Geçtiğimiz günlerde DP büyük kongresini yaşadık. DP kongresi “Bacanak” destekli olduğu iddia edilen Namık Kemal Zeybek’in zaferiyle noktalandı. Kongreye Anavatan Partisi’ni bütün mal ve geçmişiyle hediye eden son genel başkan Salih Uzun damgasını vurdu. Önce prompterdan konuşacaktı, alet çalışmadı, sonra elindeki kartlardan okumayı denedi, onları da düşürdü ve gittikçe psikolojisi bozuldu. İrticalen konuşma kabiliyeti olmayınca da tam manasıyla acıklı bir sahne sergilendi. Belki de Anavatan Partisi’nin ruhu Salih Uzun’u rahatsız etti. Anavatan’ın son kongresinde kendisini “Özal’ın gerçek çocukları” olarak tanıtan, “cenazemi Anavatan önünden kaldırın” sözleriyle delegenin hislerine oynayan Salih Uzun’du. Türkiye’nin en fazla birleşmeye ihtiyaç duyduğu anda, “partinin tabelasından, isminden, eşit statüden vazgeçmem” diyerek Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu’ya ayak direyen Salih Uzun’du… Mesut Yılmaz rehberliğinde Anavatan’ın ne ismini ne de amblemini gündeme getirmeyen, her şeyi unutan yine o olmuştu. Anavatan Partisi mülk zenginiydi. Bilgimize göre Anavatan’ın 100’ün üzerindeki emlak varlığı DP’ye geçti. Yalnızca Genel Merkez binasının 100 trilyonun üzerinde bir değere sahip olduğu söyleniyor. Sözün özeti şu; Anavatan Partisi “YOK” edildi. Kimin imzası ile? Salih Uzun’un... Bir başka paradoksa da dikkatinizi çekmek isterim. Salih Uzun’u kongrede kimler destekledi? Erkan Mumcu ve Mesut Yılmaz… Onlar nerede? Onlar gemide yoklar! Mesut Yılmaz istifa ederek ayrıldı. Erkan Mumcu tamamen köşesine çekildi. Kongrede hezimete uğrayan Salih Uzun hemen istifa müessesesini çalıştırdı. GİK’te görev almayacağını söyledi. Ama Anavatanlılar, “ hop” dediler. “Nereye gidiyorsun? Malı mülkü, bütün geçmişimizi buraya taşıdık. Sen de çekip gidiyorsun, böyle liderlik olmaz. Tasfiye memurları bile daha ciddi çalışır” dediler. Kısacası Anavatan Partisi’nden gelenler bu birleşmeden ve siyasi tecrübesine rağmen Zeybek’in genel başkanlığından memnun değiller. Bu trajik durumu da şöyle hiciv ediyorlar;
“Söyleyin Ana(vatan)ma ağlamasın, karaları bağlamasın” türküsü ile birbirlerine sesleniyorlar. Eski köklü partililer ise bu sonuca “kendim ettim kendim buldum, gül gibi sarardım soldum” türküsü ile cevap veriyorlar. Kısacası Namık Kemal Zeybek’ten merkez siyasete gönül veren taban rahatsız… Şimdiden, sosyal demokrat olanlar CHP ile milliyetçi gelenekten gelenler MHP ile muhafazakârlar ise AK Parti ile oturup kalkmaya başladılar. Genel Seçim sonrası “ZEYBEK OYUNUNU” oynayıp sahneden çekileceğe benziyor.
Bu CHP çöker!
Sezgin Tanrıkulu Habur’dan giriş yapan PKK’lı teröristlerin avukatı olmasıyla Türkiye çapında tanındı. Tabanı olmayan Tanrıkulu’nu partiye alan Kılıçdaroğlu, bir Güneydoğu açılımı arzu etti ama görünen o ki; üniter yapı konusunda hassas olan CHP tabanı Tanrıkulu’nun açıklamalarıyla her geçen gün incinmeye devam ediyor. Sezgin Tanrıkulu önce, “Kürtlerin özerklik ve iki dil talepleri tartışılmalı” dedi. Hızını alamayan Tanrıkulu, PKK lideri Öcalan’ın talebi olan, “Hakikat komisyonu kurulsun” talebini ete kemiğe büründürerek medya önünde seslendirdi. Cumhuriyeti kuran bir partinin Cumhuriyet’in genleriyle bu kadar aleni bir şekilde oynamasının sandıkta bedeli ağır olabilir. Ve dün de yasadışı TİKKO örgütünün lideri İbrahim Kaypakkaya’nın kızkardeşi Elif Güneş CHP’ye katıldı! Bu kadarı gerçekten çok fazla! Sevgili Kılıçdaroğlu’nu bu konuda uyarmak isterim. Dost acı söyler; Böyle giderse CHP yüzde 27’nin üstünde oy alamaz ve bu sonuçla Kılıçdaroğlu o koltukta bir hafta bile kalamaz!
Hani merkez sağ bitmişti?
AK Parti’nin kapsadığı geniş alanı yorumlayan siyasi araştırmacılar “merkez sağ bitti” sonucunda birleştiler ama şu anda AK Parti, CHP ve MHP’nin en gözde milletvekili aday adayları merkez sağ siyasetçiler… Dr. Aytun Çıray, Dr. Mahmut Koçak ve İlhan Kesici gibi merkez sağın güçlü isimlerinin peşine düşen siyasi partilerin amacı; bir türlü yörüngesini bulamayan merkez sağ oylarını, o cenahı temsil eden yüzlerle toparlamak. Demek ki; merkez sağ ölüm semptomları ve dekompozisyonlara rağmen nefes almaya devam ediyor!
*Bu yazı Talat Atilla'nın Güneş Gazetesi'ndeki köşesinden alınmıştır...