Hükümetin terör konusundaki sicili tez konusu olacak kadar paradoks yüklü bir geçmişe sahip. Bir yandan Habur rezaleti gibi terör unsurlarıyla araya mesafe koyamayarak her türlü eleştiriyi hak ederken, diğer yandan Kürt asıllı vatandaşlarımızla devlet arasındaki hayati köprüyü tekrar kuruyor.
Güneydoğu’dan AKP’yi çektiğinizde meydan yalnızca PKK&BDP’ye kalıyor.
Erdoğan’ın PKK&BDP konusunda geçmişte yaptığı hatalar oldukça fazla ama bir süredir sergilediği performans bu hatalarından ders çıkardığının işaretleriyle dolu.
Son örneği de PKK ile kucaklaşan BDP’li Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması yönündeki kararı.
Tam bu noktada derin bir paradoks daha var; Erdoğan’ı her şartta eleştirmeye yeminli gazeteciler, Başbakan’ı bu doğru kararında bile yalnız bırakmaya devam ediyorlar.
Başbakan, “PKK ile kucaklaşan BDP’lilerin dokunulmazlığı kalksın” deyince, yeminli hasımları aniden demokrat oldu ve BDP&PKK’ya açık/örtülü destek vermeye başladılar.
Anlaşılan mesele ego ve düşmanlık olunca, Vatan teferruat kalıyor!
Neyse…
Gelelim Başbakan’ın BDP’lilerin dokunulmazlığı kaldırılsın kararından sonra parti içinde yaşadığı şoka…
PKK’lılarla kucaklaşan ve halka “silahlanın” çağrısı yapan BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılacağına yönelik Başbakan Erdoğan’ın defalarca kesin tavır açıklamasından sonra AKP’de baş gösteren çatlak, Erdoğan’ı ilginç bir sorgulama sürecine soktu.
Güneydoğu kökenli milletvekillerinin ve bazı teşkilatların dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili süreçteki tutumları ve gerek kamuoyu önünde gerekse parti toplantılarındaki açıklamaları Erdoğan’ı son derece rahatsız etti.
Aynı zamanda da şaşırttı.
Erdoğan, MYK toplantılarında ve kapalı grubunda bu rahatsızlığını “İnanan insanlar nasıl olur da inançsız bir örgütün peşinden gidenleri korumaya kalkar” cümlesiyle dile getirdi.
Bu cümle Erdoğan’ın rahatsızlığını yansıttığı kadar şaşkınlığını da yansıtıyordu.
Başbakan partisinde hiç kimsenin PKK’ya ve PKK’yla kucaklaşmaya sıcak bakacağını, mazur göreceğini düşünmüyordu.
Dokunulmazlık olayı tabir uygunsa, Erdoğan için tam bir uyanma sağladı.
Erdoğan’ın yaşadığı bu travma, AKP Grubu’nun kapalı yapılmasına kadar vardı, hatta taştı.
Erdoğan tüm kamuoyu önünde, "Alnı secdeye varan bir insan, 'la ilahe illallah' diyen bir insan, kalbinde merhamet, kalbinde kutsalı olan, kalbinde Yaradan’ın sevgisi olan bir insan bunlarla aynı yöne bakabilir mi? Soruyorum size" diyerek aynı cümleyi farklı biçimde dile getirmek zorunda hissetti kendisini.
Merkeze geldi ya da oturdu tartışmaları hararetle tartışılsa da, Erdoğan için AKP muhafazakar-dindar kalması gereken bir parti.
Başbakan Erdoğan partisinin tüm üyelerinin Marksist, dine karşı tavrı belli ve Müslüman bir ülke olan Türkiye’ye saldıran PKK&BDP çizgisine sert biçimde tavırlı olduğunu düşünüyordu.
Dokunulmazlıklarla yaşanan parti içi kriz, Erdoğan’ın bundan sonraki kararlarını ve adam seçimini çok radikal biçimde etkileyecek.
Diyarbakır İl Başkanı istifa etmiş gözükse de Erdoğan’ın görevden alma yoluna gideceği netleşince geldi bu istifa.
Erdoğan’ı şaşkınlığa iten bu gelişmeler önümüzdeki dönemin önemli bir işaret fişeğidir.
Ufo gören masum Türkiye!
Sirrus Uzay Bilimleri Merkezi ismiyle maruf ilginç bir kuruluş var.
Başkanı da Haktan Akdoğan isminde bir beyefendi.
Doğrusu, Sirius Uzay Bilimleri Merkezi ismi öylesine afilli ki, insanın ilk bakışta, “Ahan da bizim NASA’mız” diyesi geliyor ama ortaya konulmuş tek bilimsel buluş ya da çalışmaları yok.
Ne zaman kıyamet, uzaydan gelen cisimler, gökte tabak mabakla çekilmiş sözde ufo fotoğrafları kamuoyunun gündemine gelse, ekranlarda Stephan Hawking edasıyla, “Uzaylı’nın kellesi nah bu kadarmış, bacaklar çapraz, kollar muşmula...” diye kasıla kasıla anlatıyor.
Ortada bir tane uzaylı yok ama Sirrus Başkanı, uzaylıları da milletlere ayırarak, “Yok Sirruslular, yok Alfa Centaurililer, yok Men İn Black’liler” diye fizik kuralı açıklayan bilim adamı edasıyla şakır şakır hayal döktürüyor.
Bir Allah’ın kulu da çıkıp, “Arkadaş, masal saati değil. Hani ispatın?” diye sormuyor.
Sirrus Başkanını dinleyen, akşam yemeğini uzaylılarla yediğini sanır.
Geçen gün hızını alamadı, aniden ‘ufo’dan reenkarnasyon konusuna geçerek, “Kuşkusuz reenkarnasyon vardır.” gibi akıl, bilim, dinle alakası olmayan açıklamalar yaptı.
Bu durum, kasabın açık kalp ameliyatı, marangozun genetik mühendisliği yapması gibi bir şey.
Sirrus Başkanını seyrederken; Farabi, Harezmi, Cezeri gibi bilginlerden sonra yüzyıllardır neden tek bir buluş dahi yapamadığımızı daha iyi anladım!
Biz, bilimin bile magazinini seviyoruz!
Maazallah!
TV’de gördüm. Adana’da 5 genç kız, insanları sarılmaya teşvik için, “Sarılmak beleş” yazılarıyla sokakta önlerine gelen, hiç tanımadıkları insanlara sarılıyorlardı. Kameraların çektiği görüldüğü için, “Hadi sarılalım” diyen kızlarla, kollarını iştahla açarak sarılan erkekler oldukça ölçülüydü.
Kızlara tavsiyem, kameralar yoksa bu eylemi tanımadığınız kişilerle denerken dikkatli olun!
Maazallah!
Kıyamet
Mayalılar yüzünden dünyanın gündemi kıyamet…
Maya takvimine göre 21 Aralık 2012’de, bilim adamlarına göre Güneş’in yakıtı bitince, Dünyaca ünlü bir İslam alimine göre de 2120’de kıyamet kopacak.
Bence paniğe gerek yok. Evli evine, köylü köyüne gidecek!
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…