Uzun süredir, ülkenin içinde bulunduğu karanlık günleri yaşamaktayız..
Millete çektirilen kabuslarla dolu hayatımızda, hukuksuzluklar, ekonomik güçlükler daha da katlanıyor.. Hak, hürriyet, can ve mal güvenliği adeta yok olmuş durumda.. PKK, PYD, IŞİD, FETÖ terör örgütleri vatan topraklarında sanki at oynatmaktalar.. Sınır güvenliğimiz tehlikede, vatanımızın denizlerdeki parçaları olan adalarımız yabancı işgalinde..
Bütün bu olumsuzlukların sorumlusu ise 14 yıldır Devleti yönettiğini sanan AKP iktidarıdır. Lakin onlara sorarsanız, suçlu onlar değildir, kendileri dışındaki herkestir.. İç ve dışta onların politikalarına karşı olan Amerika’dır, Avrupa Birliği ülkeleridir, Suriye’dir, Irak’tır, CHP’dir falan filandır..
Nedense şimdilerde iç politikadaki sorumlular listesinde CHP tek kaldı. MHP Başkanı Devlet Bahçeli muhalifler listesinden çıkmış durumda.. Yani şimdi Bahçeli de yandaşlar sınıfında..
Bu hazin durum karşısında; Milliyetçi Hareket Partisinin kuruluş günlerindeki bir ferdi, Başbuğ Türkeş’in Başkanlığı döneminde siyasi sorumluluk almış eski bir yetkilisi olarak bir şeyler söylemek istiyorum.. Devlet Bahçeli, MHP’deki koltuğunu kaybedeceğini anladığı için bu yola yönelmiştir.. Kendi siyasi çıkarı için AKP iktidarına koltuk değneği olmuştur.. Başkanlığa da, Anayasa değişikliğine de bu sebeple destek çıkmaktadır.. Yanındaki sayılı kişiler de onunla birlikte hareket ediyorlar..
Lakin eski ülkücüler, en zor günlerde üç hilalli bayrağı alıp öne çıkarmaya çalışanlar Bahçeli’nin politikasını asla tasvip etmemektedirler.
1970’li, 80’li zor günlerin Bakanları olan Agah Oktay Güner, Sadi Somuncuoğlu başta olmak üzere bugünkülerin ağabeyleri sayılan eski MHP’liler bu destekçi politikaya karşıdırlar. Olup biteni hüzünle izlemekte, yürekleri yana yana Bahçeli ve yanındakilerin akıllarının başlarına gelmesini beklemektedirler.
1980 öncesinin MHP’lileri nihayet dayanamadılar ve bir bildiri yayınladılar.. “Başkanlık için MHP ile AKP anlaştı” denilmesinin gerçeği yansıtmadığını, anlaşanların Beştepe’deki ile Balgattaki kişinin olduğu gerçeğini dile getirdiler.
Meclis’teki gerçek MHP’lilerin de oylamalarda Bahçeli’nin arkasından ayrılıp, ülkücü inanç yolunda yürüyeceklerini, gerçek milliyetçi ve vatanseverler olduklarını göstereceklerini ifade ettiler.
Sinan Oğan, Özcan Yeniçeri, Koray Aydın, Meral Akşener gerçeği görenlerin en başında gelenlerdendir. Bu kişilerin aralarından bazıları, Bahçeli’nin yanlış yolda olduğunu dile getirdiler diye, MHP’den atıldılar..
Ama partiden atılmalarının kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü gerçek milliyetçi partiye kayıtlı kayıtsız diyerek etikete falan bakmaz.. İşte Meral Akşener de partiden kaydı silinenlerden ama, ülkücü ruhun her partiliden beklediğinden çok daha fazlasını partisine vermeye devam ediyor. Tam bir Asena olarak, Devlet Bahçeli’nin Partinin başından gönderilmesi ve MHP’nin ancak bu sayede iktidar olabileceği yönündeki mücadelesini sürdürüyor..
Şimdi burada bir benzetme yapmağa kalkışarak Meral Akşener’i, tarihteki kahramanlık sembollerimizden Köroğlu’na benzetmeye kalkışsam şaşırır mısınız?
Öyle ya en başta Köroğlu bir erkek, Akşener hanım.. Yani benzetme baştan yanlış mı dersiniz?
Ama varsın olsun.. Ben Meral hanımın tavrını, çoğu erkekte göremediğim erkekçe bir davranış olarak görüyor ve benzetmemden vaz geçmiyorum.. Köroğlu bir halk kahramanı idi, Meral Hanımda da bir halk kahramanı..
Köroğlu’nu bilirsiniz, 16. Yüzyılda yaşamış bir halk ozanımızdı. Asıl adı Ruşen Ali’dir. Efsaneye göre babası Yusuf, Bolu Beyi’nin at bakıcısıdır. Bey, ondan iki tay bulmasını ister.. O da çok beğendiği iki tayı getirir.. Fakat Bey, tayları çok cılız bulur, beğenmez. Ve ceza olarak Yusufun gözlerine mil çektirip kör eder.. O cılız denilen taylar sonradan iki küheylan olurlar ama neye yarar..
Bu olaya çok üzülen kör Yusuf’un oğlu Ruşen Ali dağlara çıkar.. Kısa sürede Köroğlu diye ün kazanır. Dağlarda dolaşa dolaşa Edirne’den Kars’a, Gürcistan’a, Azerbaycan’a kadar gezer dolaşır.. Gezdiği yerlerde kahramanlık destanları dile getirir.. Beylere, Şahlara, Padişahlara korkusuzca kafa tutar..
Yüce yüce tepesinden yol aşan,
Gitmez oldu gönlümüzden endişen,
Mürüvvetsiz Beyden yeğdir dört köşen,
Arkam sensin, kal’am sensin dağlar hey!..
Der..
Babasının gözüne mil çektiren Bolu Beyi’ne;
Benden selam olsun Bolu Beyine..
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır.
Ok gıcırtısından, kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir diyerek yumuşak seslerle başlayan hitabı sonra sertleşir, ondan hesap sorar..
Kılıç çekip al kan döken,
Kargı ucuyla bel büken..
Süngüyle kaburga söken
Köroğlu gibi mert olur..
Dedikten sonra, fakirin, fukaranın, hakkı gasbedilen insanların yanında yer alır:
Tokat kervanından aldım bakırı,
İncitmeyin fukarayı, fakırı
Söz dinle bezirgan gitme aykırı
Bugün yeminliyim döğüş olmasın..
Der ve haykırır:
Yumruk vursa dağı yıkar,
Düşmanın temelin söker,
Aslan gibi dağı teper,
Dağı taşı söker beyler! (*)
Meral Akşener, bugünlerde ülke içindeki gezilerine yine başladı. Geçen gün Bursa’da büyük bir kalabalığa hitap etti:
“İktidardaki psikiyatrik yönetim anlayışı ile, MHP’deki anlayış aynı.. Afrika’daki geri sistem Bahçeli tarafından Türkiye’ye de getirilmek üzere.. Biz buna hayır diyoruz.. Çok net söylüyorum, bana neye mal olursa olsun, ucunda ölüm olsun, hapis olsun sonuna kadar direneceğim..” dedi.
Bu tür sözler söyleyen Meral Hanımı; babasının gözüne mil çekilip kör edilmesine isyan ederek dağlara çıkan, Beylere, Padişahlara cesurca sözler söyleyen Köroğlu’na benzetmem yanlış mıdır?
Meral Hanım sen de Köroğlu gibi; “fakirin, fukaranın hakkını yedirmeyeceğim.. Ülkeyi yandaşlara peşkeş çekenlerin karşına dikilmeye devam edeceğim..” diyerek hedefin yönünde yürümeye kararlılıkla devam et.. Zafer sonunda senin olacaktır..
(*) Köroğlu /Tahir Kutsi Makal, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]