İlk yazımda söz vermeme rağmen bir süredir kitap tanıtımı yapamadım. Yazılarıma başlayalı yaklaşık 5 ay olmasına rağmen iki kez kitap tanıtımı yapmışım zaten. Galiba güncel konular daha ağır basıyor. Bu gün izninizle size pek tanımadığınız bir yazardan ve onun bir eserinden bahsetmek istiyorum. Aslında onu bende son bir kaç yıldır tanımaya başladım ve henüz yeterince de tanımıyorum. Ancak tanıdıkça, eserlerini okudukça benim gibi daha çok seveceğinizden eminim.
Hiç Doğan Kuban okudunuz mu? Beni son dönemde en fazla etkileyen birkaç yazardan, düşünce adamından biridir; Irvin Yalom, İhsan Eliaçık, Turgut Cansever, Alain de Botton gibi… Doğan Kuban aslında bir mimar. Paris doğumlu, İTÜ mezunu ve yılları Avrupa’da geçmiş. 85 yaşında. Zaman ve çalışmaları onu her konuda tutarlı fikirleri olan bir düşünce adamına dönüştürmüş. Çok sayıda ve konuda eserleri var. Ben bu yazımda onun “Çağdaşlaşma Sancıları” adlı eserinden bir bölümü size sunarak tartışmamıza zemim hazırlayacağım. “Çağdaşlaşma Sancıları” 2. baskısını yapmış ve ben ilk baskıyı kaçırmışım. Üzüldüm. Bizim e-dergahın tartıştığı konuların hemen hepsi Doğan Kuban’ın tutarlı kaleminden geçmiştir. Kitabın özellikle “Türkiye’nin Sorunu İslamın Sorunudur” başlıklı bölümden bir derleme yapmak istiyorum. “Çağdaşlaşma Sancılarını” okursanız sizde benim gibi çok şey öğreneceksiniz. İnanın bu tür eserleri okumak size sıkıcı gelmiyorsa çok hoşlanacağınız, cümleleri, paragrafları tekrar tekrar okuyup, güncel olan çok şeyi öğreneceğiniz müthiş bir eser.(Cumhuriyet Kitaplığı, 2.baskı, Mart 2010)
Doğan Kuban tüm İslam toplumlarında bir kimlik arayışının olduğunu ve Müslüman aydınların 19.yüzyıl sonundan bu yana Batı’ya siyasi, bilimsel, teknolojik, ekonomik olarak bağımlı kalmaktan kaynaklanan bir kavganın tarafı olduklarını anlatıyor.
“Müslümanlar kendilerini hala ortaçağda sanıyor yada öyleymiş gibi davranıyorlar.” “Batının İslam dünyasına üstünlüğü Hırıstiyan olduğu için değil, tersine kavgayı din ideolojisi dışında bir alana taşıdığı için gerçekleşmiştir. Bu bilimsel öğretim ve bilgi ve ona bağlı teknoloji alanıdır. Biz neredeyse üç yüz yıldır her şeyi ithal ediyoruz. Batı’ya karşı çıkmanın bile sözlüğünü Batı’dan alıyoruz”
“21.yüzyılın bilim ve teknoloji dünyasıyla 12. Yüzyıl İslam ideolojisinin harekete getirdiği bir İslam karşılaşıyor”
Kuban daha sonra Batı’nın islamı, İslam toplumlarından daha iyi analiz ettiğini ve İslam toplumlarındaki yanlış İslam anlayışından hiçte şikayetçi olmadıklarını anlatıyor ve zamanımızdaki İslam kimliğinin sömürüye uygun bir İslam kimliği olmasından dolayı Batılıların bu kimliğin sürmesini istediklerini “ılımlı İslam” gibi projeleri bu nedenle piyasaya sürdüklerini belirtiyor.
Kuban, laiklik konusunda da gerçekçi bir yaklaşım sergiliyor; “…toplumun laik üyelerinin unutmaması gereken bir tarihi gerçek vardır;Türkler İslam dinini temel alan bir kültür dünyasının önemli üyeleridir.”
Ben yukarıdaki tespiti çok sevdim. Çok sorunu hallediyor. Ne kadar laik olsanız da, Türk olmayı, Cumhuriyeti veya her hangi bir Osmanlı dönemini din veya laiklik karşıtı görseniz de sonuçta Türküz ve İslamız.
Doğan Kuban’dan bazı cümleler aktararak sizlerin yorumlarına güzel malzemeler vereyim. Kuban Hoca’yı severseniz bundan sonra da yazı konusu yaparım.
“Çağdaş Batı dinden vazgeçmedi. Devletin laik oluşu ne Fransızları Katolik yada Protestan ne de Rusları Ortodoks olmaktan ayırmıştır.”
“Çağdaşlığa giden yol tekdir. Bilimsel ve teknolojik üretimde dünya ile eşitlik”
“Sabahtan akşama kadar laikçilik üzerine safsata üretenler dünyanın politik tarihinde ve bugün İslam ve Yahudiler dışında, dine dayalı devlet görmüyorlar. Kaldı ki Yahudi devlet çağdaş olmanın bilimsel, teknolojik ve özgürlükçü boyutlarını bilinçlendirip yerine getirdiği için, dinciliğe karşı çağdaş bir görünümü var. İsrail’in adam başına geliri Batı’nın petrolcü ortaklarından daha fazla”
“İslam aydınlarının bütün dertleri kendi halkların modernleşmenin Kuran’a karşı olmadığını, bunun için de İslam’ın ve Kuran’ın şöyle yada böyle yorumlanması gerektiğini söylemek olmuştur. Oysa sorun İslamın çağdaşa göre yeniden yorumu değildir. Çağdaş denilen olgu bilimsel, teknolojik ve dine referans vermek zorunda olmayan bir özgür düşünce hakkının kabul edilmesinden ibarettir.”
“Bugün bilimsel düşünce odakları olması gereken kurumlar, devletin çağdaşlık gösterisi diyebileceğimiz çerçeveler içinde gerçek işlevlerini yerlerine getiremiyorlar. Eğitim, sanat, araştırma, kentleşme, teknoloji çağdaş evrensel yaşamın varlığını zorunlu kıldığı kurumlar sadece kalıp olarak vardır. Fakat içerik olarak kurumdan kuruma farklı olsa da, gelişmelerini tamamlayamamışlardır.”