Binlerce savcı ve hâkim var ama Savcı Zekeriya Öz sürekli konuşulan bir kimlik.
Farklı parametrelerle de olsa ün ve kudretini koruyor.
İçinde bulunduğu eylemlere bakınca, gündemde kalmayı sevdiği izlenimini veriyor.
Birçok örnekten son bir kaçını hatırlayalım;
Tweet yoluyla Nazlı Ilıcak'la muhabbet, Şamil Tayyar'la karşılıklı küfürleşme;
Emniyet girişinde gazetecileri görünce, ana kapı yerine gazetecilerin tam ortasından, göbeğinden dolayı aşağı inen pantolonunu çekerek haşmetli bir şekilde geçmesini, bir ilgi talebi olarak algılamak mümkün.
Görevini layıkıyla yaptıktan sonra bu tür insani zaaflar belki anlayışla karşılanabilir ama son çıkan belgelere bakınca, oldukça hareketli (!) bir hukukçu izlenimini veriyor.
Sabah ve Takvim'in yayınladığı 77 bin liralık tatil parası, 18 kez de yurt dışına VIP uçuşların altında Zekeriya Öz'ün isminin olması, normal görünmüyor.
Savunmasını kuvvetlendirecek tek bir belge bile ortaya çıkaramadı.
Diyelim ki, Sabah ve Takvim'in haberinde abartma var.
Öz'ün yalnızca uçak masrafları için 4 bin 150 doları cebimden verdim açıklaması bile problemli.
Yeme, içme ve konaklama hariç, bir haftalık tatile ödediği para, Öz'ün iki aylık maaşından fazla!
Hadi para biriktirdi gitti diyelim.
1 yılda 18 kez yurt dışına VIP uçma, konaklama, yeme-içme; 5 bin lira aylık alan bir savcı için zorlanacağı bir miktar değil mi?
Sesinizi duyuyorum;
Bir akrabasından borç almış olamaz mı, köyünden gelen bulgur ve fasulye ile para biriktirmiş olamaz mı?
Zorlanarak da olsa “Olabilir.” diyelim.
Bana bu itirazları geliştirecek okurlarımdan aynı empatiyi bekleyerek soruyorum;
Peki, Başbakan’a, “Beni tehdit etti” derken, diğer yandan, "Başıma gelenleri anılarımda yazacağım." demek, tehdit değil midir?
Sıradan bir vatandaş, emekli olunca, ya da istediği bir zamanda anılarını yazabilir ama kritik bir savcı, "Durun hele, anılarımı yazınca görürsünüz!" şeklinde algılanmaya müsait bir demeç verebilir mi?
Bir savcı zaman ayarlı anı yazabilir mi?
"Ben anılarımı yazacağım." demek, "Şu anda açıklanması uygun olmayan olay ve kişileri ifşa edeceğim." anlamına gelmez mi?
Yalnızca bu da değil!
Maksadı o olmasa bile, "Anılarımı yazmadan, beni bu sıkıntıdan kurtarın." talebi de yüklenmiyor mu bu satırlara?
“Odamı toplamadım, yine geleceğim.” derken de, sanki kendisine borçlu olanları göreve çağırıyor gibi.
Savcı Öz’ün, "Başbakan, 2 yüksek yargıç aracılığı ile beni tehdit etti." açıklaması, yerde bırakılacak türden bir demeç değil.
Doğruysa felaket, doğru değilse, felaket üstü felaket.
Öz, söylediği bu sözleri mutlaka ispat etmeli.
"Nasıl ispat edeyim?" diyemez sanırım.
Şayet derse, "İspat edemeyeceğiniz bir kelimeyle Başbakan'ı nasıl zan altında bırakırsınız? " sorusuna muhatap olur.
Zekeriya Öz, "Başbakan'ın dokunulmazlığı var diye başımdan geçen bir olayı anlatmayayım mı?" yanıtını verirse, şu kritik soru gelebilir;
"Sayın Savcı; Başbakan’a dahi ispat edemeyeceğiniz bir iddiayı seslendirebiliyorsanız, bundan önce ve şimdi yaptığınız soruşturmalardaki diğer sanıklara da ispatlayamayacağınız iddialarda bulundunuz mu?”
Şayet doğru ise, Savcı Öz'ün haklı olduğu tek konu, altından zırhlı aracın alınmasıdır.
O, tehdit alan bir Cumhuriyet Savcısı'dır.
Makam aracının alınması ciddi bir hata.
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…