Toplum olarak en hassas olduğumuz konulardan biri, belki de en başta geleni Kürt sorunu. Otuz küsur yıldır sürüyor, kimse kolay kolay makulü bulamıyor. Konunun siyasi boyutu, uluslararası boyutu, askeri yönü, terör boyutu vb. çok yönü var ama toplumsal boyutu da çok önemli…
Milliyetçi/Ulusalcı hassasiyet taşıyan Türkler bölünmeyi ön plana çıkararak milliyetçi Kürtlerin ihanet içerisinde olduklarını düşünüyor, milliyetçi Kürtler ise benim anladığım kadarıyla en azından şu an toprak bölünmesi değil ama hem Doğu ve Güneydoğu’da özerk bir yapı kurulmasını hem de Türkiye’nin bir Türk ve Kürt ülkesi olarak kimlik, dil, ekonomi ve ruh olarak paylaşılmasını savunuyorlar.
Hükümetin PKK önderleriyle yürüttüğü “Barış Süreci” de esas olarak bu görüşlerden 2’incisi üzerine kurulmuş durumda… Milliyetçi Kürtlerin, daha doğrusu PKK’nın talepleri esas alınarak bir çözüme ulaşılmaya çalışılıyor… Çözüm ise deminde belirttiğim gibi hem bölgede özerk bir yapı kurulmasının hem de Tüm Türkiye’nin bir Türk-Kürt Ülkesi olmasının hukukileştirilmesinden geçiyor. Anayasa değişecek, bu yapıya uygun kanunlar çıkacak, uygulamalar dönüştürülecek…
Muhakkak ki bu şekilde de yaşanabilir, (Bu ayrı bir tartışma konusu) ancak sormak lazım; Türk toplumu kurumlarıyla ve psikolojik olarak buna hazır mı?
Milliyetçi Kürtler ve PKK’nın silahlı kadroları bu hukukileştirmeye hazır mı?
Geçen hafta sonu Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in Zafer Bayramı Resepsiyonunda söylediği “Çözüm sürecine ilişkin yol haritasını bilmiyoruz, o çalışmanın içinde yokuz. Kırmızı çizgilerimiz aşılırsa gereğini yaparız.” sözleri aslında hem kurumsal hem de bir anlamda bireysel bir tepkiydi ama sürecin ne denli yanlış ve toplumun desteğini almadan yürütüldüğünü de gösteriyordu.
Arkasından HDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan, “Sürecin muhataplarından bir tanesi de Genelkurmay’dır. Genelkurmay’ın da yol haritasını görmeye hakkı vardır. Biz de yol haritasını görmedik” dedi ve sürecin taraflar için gerçekten çok yüzeysel veya samimiyetsiz ve de irrasyonel yürütüldüğünü anlamış olduk. Meclis’e muhalefet partilerine bilgi verilmediğini biliyoruz ama iktidardan da konuyu bilen kişiler çok sınırlı. Devlet aklı, yani ilgili devlet kurumları bu işte ne derece var, anlamak zor…
Daha önce yazmıştım, siz de biliyorsunuz. Bu tür konular toplumlar için çok önemlidir. Politik psikoloji denen bir bilim dalı toplumların geçmişten gelen ve geleceğe taşınacak travmalarını hafifletmek için uğraşır. Yani işin psikolojik boyutu, hazmı çok önemlidir.
Gerçekten merak ediyorum; “Barış Süreci” Türk Toplumuna, Devlet kurumlarına ve silahla-ölümle yaşamayı doğal hale getirmiş PKK’lılara nasıl kabul ettirilecek?
62. Hükümet Programında bu konuda “Toplumsal Bütünleşme ve Çözüm Süreci” başlığı altında şu ilginç cümle var, özellikle psikolojik restorasyon ve yeni bir aidiyet bilinci kavramlarına dikkatinizi çekerim;
“Çözüm Süreci’yle, makbul vatandaşlık kurgusunu bozup eşit vatandaşlık ve ortak aidiyet anlayışını hayata geçirmeyi hedefledik. Bu süreç, toplumda psikolojik restorasyon yaparak, yeni bir aidiyet bilincini ortaya çıkaracak ve tahkim edecektir.”
Konu üzerinde çalışınca yılların birikimiyle toplum ve devlet için ne denli zor bir konuyla karşı karşıya olunduğunu anlıyorsunuz… Ancak, şimdiye değin bir Başbakan Yardımcısı, MİT Müsteşarı, birkaç kamu görevlisi, İmralı ve Kandil’le götürülen konunun psikolojik restorasyon ve yeni bir aidiyet bilinci ile topluma mal edilerek nasıl başarıya ulaştırılacağını anlayamıyorsunuz…
Şimdiye kadar Başbakan Yardımcısı olarak işi götüren Beşir Atalay’ın dere geçerken değiştirilmesi de sürecin iyi gitmediği konusunda ki kaygılı düşüncelerimizi haklı çıkarıyor.