Talat Atilla 3-15 Ocak değişim zamanı! CB Yardımcı sayısı artıyor! İmamoğlu GB mı oluyor? Nefes! |
Ersan Yıldız Kabahat senin! |
Mihriban Başlı Yılların günahı ne ? |
Tuğba AYAN YARGIÇ MISIN? GÖZLEMCİ Mİ? |
Melike Topuk İnsanlar korkutuyor |
Adnan Küçük BİR MÜSLÜMANLA BİR ATEİSTE YÖNELİK “AKIL” SEVİYE TESTİ |
Zahide Guliyeva Son çocuk doyuncaya kadar |
Cengiz Altınsoy Şambabası Amerika... |
Kıvılcım Kalay KENDİME VE TÜM HEMCİNSLERİME ATFEN |
Canan Sezgin RETROLU YENİ YIL! |
Tuğrul Sarıtaş GAZETECİLİĞE İLK ADIM VE BÜLENT ECEVİT |
Tekin Öget KATİL BEŞAR ESED’İN KAÇARKEN İÇİMİZDE BIRAKTIĞI ŞEBBİHALARA DİKKAT |
Esra Süntar İZDÜŞÜM TEOREMDEN BAĞIMSIZSA KAPSANAMAZ |
M. Kürşat Türker ARA-SIRA |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Akıl
Önce akılla alakalı bazı açıklamalar yapmak istiyoruz.
Türkçede akıl, “düşünme, anlama ve kavrama gücü” olarak tanımlanır.
Akıl insanı diğer canlılardan en belirgin şekilde ayıran bir melekedir.
Akıl, ahmaklığın, cehaletin, tutarsızlığın, muhakemesizliğin zıttıdır.
Akıl, insanın, kavrama, bağıntılar kurma, benzerliklerin ve farklılıkların farkına varabilme kapasitesi; elde edilen bilgi ve tecrübelerden çıkarımlar yapabilme gücü; hadiseler hakkında düşünme ve olgular ve ihtilaflar hakkında hüküm verme yetisidir.
İnsanın “akıl etmesi”, düşünerek muhakeme yapıp bir takım sonuçlara ulaşması, çıkarımlarda bulunmasıdır. Mesela, bir kitabın yazıldığını gören bir kişinin diğer kitapların da mutlaka bir yazar tarafından yazılmış olması gerektiği çıkarımında bulunması, gözünü kapadığı zaman güneşi görmeyen bir kişinin, âmâların güneşi görmediği sonucuna ulaşması, bu belirlemelere misal olarak verilebilir.
Bir kişi, aklını kullanarak, lüzumsuz, tutarlı olmayan şeyleri eleyerek, onların makul olmadığını kabul eder.
Kur’an’da “hiç akıl etmez misiniz” (Bakaar, 44) denirken, kişilerin düşünerek, doğruyu bulması, doğru olmayanları da elemesi önerilmektedir.
İnsanoğlu, akıl vasıtasıyla düşünerek ve muhakeme ederek, işlerin, vakaların, varlıkların hakikatlerini, gerçekliklerini, mahiyetlerini öğrenir.
Belki akıl sahibi kişiler de, yanlış ve hataya yönelebilirler. Ama bu yönelmeler, cehaletten ya da daha başka maksatlara ulaşma amacından kaynaklanabilir.
Bazen de kişiler, aslında, hakikati akılla bilir, öğrenir, ama nefsani arzuları, duyguları, ihtirasları, yükümlülükten kaçınma arzuları, haksız da olsa menfaatlerini önceleme ihtirasları vb. sebeplerle, bile bile aklın reddettiği yönlerde tercihlerde bulunabilirler.
Akıl Testine Konu Bazı Soru ve Cevaplar
Burada, akıl etmeyle alakalı bazı sorulara ve cevaplara yer verilecek ve verilen bu cevaplar “akıl etme” ölçütünde bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır.
