Dört yıl önceydi, ilginç bir olay yaşadım. Zaman Gazetesi muhabiri röportaj yapmak için büroma gelmişti. Henüz milletvekili değil ama CHP parti meclisi üyesi idim. Hatırımda kalan röportaj sırasında “CHP din konusunda hassasiyet göstermeli, başkalarının istismar edeceği boşluk bırakmamalı. Tekke ve zaviyeler geçmişte önemli işlevleri olan kurumlardı ama kapatılmaları gerekiyordu, kapatıldılar. Bu gün yine varlar, CHP bunlar karşısında daha realist olmalı, görmemezlikten gelmek doğru değil” anlamında cümleler kurduğum. Birkaç gün sonra röportaj yayınlandığında ise başlık “CHP PM Üyesi Kuşoğlu, ‘Tekke ve zaviyeler açılsın’ dedi” şeklindeydi.
Tabi kıyamet koptu. Bu başlık nedeniyle hem ben hem de Genel Başkanım Kılıçdaroğlu nerede ise linç edilecektik. Ağırlıklı olarak kullanan istismar eden bizim cenah oldu tabi. Tekzip etmek, söylemedim demek, yalanlamak kar etmedi hala kullanıyorlar. Röportajı yapan muhabir “Başlık bana ait değil, istismar etmişler” dediyse de çok geçti.
Ben gerçek anlamda bir Cumhuriyet çocuğuyum. Küçük bir taşra memurunun 3 oğlundan biriyim. Ailemiz bizi zor koşullarda okuttu. Kardeşlerimin biri albaylıktan diğeri öğretmenlikten emekli oldu. Ben devlet olanakları ile okudum. Eğitim yaşamım Erzurum, Ağrı, Malazgirt ve Polatlı’da geçti. Mülkiye’yi 1979’da bitirdim. Maliye, Milli Savunma bakanlıkları, SSK ve AB Brüksel gibi yerlerde çalıştıktan sonra daha fazla dayanamayarak DYP-Refah Koalisyonunda görevden alınınca devlet memuriyetinden istifa ederek özel sektörde yıllarca çalıştım. Eşim halen devlet memuru. Kızım ve oğlum ile Cumhuriyetin istediği gibi Atatürk devrimlerini benimsemiş, sade, ortalama insanlarız.
Hayatım nerede ise hep Ankara’da geçti. Çevresinde bilinen bir insanım. Ne olduğumu daha fazla anlatmama gerek yok, zira çok zorlanıyorum. Devletten ayrıldıktan sonra siyasetle uğraştım. Yıllardır yazıyorum ve CHP’ne katılmadan önce ve sonra binlerce yazım var. Ne yaşantım ne de yazdıklarım ne de çizgim asla değişmedi.
Benim çektiklerimin önemi yok ama eşim ve çocuklarım “Kuşoğlu, tekke ve zaviyeler açılsın dedi” başlığı atıldıktan sonra gece 01 veya 02’ler de gelen “Falan televizyonda senden bahsediyorlar” telefonlarıyla çok göz yaşı döktüler. Hiç unutamıyorum. Özellikle rakip olarak görenler çok kullandılar ve istismar ettiler bu başlığı… Başlangıçta partililerin de çok sorduğu bu konu sonraları beni tanıdıkça hiç sorulmaz oldu. Epey zamandır unutulmuştu…
Bu başlığa rağmen seçildim ve milletvekili olarak hayatımda her zamankinden daha çok çalıştım. Medyaya karşı bir korku olduğundan mıdır bilemem, kamuoyuna çalışmalarımı pek yansıtmadım. Hesap uzman yardımcılığı veya özel sektör dönemimden daha çok çalıştım. Eğer, 4 yıl içerisinde 500 Meclis çalışma günü varsa bir Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak abartmasız gece 12.00 ve sabaha kadar olan sürede Meclis’ten evime 200 kere gitmişimdir. Vatandaşa da kapım hep açık olmuş, tatil günleri de asla boş durmadan çalışmışımdır.
Bu hafta Salı sabahı her zamanki gibi kalkıp basını taramakla güne başlarken Sözcü’de Yılmaz Özdil’in yazısını gördüm. Kısaca o kıvrak üslubuyla “Yunanistan’da Syrıza gibi bir sol parti kazandı çünkü Kılıçdaroğlu gibi sağdan adam getirmedi. Kılıçdaroğlu, Bülent Kuşoğlu gibi tekke ve zaviyeler açılsın diyen adamları getirerek Cumhuriyete ihanet etti” diye yazmıştı. Çok üzüldüm. Eski yaramız açıldı tekrar, ailece günümüz zehir oldu…
Bıkmıştım bu saçmalıktan… Yılmaz Özdil’i aradım. Gazeteye pek gelmiyormuş, ulaşamadım. Salı günü Grup toplantılarının dolayısı ile gelen gidenin çok yoğun olduğu, ilave olarak da AKP’nin Plan ve Bütçe Komisyonu’na yeni bir torba kanun teklifi getirdiği bir gündü. Komisyon çalışmamız ertesi sabah başlamak üzere akşam 20.30 gibi bitti. Meclis çıkışı yemekte bir kıdemli partili ile sohbet ederken doğal olarak bu konu açıldı.
