Dünyaca ünlü Time, Başbakan Erdoğan’ı kapak yaptığı sayısına, “Erdoğan’ın yolu” başlığını uygun görmüş. Bence çok zeki bir başlık değil ama nedense, Time’a kapak olunca, atılan başlığın, konulan fotoğrafın, yazının içeriğinin de bir önemi kalmıyor. Aslında Time’a kapak olmanın neden bu kadar önemli olduğunu bilen bir fani de yok.
Önemli mi? Önemli. Bitti…
Bu algı bile Amerika’nın Türkiye’ye her daim yaptığı illüzyonunun diri olduğunu göstermesi açısından uyarıcı bir öneme sahip.
Daha da ötesi, Amerika diye bir devletin olmadığı, Obama’nın, “Netenyahu ile her gün görüşmek zorundayım” açıklamasıyla belgelenmiştir. Amerika’nın ruhu da, bedeni de İsrail’e aittir.
Tam da bu yüzden Time’ın Erdoğan ya da başka bir Türk’ü övmesi, ya da eleştirmesinin benim gözümde zerre kadar önemi yok.
Nokta…
Time’ın editoryal yetersizliği attıkları başlıktan bile belli.
Time, “Erdoğan’ın yolu” yerine, “Erdoğan’ın gücü” başlığını atmalıydı. Erdoğan’ı tanımlayacak tek kelime gerekiyorsa, bu ancak güç olabilir.
Başbakan, sahip olduğu gücün her zerresinin farkında ve gerektiğinde tamamını tereddütsüz kullanabilecek bir fıtrata sahip. Erdoğan’ın bu özelliği hem kendisi, hem de Türkiye için bazen avantaj, bazen de dezavantaj olabiliyor.
Erdoğan’ı gerektiğinde eleştiren, gerektiğinde hakkını vermeye çalışan bir yazar olarak hayretler içinde kaldığım bir konu var.
Erdoğan’ın özellikle bir senedir PKK ve uzantısı KCK, siyasi aktörleri BDP’ye karşı izlediği cesaretli politikaya her nedense hak ettiği destek bir türlü gelmiyor.
Türk medyası, entelektüel kesim ve siyaset cephesi, toptan kabul ya da toptan ret kültürünü bir türlü aşamıyor.
Söz konusu olan Türkiye’nin üniter yapısı bile olsa, egolarını aşamayan, içindeki kin putlarını kıramayanlar, Erdoğan’a kinlerini bahane ederek, Başbakan’ın siyasi tarihinde belki de en doğru tavrı olan teröre karşı net duruşuna bile destek vermiyorlar.
İşte bu yüksek egoyu asla hoş görmem. Bu ego, kişisel tatminini Türkiye’nin bütünlüğünün bile önüne koyacak kadar alçalıyor. Bu nasıl bir aşağılık komplekstir ki, “Türkiye çökerse çöksün, yeter ki sevmediğim siyasetçinin doğrusuna bile doğru demeyim” anlayışı ortaya çıkabiliyor.
Başbakan’ın yüzlerce hatası oldu ve bunları eleştirdim. Gerektiğinde eleştirmeye devam da edeceğim ama özellikle PKK/KCK’ya karşı gösterdiği muazzam dirayeti çok mert ve cesur buluyorum.
Başbakan’ın doğru yaptığına inandıkları halde ego ve kinlerini yenemeyerek PKK/KCK konusunda Başbakan’ı yalnız bırakan güruhun tamamını PKK’nın çanak yalayıcısı ilan ediyorum.
Fenomen
Neden, nasıl olgunlaştığını çoğu kez bilemesek de toplum olarak bazı insanlara görünmez bir dokunulmazlık veririz. Bu dokunulmazlık verdiğimiz insanların hatalarını, eksikliklerini, hatta gaflarını bile bağrımıza basarız. İbrahim Tatlıses’in kadınlarını dövmesine, Kemal Sunal’ın cimriliğine, Emel Sayın’ın yapmacıklığına, Ajda Pekkan’ın estetiklerine biraz da bu yüzden tahammül ederiz.
Sevgimizin içini doldurmak için gayret bile göstermeden onları kayıtsız şartsız severiz.
Her şeyi bilen, akıllı tiplere bu toplum dokunulmazlık payesi vermez. Biraz da delilik bekler.
Bir çeşit, “Delidir, ne yapsa yeridir” sevimliliği içinde bu simaların tüm hataları gözümüzde görünmez olur. TV8 Ankara temsilcisi Erkan Tan’da bu tanımlamalara cuk diye oturan bir isim.
Üstelik konjonktürel olarak bıçak sırtında icra edilen siyaset programı yapmasına rağmen, moda deyimle; ne candaş, ne de yoldaş demeye kıyamayacağınız bir isim Erkan Tan…
Muhatabına en kritik soruyu, bir bardak su içer gibi sorduğunda bile, konuğunun suratında, “Tufaya geldim” izlenimi oluşturmayan bir televizyon ustası…
Erkan Tan’ı kendi kulvarında fenomen yapan, ne aldığı yüksek reytingler, ne de sonradan çimen gibi fışkıran gür saçlarıdır!
Tan, hata yapma hakkını korkmadan kullanmasının yanında, televizyon seyircisine, “Ben sizden daha akıllı değilim.” hissini vermeyi becerdiği için bir televizyon fenomenidir.
Akdoğan döndü, Besli gitti!
Başbakan Erdoğan’ın baş danışmanı Yalçın Akdoğan genel seçimlerde Ankara Milletvekili olunca, bu görevinden ayrılmıştı. Başbakan’ın isteği üzerine Akdoğan baş danışmanlık görevine tekrar döndü. Başbakanlıktaki bir başka ilginç hareketlenme de, Erdoğan’ın diğer yakın çalışma arkadaşı Hüseyin Besli’nin Milli Eğitim Bakanlığı’na danışman olması oldu. Akdoğan açısından baktığımızda problem yok ama Besli’nin Başbakan danışmanlığından Bakan danışmanlığına geçiş yapmasında bir tenzil-i rütbe var gibi. En azından görünen kısmı öyle…
NOT: BU YAZI TALAT ATİLLA'NIN GÜNEŞ GAZETESİ'NDEKİ KÖŞESİNDEN ALINMIŞTIR...