Sorular, hayali bir tasvir şeklinde sorulacak ve verilen cevaplar da, soruya muhatap olanların inandıkları felsefe ya da inanç değerlerine göre verilecektir. Ayrıca bu cevaplar da hayali değil, ilgili felsefe ya da inancın temel değerleri ölçütünde dillendirilecektir.
Burada birisi İslam Dinini temsil eden bir Müslüman, diğeri de ateizmi temsil eden bir kişi sorulacak soruların muhatabı olacaktır.
Müslüman ve ateist olan kişilerin her ikisine birden Fatih Sultan Mehmed’in Tablosu gösterilerek soruldu: “Bu tabloyu kim yaptı”?
Her ikisi birden, “tablo, Venedik’li ressam Gentile Bellini tarafından yapıldı” dediler.
Bu kişilere tekrardan soruldu: “Bu tabloyu, bir resim fırçası, çeşitli boyaları kullanarak ya da farklı boyalar kendiliğinden tesadüfen yapmış olamaz mı?
Her ikisi birden cevap vererek, “Saçmalamayın! Böyle bir şey olamaz” dediler.
Bu kişilere, 5 sayfalık bir makale gösterildi ve denildi ki: “Bu makale nasıl meydana geldi”. Her ikisi birden cevap verdi: “Bunun bir yazarı vardır, o yazar bu makaleyi yazmıştır”.
Daha sonra bir kimyagerin ilaç ürettiği bir mekâna gidilir. Kimyager, çok hassas ölçü ve tartılarla, 15.002 gram X maddesini, 27.003 gram F maddesini, 0.009 gram L maddesini, 19.001 gram H maddesini bir kaba koydu. Bunları belli bir ısı derecesinde karıştırdıktan sonra meydana gelen şifalı ilacı şişesine doldurdu.
Kimyager “bu, ekzama hastalığının tedavisinde kullanılan ‘ZT’ isimli ilaçtır” dedi.
Bu kişilere, “bu ilaç nasıl meydana geldi”? diye sorulduğunda, her ikisi birden, “bu ilacı kimyager yaptı” dediler.
“Peki, Aspirin, Nexsium, Parol, vd. kimyasal ilaçlar nasıl yapılıyorlar”? Denildiğinde, her ikisi birden, “burada bahsi edilen her bir ilaç, bir kimyager tarafından belirlenen miktar ve oranlarda farklı katkı maddelerinin fabrikada bir araya getirilmeleri ile üretiliyorlar” dediler.
Peki, ZT, Aspirin, Nexsium, Parol, vd. kimyasal ilaçlar, belirli formüle göre belirlenen miktarlardaki katkı maddelerinin kendiliğinden tesadüfen bir araya gelmeleriyle meydana gelmiş olamaz mı? denildiğinde, her ikisi birden “bu ilaçlar da kesinlikle kimyager olmaksızın yapılamazlar” dediler.
100 trilyondan fazla hücreden meydana gelen Fatih Sultan Mehmed, gözünde farklı, kulağında farklı, beyninde ve diğer her bir uzvunda farklı milyonlarca elementlerin, farklı formüllerle, farklı miktarlarda bir araya gelmeleriyle vücuda gelmiştir. Fatih’in vücudunda maddi hücrelerde olmayan, manevi nitelikteki ruh, sevgi, nefret, kin, aşk, vicdan, akıl, duygu vb.’leri de yer almaktadır. Bütün bunlar Fatih öldüğü zaman kaybolmaktadırlar.
Bu kişilere “Fatih, tüm bu özellikleriyle nasıl vücuda gelmiştir”? Denildi.
Benzer şekilde, tıpkı, ZT, Aspirin, Nexsium, Parol vd. kimyasal ilaçlar gibi, hidrojen, oksijen, karbon, azot, fosfor gibi çeşitli elementlerin farklı miktarlarda ve oranlarda, tabiat kanunlarına uygun bir şekilde bir araya gelmeleriyle meydana gelen elma, armut, muz, taş, kaya, su, kar, mermer vd. eşyalar, nasıl meydana gelmiştir.
