bu şehir, neyine imrensin ?
Gökyüzü mavi bugün, altında beyaz bulutlar.
Her sene bu mevsim maviye sürülmüş buluttan motor resmi çıkar. Gökyüzünde umut var.
Bahçede kiraz ağacı ilk çiçeğini patlattı bu sabah. Kiraz dalında doğum var.
Boğaziçili öğrenciler ‘Nefes alamıyorum’ dedi. Diyebildiğine göre az da olsa alabilmişler. Boğaziçi’nin kapısında hâlâ, nefes var.
Havaya - suya düştü, yarın toprakta cemre. Orta Asya’dan Balkanlara Hıdırellez var.
Fonda; Selanik Türküsü, Yanık Ömer.. Aklımda bir bahar sahnesi var.
Ceketini çıkarmış biri, gömleğinin kollarını sıvamış:
"Yolumuz uzun, heyecanımız yüksek, gençliğimiz var.
Biz, adalete susamış, demokrasiye inancı tam, Türk gençliğiyiz !" diyor.
Çınlıyor kulaklarımda kaç bahardır.
Hıncahınç meydanlardan, kiraz dallarından, Selanik’ten, yankılanarak gelen bi’ umut var.
Zihnimde, kalbimde: ‘İnan Kardeşim Kazancağız!’
Diye fısıldayan bir ses var.