Detaylarını bilemediğimiz bir kriz dönemindeyiz. Libya krizi. Hafızamızı yoklarsak yakın tarihlerde de benzer krizler yaşadığımızı buluruz. Füze kalkanı krizi. Daha önce NATO ile Rasmussen Krizi. 1 Mart Teskere krizi. Afganistan’a muharip asker gönderme krizi. Çuval Krizi. Bunlar son 8-10 yıllık süreçteki krizler. Geriye doğru gidersek krizlerimizin çok fazla olduğunu görürüz. Son Libya krizinde olduğu gibi salt bir olaya bakarak ne olduğunu anlamaya çalışırsak asla olayları kavrayamayız. Konu daima karmaşıktır, ekonomik boyutu mutlaka vardır, ama askeri, kültürel, inanç vb. yönleri de ihmal edilmemelidir. Tüm krizleri değerlendirebilmek, ne olduğunu anlayabilmek için ise mutlaka geçmişe de bakabilmek, yaşanılmış olaylardan ders alabilmek gerekli. Tarih okumasını bilmeyenler bugünü de okuyamazlar.
Özellikle 1800’lü yıllardan itibaren Osmanlı coğrafyasında yaşananları bilmeden iyi tahlil etmeden günümüzü anlayabilmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. 1876’da Sultan Abdülaziz’in bir darbe ile tahtan indirilmesini, Meşrutiyet ilanını, ilk anayasamızı daha sonra 1909’da Abdülhamid’in yine bir darbe ile tahttan indirilmesini irdelemeden bugünleri değerlendirme denemeleri daima eksik kalacaktır. Tabi kastım tarihsel olayları bilmek değil. Kronolojik olarak tarihte yaşananları sayabilmek değil, olayların gerçek sebeplerini yakalayabilmek ve günümüze uyarlayabilmek, tarih okumasıdır, tarihi okuyabilmektir.
Özellikle son 300 yılın tarihi, bir anlamda da dünya paylaşım tarihidir. Paylaşım tarihi olarak okursanız, büyük ihtimalle “ ” kavramını, demokrasi ve özgürlük mücadelelerini belki küçümsersiniz, ulus devletlerin mücadelelerini gözünüzde büyütebilirsiniz ama her hal ve karda görürsünüz ki olayların altında daima toplumsal duygu ve değerlerle kapatılmaya çalışılmış çıkarlar yatmaktadır.
Demin bahsettiğim mutlaka bilmemiz gereken 1800’lü yıllardan beri olan tarihimiz de irdelendiğinde, bir değerler mücadelesi gibi görünen yada gösterilmeye çalışılan, mücadelenin aslında ham maddelerin, doğal kaynakların, petrolün elde edilmesine ve gücü oluşturan unsurlara ulaşmaya yönelik olduğu ortaya çıkıyor. “Hürriyet” o dönem insanları için çok önemli, doğru, hayatlarını vermişler ama birileri de bunu kullanmış. Resneli Niyaziler muhakkak ki çok iyi niyetli, gerçek kahramanlar ama kullanıldıkları da açık. Osmanlı’dan “özgürlük” ve “bağımsızlık” adına ayrılan 30’dan fazla etnik topluluk kendi devletlerini kurarken haklı olabilirler ama birileri de bundan istifade ederek kendi çıkarlarına göre bir Ortadoğu ve Balkanlar inşa etti. Osmanlı yıkılmadan önce bilinen petrol alanlarının yüzde 70’ini barındırırken, yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne bu alanlardan sıfır pay kalmış. (2. Dünya Savaşı’na girmeyişimizin asıl nedeni bu olabilir mi?) İngiltere, Fransa daima kazananlar olmuş.
Birinci Dünya Savaşı paylaşımından memnun olmayan güçler ikinci savaşı yaptı. 2. Dünya Savaşı sonrası yıllar hep düzeltmelerle geçti. Bu günler düzeltmelerin sıklaştığı yıllar. İngiltere, Fransa ve ABD’nin Libya müdahalesine Almanya sessiz kalıyor, Rusya ve Çin itiraz ediyor. Müdahale sebebi “demokrasi”, “özgürlük” ve “barış” itiraz sebebi ise “hakkın, hukukun gasbı”. Hepsi doğru. Tabi tüm bunlar görünür sebepler. Gerçek ise çıkar çatışması ve çıkar paylaşımı. Dünyanın; ham maddelerin ve enerji kaynaklarının yeniden paylaşımı ve garanti altına alınmaları.
Libya olayı ve etrafımızda ki tüm olaylara (Genişletilmiş BOP bölgesindeki) hatta içimizdeki olaylara (Anayasa ve federalizm tartışmalarına) farklı bir yerden bakabilmeliyiz. Bu yer, iç politika penceresi asla olmamalı. Ancak, yine hiçbir konuyu asla “Bu işin altında emperyalistlerin çıkarları var” diyip küçümsememeli, reddetmemeliyiz.