Her bir insan hücresinde, dört harf (ACGT) kullanılarak yazılan yaklaşık 3.2 milyar harften meydana gelen 46 ciltlik bir yazılım vardır. Bu yazılım nasıl meydana gelmiştir?
Müslüman olan kişi, “elma, armut, muz, taş, kaya, su, kar, mermer vd. eşyalarla, Fatih Sultan Mehmed, gücü tüm kâinata hükmeden, ilmi kâinattaki tüm eşyayı kuşatan, her bir insanı diğerinden farklı kılan özelliklerini bilerek yaratabilen, tüm canlıların yaşayabilmeleri için hava-su-toprak-rüzgâr-yeraltı ve yerüstü kaynakları-dünya-ay-güneş vd.’leri arasında dengeli ilişkiler kuran, tüm kâinatı tam bir düzen ve intizam içinde idare eden Allah tarafından yaratılmış, her bir insan hücresinde mevcut olan 46 ciltlik yazılım da Allah tarafından yazılmıştır” dedi.
Ateist olan kişi ise “Fatih ve evrendeki diğer tüm eşyalar, her bir eşyanın meydana gelmesi için gerekli olan farklı yapı maddelerinin farklı miktar ve oranlarda kendiliğinden tesadüfen bir araya gelmeleriyle vücuda gelmiştir, her bir insan hücresinde mevcut olan 46 ciltlik yazılım da kendiliğinden tesadüfen yazılmıştır” dedi.
Bu cevaplar üzerine, ateist kişiye şunlar denildi: Ey ateist kişi;
* “Bir resim fırçasının farklı boyaları kullanarak ya da farklı boyaların, kendiliğinden tesadüfen bir araya gelerek Fatih’in tablosunu yapmasını saçma bulduğun halde, 100 trilyondan fazla hücrenin bir araya gelmesiyle meydana gelen ve tablosunun yapılmasından milyarlarca kere daha zor ve karmaşık şekilde vücud bulan Fatih’in, gözünde farklı, kulağında farklı, beyninde ve diğer her bir uzvunda farklı milyonlarca elementin, farklı formüllerle, farklı miktarlarda kendiliğinden tesadüfen meydana gelmesini nasıl akla uygun bulursun”?
* ZT, Nexium, Aspirin, Parol vd. kimyasal ilaçların bir kimyager olmaksızın çeşitli maddelerin kendiliğinden tesadüfen belli miktarlarda ve oranlarda tam bir düzenlilik içinde bir araya gelmesiyle oluşmasını akla uygun bulmazken, bu ilaçlar gibi meydana gelmeleri konusunda benzer özelliklere sahip olan, elma, armut, muz, taş, kaya, su, kar, mermer vd. eşyalar, milyonlarca elementlerin, farklı formüllere göre belirlenen hassas ölçü, miktar ve oranlarda kendiliğinden tesadüfen bir araya gelmesiyle meydana gelmelerini nasıl akla uygun bulursun? Bütün bu eşyalar, belli ölçülere ve programlara uygun bir şekilde sürekli değişmektedirler; düzenli ve intizamlı bir şekilde meydana gelen bu değişimlerin kendiliğinden tesadüfen meydana gelmesini nasıl akla uygun görürsün?
* 5 sayfalık bir makalenin, 500 sayfalık bir kitabın kesinlikle bir yazarı olmaksızın meydana gelemeyeceğini söylediğin halde, her bir insan hücresinde mevcut olan 46 ciltlik bir yazılımın kendiliğinden tesadüfen meydana gelmesinin akla uygun olduğunu nasıl söylersin?
Ateistin bütün bu sorulara cevapları şu şekilde olmuştur:
“Pozitif bilim böyle diyor, ben de bunun böyle olduğunu söylüyorum”.
