Okullarımız tatile girdi.. İlk ve ortaokullarda okuyan 18 milyon öğrencimiz karnelerini aldılar.. Bu arada benim küçük torunlar da bize karne sevinci yaşattılar..
Böylelikle, insanlara hayatı zehir eden yönetimsel ve toplumsal bunalımlarım ortamından biraz olsun kurtulduk, nefes aldık..
Öyle ya hukuksuzluklar, eşitsizlikler, yandaş kayırmacılığı, devlet kadrolarını tarümar eden akraba, eş dost atamaları, Devlet olanaklarının siyasi amaçlarla kullanılması, dış politikada ve ekonomideki yanlışlıklar, pahalılık, millete çektirilen sıkıntılar aldı başını gidiyor..
Televizyonların, gazetelerin çoğunluğu yandaş olmuş, vatandaşın derdine sırt çevirmiş, iktidara yağcılık peşinde.. Yayınları ile vatandaşın derdine çare arayacaklarına, dertleri daha da kamçılamaktalar..
Basın dünyasındaki mazisi altmış yılı aşmış bir gazeteci olduğum için, okumak benim için ekmek, su gibi bir hayati ihtiyaçtır.. Ama ben para verip yalnız şu üç gazeteyi alıyorum: Sözcü, Yeniçağ ve Cumhuriyet..Diğerlerine internetten göz atarım..
Milletimiz, son zamanların şu bunalımlı günlerinde, sadece yandaş olmayan yazar-çizer arkadaşların yazı, yorum ve karikatürleriyle moral bulabilmekte..
Şu anda bir karikatüre bakıyorum.. Karikatürist Emre Ulaş’ın, Yeniçağdaki karikatürüne.. Bu değerli çizgiler beni hem güldürdü, hem düşündürdü..
Karikatürdeki çocuk, zayıflarda dolu karnesini babasına uzatmış, şöyle diyor:
“Tamam baba ya, karnem baştan aşağı zayıf işte! Ama biliyorsun OHAL var.. Sıfıra bile bakılmaz OHALde..”
Hakikaten karnesindeki notlar, 1, 0, 1, 0 diye sıralanmış gidiyor.. Karnenin diğer sayfasında ise; OHAL’de geçer yazılı..
Demek ki, küçük çocuklar bile ülke yönetimindeki çarpıksızlığın farkındalar.. Çocuğun babasının giyim kuşamından pek anlaşılmıyor ama, karikatürdeki baba mutlaka bir yandaş olmalı.. Öyle ya; aynı suçla suçlananlardan İstanbul Belediye Başkanı ile Bülent Arınç’ın damatları tahliye edilirken, gazeteciler hala hapishanedeler..
Hal böyle olunca, karnesi zayıflarla dolu çocuğun da sınıf geçirilmesine şaşmamayız elbette..
Son zamanlardaki hal-i pür melalimizi yansıtan örneklerden sadece biri olan bu karikatür insanı düşündürüyor..
Kanunlar ne derse desin, başımızdaki iktidar ne derse o oluyor.. Hukuksuzluklarının aleti olan OHAL’in süresini de istedikleri kadar uzatırlar.. Her konuda, çıkarırlar bir kararname, her istediklerini yaparlar..
Öğretim döneminin sona erdiği şu günlerde, Sivas’ta bir öğretmenin öğrencilerine sıra dayağı çektiğini de gördünüz değil mi?
TABİİ YİNE ATATÜRK
Artık beni okuyanlar olarak sizler de alıştınız herhalde.. Yazı yazma sistemim çok klasik. Önce böyle bir giriş yapıyorum, ardından sözü hemen Atatürk’e getiriyorum.. “Acaba bu mevzuda Atamız ne derdi, ne demişti” diyor, onu araştırıp devam ediyorum.. Konu ne olursa olsun bu değişmez.. Çünkü Atamız her konuda bizim önderimiz, yol göstericimizdir.. Her meselemizin çözümünde, millete en doğru yolu Ata’mızın göstermiş olduğuna inanmalıyız.
Konumuz basın ve düşünceyi açıklama özgürlüğü.. Söz ve ifade hürriyeti.. Dünyada düşüncesini açıkladığından dolayı suçlanarak hapse atılan gazeteci sayısı bakımından rekor kıran ülkeler arasındayız.
Atatürk hayatta olsaydı, acaba Türk basının bugünkü acınacak hali karşısında neler söylerdi?
Atatürk’ün, daha Cumhuriyetin bile kurulmadığı 1922’lerden başlayarak söylediği bazı sözlerini hatırlatayım, bu sorumun cevabını siz kendiniz verin isterseniz..
İşte Atamızın hem Devlet adamlarına, hem de basın mensuplarına görevlerini hatırlatan bazı sözleri:
YIL 1922: “Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir”.
YIL 1924: “Türkiye basını milletin gerçek ses ve iradesinin doğduğu yer olan Cumhuriyet’in etrafında çelikten bir kale oluşturacaktı. Bir düşünce kalesi.. Basın görevlilerinden bunu istemek, cumhuriyetin hakkıdır.” (5 Şubat 1924 İzmir’de gazetecilerle konuşmasından)
YIL 1924: “Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar, vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl mecburiyettir ki, umumi düzeni temin edebilir.”
YIL 1925: “Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.”
YIL 1929: “Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır.”
Bunlar sadece ilk aklıma gelenler.. Uzatmağa gerek yok.. Dikkat ettinizse, Sevlet adamları kadar yandaş gazetecilere ders olacak sözleri seçtim..
Zaten bu konuları pek çok kitabımda da işledim.. Onlarda istedim ki, çocuklarımız okuma yazmayı bile Atatürk’lü konularla öğrensinler.. Bunun için ilkokullara elyazısı ile on kitap hazırladım. Mesela o setteki 5. No.lu kitap Mustafa Kemal’in Harbiyede Hürriyetçi Fikirlerle Tanışmasıdır. 6. No.lu kitabın adı: “Gazeteciliği ve Hapse Girmesi” ismini taşır..
Atamızın basın ve gazetecilikle ilgili düşüncelerini açıkladığı sözlerinin bulunduğu Nutuk, Atatürk’ün Meclis Konuşmaları gibi kitaplarımda pek çok bilgi vardır..
Biz Türk genci Atasının arzu ettiği şekilde büyüsün, vatan ve milletsever olsun diye çalışır, bu yönde hizmetler vermeğe çabalarken, yeni bir haber aldım. Fazla araştıramadım ama duyurayım: Milli Andımızı kaldıran Milli Eğitim Bakanlığı, şimdi de müfredattan Kemalizmi çıkarmış.. “Atatürkçülük” kavramına artık sosyal bilimler derslerinin müfredatında yer verilmeyecekmiş. 2017-2018 öğretim yılında bu uygulama başlatılacaklarmış..
(*) Atatürk’ü Seviyorum, Okumayı Öğreniyorum dizisi, 12 kitap, resimli el yazılı/Yalçın Toker Toker Yayınları www.toker yayinları.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]
(**) Atatürk’ün Açık ve Gizli Celse Meclis Konuşmaları Cilt: 2-sa:180…/ Yalçın Toker Toker Yayınları www.toker yayinları.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]