Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 14 vatandaşımızın başvurusu üzerine, “Türkiye zorunlu din dersi uygulamasına derhal son vermeli.” kararını verdi.
İfadeye lütfen dikkat;
“Derhal!”
Bu kararda; Hukuk ve asgari nezaket kurallarının ne kadar zorlandığını anlamak için hukukçu olmaya gerek yok.
Simit satan vatandaşımız da, Avrupa’daki hamburger paketçisi de, üslubun, içeriğin önüne geçtiğini görüyor.
Bir de içeriğe bakalım;
İsmindeki, “Zorunlu” kelimesinden dolayı, zorunlu din derslerinin ilk bakışta demokratik görünmemeye müsait bir algısı var ama acaba gerçekte öyle mi?
Beraber düşünelim;
Türkiye’den beklenilen şu;
Öğrenciler; Antartika’daki kambur balinalardan zorunlu olarak haberi olsun ama sosyal ve ahlaki yaşamına dair hayati bilgilerden zorunlu olarak mahrum kalsın.
Sözde demokrasi adına yapılan, demokrasiyi kullanarak ortak paydalarımızı yok etmek değil mi?
Talep şu;
Alevi vatandaşımız, Sünni vatandaşımızın, Sünni vatandaşımız Alevi vatandaşımızın hangi parametrelerle din anlayışına sahip olduğunu bilmesin!
Bütün düşmanlıkların temelinde bilgisizlik yatmıyor mu?
Alevi Sünni’yi, Sünni Alevi’yi tanıdıkça aradaki mesafenin kaybolacağı açık değil mi?
Bizi birbirimizden uzaklaştıran her adım, bu topraklara karşı kurulmuş bir tuzaktır.
Alevi vatandaşlarımızın toplumun bir kesimi tarafından yanlış anlaşıldığı, kendilerini ifade etme alanlarının daha geniş olması gerektiği görüşlerine bende katılıyorum.
Hangi mezhep, hangi dine mensup olursa olsun, din ve vicdan özgürlüğü ana sütü gibi helaldir.
Kim neye inanıyorsa, inandığı gibi yaşamalıdır ama bizi bizden ayıran, uzaklaştıran unsurları değil, birleştiren unsurlara da hepimiz saygılı olmalıyız.
Hiç kimse; Öğrendiği, anladığı, empati yaptığı bir bilgiden ürkmez.
Bir Sünni, “Ben Alevilerin hassasiyetlerini bilmek istemiyorum!” derse, bir Alevi, “Ben Sünnilerin neye inandıklarını bilmek istemiyorum!” derse, işte o zaman gönül köprümüz sallanır.
Tarihimiz şahit ki, biz, birbirimizi seviyoruz.
Anlamak, empati yapmak da eksiğimiz olabilir ama bunu becerebiliriz.
Kainat sevgi üzerine yaratıldı.
Sevgi; müstakil değil, hisseli bir tapudur.
*Bu yazı Talat Atilla'nın Güneş Gazetesi'ndeki köşesinden alınmıştır...