Ateistin verdiği cevaplarda mutlak olarak akıl ve mantık çelişkisi söz konusudur. Esasen akla uygun olan değerlendirmeye göre, beş sayfalık makalenin yazarı varsa, her bir insan hücresinde mevcut olan 46 ciltlik bir yazılımın da mutlaka bir yazarının olması da aklın bir gereği olarak zorunludur. ZT, Nexium, Aspirin, Parol vd. kimyasal ilaçların yapılması bir kimyagerin varlığını zorunlu kıldığı gibi, meydana gelmeleri konusunda bu ilaçlarla benzer özelliklere sahip olan, elma, armut, muz, taş, kaya, su, kar, mermer vd. eşyaların ve 100 trilyondan fazla hücreden meydana gelen Fatih’in de mutlaka birisi tarafından yaratılmasını lüzumlu kılar. Aklî bir gereklilik olan mantıkî tutarlılık bunu zorunlu olarak lüzumlu kılar.
Ateistlerin savundukları fikirlerin aklî temeli hakkında şu belirlemeler yapılabilir:
“Ya ateistlerin pozitif bilim dedikleri, aklı devre dışı bırakmıştır; akıl devre dışı bırakılarak bu bilgilere ulaşılmıştır” ya da “ateistler, akıl devre dışı bırakılarak ulaşılan bazı bilgilere pozitif bilim ya da bilimsel bilgi diyorlar”.
Özet olarak ifade etmek gerekirse: “ateistlerin söylemleriyle uyumlu olarak Fatih’in tablosunu yapan var ama Fatih’i yapan yoktur; ilaçları yapan var ama meydana gelmeleri bakımından ilaçlarla benzer özelliklere sahip olan tabiattaki sayısı bellisiz eşyaları yapan yoktur; bir makaleyi, kitabı yazan mutlaka olmalıdır, ama her bir insan hücresinde mevcut olan 46 ciltlik yazılımı yazan yoktur” demek, aklın gereklerini yok saymak, aklı devre dışı bırakmak demektir. Bu yöndeki çıkarımların aklî değerlendirmelerle uyumluluğu yoktur.
Bu vesileyle, ateistler, akılla yüzde yüz çelişen bilgileri, hem de aklın gereği diyerek, yani gerçekliği yüzde yüz tersine çevirerek insanların gözlerini boyamaya çalışıyorlar. Bu işi yaparken de başta İslam Dini olmak üzere tüm dinlerin akılla çeliştiğini söylüyorlar.
Kısaca ifade etmek gerekirse, tüm felsefesini akla dayandırdığı iddiasında olan ateist kişi, aklı esas aldığını iddia ederek ileri sürdüğü görüşler, akılla yüzde yüz çeliştiği için, akıl testinde mutlak olarak başarısız olmuştur; yani “SIFIR” puan almıştır.
Müslüman kişi ise cevapları aklî gerekliliklerle tam uyumlu olduğu için, akıl testinde mutlak başarılı olmuştur; yani YÜZ puan üzerinden YÜZ almıştır.
Artık insanlığın ateistlerin fikirlerinin akılla çelişen, hakikati ters yüz eden kimliğini bilmesi gerekiyor. Bunu sağlamak, tüm âkil insanların ve gerçekliklerin, hakikatlerin safi hali ile teşhir edilmesini savunanlarının boynunun borcudur.
Unutmayalım ki, tabiat boşluk kaldırtmaz; hakikat susarsa, yerini yalanlar alır, akıl devre dışı kalırsa yerini akılla çelişen safsatalar doldurur.
İslâm’ın akılla uyumlu hakikatleri sabırla, inatla, inançla, sebatla, metanetle, yılmadan, usanmadan savunulduğunda, hakikat güneşi tüm dünyayı aydınlatacak, insanlığa rehber ve reçete olacaktır.
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 438 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |