İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yaptığı hayasız baskınla tekrar ortaya çıktı ki, Avrupa uzun süredir İslam dünyasına modern haçlı ittifakı ile saldırıyor.Doğrusu bunda şaşılacak bir yan yok.
Geçmişte de fırsatını bulduklarında, İslam’ın dallarını budamaya gayret ettiklerine tarih şahit.
Ne yazık ki, bu modern haçlı ittifakına karşı İslam dünyasının, karşı bir manifestosu, bir fikri kurtuluş ideolojisi yok.
İlahi disiplin yerine, güçlü devletlerin emrine itaat etmeyi tercih eden bazı İslam devletleri, sahip oldukları konforu bozmak istemiyorlar.
İslam dünyasının bu yanlış duruşunun temelinde birkaç faktörün yattığını düşünüyorum.
Geçmişte büyük buluşlara imza atan Müslümanların akıl ile olan irtibatları, Allah’ın, “Aklını çalıştırmayanın üzerine pislik yağdırırım.” ayetine rağmen önemli ölçüde kesildi.
Bazı İslam alimleri, ya da kendisini İslam alimi diye tanıtan kesimler, Kur’an-ı Kerim, yalnızca bir mezhebe, ya da tarikata inmiş gibi değerlendirmelerde bulundular.
Yani, Kur’an mezhepler ve tarikatlar üzerinden tanımlanmaya çalışıldı. Oysa, bırakın bir mezhep ya da tarikatı;
Kur’an, yalnız Müslümanlara değil, tüm kainata Allah tarafından indirilmiş son kitaptır.
İslam dünyasının bu gevşek ve vahiyden uzak duruşunun bir başka nedeni de, ağırlıklı kesimin, “Nasılsa Mehdi gelip bizi kurtaracak.” inancına sahip olmasıdır.
Oysa Mehdi’nin gelmesi bir ihtimaldir, mutlak gerçek olmadığı gibi Kur’an’ı Kerim’de de ifade edilmemiştir.
Gelebilir de, gelmeyebilir de…
Bir ihtimali, mutlak gerçeklik üzerinden değerlendirmek, Allah’ın verdiği akıl nimetine hürmetsizlik olduğu gibi, İslam dünyasını büyük bir uyuşukluğa sevk etmek isteyen dış unsurların da işi olabilir.
Önümüzü kış tutalım, yaz gelirse ne ala!
İslam dünyası sahip olduğu koşulları değiştirmek istiyorsa, öncelikle kendisini hakikatle yüzleştirecek farklı düşünme refleksine sahip olmalı.
Daha açık yazarsak;
İslam dünyası rüyalarının gerçekleşmesini istiyorsa, öncelikle rüyadan uyanmalı.
*Talat Atilla/Güneş