“Canını sıkma! Sen kendini bizde seni biliyoruz” dedi Parti büyüğüm, hemen arkasından “Yılmaz Özdil Syrız’a gibi bir sol partinin Türkiye’de iktidara gelmesini gerçekten ister mi?” diye sordu. Bilmiyordum, Yılmaz Beyi yazıları dışında tanımıyordum, cevap veremedim. “Asla istemez” dedi “Yılmaz Özdil yakın zamana kadar Hürriyet’te yazan biriydi. Yazısında geçen Beykoz Konakları için yani İstanbul sermayesi için yazan bir adamdı. Onların borazanıydı. Solu asla istemez ve solcu falanda değildir. Sözcü’ye geçince Cumhuriyetçi oldu. Aslında aşırı milliyetçi biridir ve çıkarını bilir. CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu yıpratmak için yazmıştır. Yazmaya mecbur olduğu yazılardan birini yazmıştır”
“Yazmaya mecbur olduğu yazı” cümlesi kafama takıldı. Sordum “Bak, Bülent’ciğim” dedi “Yılmaz Özdil Türkiye’nin bir Yunanistan ve Avrupa ülkesi olmadığını, Ortadoğu cumhuriyetine dönüştürülmekte olduğunu gayet iyi bilir. Burada Avrupai anlamda sağ-sol, liberal, muhafazakar, sosyal demokrat, sosyalist gibi siyaset kavramlarıyla siyaset yapılmaz, bu dönem hiç yapılmıyor. Kimlik siyaseti ve çıkarlar ön planda. Siyasetin asıl belirleyicisi, Türk-Kürt, Alevi-Sünni olmak ve çıkarlar… Kutuplaşmayı görüyorsun. Bu koşullarda Türkiye’de hiçbir parti programı, projesi ve söylemi dolayısı ile iktidar olmaz. Güç odaklı siyaset yapılıyor ve siyaset manipüle ediliyor”
Hemen, nasıl manipüle edildiğini sordum tabi…
“Sen de biliyorsun, nerede ise tüm medya kontrol altında. Tartışma programlarının konusu, kimlerin katılacağı veya katılmayacağı hep devlet tarafından, büyük ihtimalle MİT tarafından belirleniyor. Geçenlerde Kılıçdaroğlu MİT’in CHP’yi bölmek için uğraştığını açıklamıştı, unuttun mu? CHP’nin bölünme işi seçim yaklaştığı için hızlandırıldı. Son günlerde milletvekili ayrılmaları arttı ve artacak. CHP dışında CHP’ye rakip bir partinin grup kurmasına çalışıyorlar. CHP ve Kılıçdaroğlu’nu alevici, Kürtçü göstermeye çalıştılar başaramadılar ama Atatürk karşıtı, sağa kaymış, solcu olmayan fakat din karşıtı, ne olduğu belli olamayan bir parti olarak gösterip güven duyulmasını önlemek istiyorlar”
“Peki” dedim “Yılmaz Özdil’le ne ilgisi var bu durumun? Özdil, AKP karşıtı değil mi yani? Neden böyle bir yazı yazıp Erdoğan’a hizmet etsin?” diye sordum merakla…
“Muhakkak karşıdır. Fakat, Yılmaz Özdil Recep Tayyip Erdoğan için yeni bir rejim, başkanlık sistemi kurulmasına ramak kaldığı, çağdaş dünyadan dışlandığımız bu günlerde sağcısı ve solcusu ile tüm Cumhuriyet değerlerine inanmış güçlerin bir araya gelmesi ve Erdoğan ile mücadele etmesinin şart olduğunu iyi bilir. Tutupta buna rağmen böyle yazıyor, senin gibi bir gerçek cumhuriyet insanını, milletvekilini, Kılıçdaroğlu’nu, CHP’yi harcamaya çalışıyor ise bir yerler bir nedenle kendisini kontrol ediyor demektir. Yazmaya mecbur bırakılmıştır. Bunun başka yorumu var mı?”
Canım sıkıldı. Bana yapılan haksızlığı dahi unutacak kadar…