Seçim tartışmaları ve karmaşası içerisinde fark etmeyebiliriz ama çok önemli gelişmeler oluyor. Hepsini, herşeyi bilmek mümkün değil fakat bir kısmını mevcut bilgileri analiz ederek en azından anlaşılır hale getirmek mümkün… Helikopter ihalesi, CIA Başkanı’nın beş gün Türkiye’de kalışı, ardından bizim Müsteşarın Şam ziyareti, Suriye’deki gelişmeler, BDP’nin sivil itaatsizlik eylemleri, 5 PKK yöneticisinin uluslararası uyuşturucu kaçakçısı sayılıp mal varlıklarına el konması gibi medyadan öğrenebildiğimiz bir kısım olaylar hep birbirleri ile bağlantılı. Bana göre Türkiye özellikle bölgedeki gelişmeler konusunda PKK üzerinden baskı görüyor ve taviz vermek zorunda kalıyor. PKK ise tam bir emperyalist oyuncak olmuş durumda… Tahminimce sivil itaatsizlik eylemlerinin amacı bölgedeki gelişmelere paralel olarak özerlik ilanına kadar gitmekti ama bazı tavizler verilerek engellendi. Seçim öncesi olmasaydı engellenir miydi bilmiyorum… Tavizler nelerdi bilmiyorum… Hafta ortasında Güneş Gazetesi’ne bir demeç vermiştim, demeçteki öngörülerimin bir kısmı hafta sonunda sanki Öcalan tarafından da teyit edilmiş. 30 Nisan’da yaptığı açıklamalar çok ilginç.
Tüm bunların anlamı; Türkiye’nin çok tehlikeli sularda seyrettiğidir.
Türkiye bu noktalara getirilmemeliydi. Hükümet ve kamu yetkilileri arasında hakikaten koordinasyon yetersiz gibi…
Suriye’de ki gelişmeler bizim için aşırı ölçüde tehlike oluşturuyor. Suriye bu saaten sonra durulmaz. Esad sertleşse uluslararası müdahale riski var, sertleşmese isyanı durduramaz. Her halükarda biz de etkileneceğiz. Üstelik anlaşılıyor ki dış dinamiklerle beraber hareket ediyoruz. Geçen hafta MİT Müsteşarı Suriye’de imiş. Kimin projeleri için?
Sıfır sorun dış politika, vize kaldırılması boşuna yapılmış…
Bu konuların içeriye ve seçimlere yansıması var. Kılıçdaroğlu anlaşıldığı kadarıyla bu konulara mümkün olduğunca girmeyerek, Başbakan’ı eleştirmeyerek devlet adamlığını gösteriyor. Yoksa hem Suriye, hem de Libya ile ilgili olarak ve son gelişmeler sonucunda iktidar partisine yüklenmek çok kolay… Ancak, Tayyip Bey muhalefette olsa bunu yapar mıydı, emin değilim!
Başbakan hala Kürt meselesinde karar vermiş değil. Başbakanlığının 9’uncu yılında kendini tekzip edercesine ısrarla “Kürt sorunu yoktur, Kürtlerin sorunu vardır” demeye başladı. Kendine göre bir açıklaması vardır ama en hafifinden sorunu hala algılayamadığını gösteriyor. Eğer, bunun anlamı Kürt meselesi kültürel, bireysel hak ve hürriyetlerle sınırlıdır demek ise bunu ifade etmenin başka bir şekli olmalı. Bu cümle geçerli ise o zaman Kürt Açılımına ne gerek vardı?
Başbakan’ın gözlerden kaçırılmaması gereken bir açıklaması da faizle ilgili idi. Dünyanın en yüksek reel ve nominal faiz ödeyen ülkelerinden birinin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan TÜMSİAD genel kurulunda yaptığı konuşmada, “Açık söylüyorum, bu kardeşiniz faizi netice olarak gören bir kardeşiniz değil. Bu kardeşiniz, faizi, bir sebep olarak, enflasyonu da netice olarak gören bir kardeşinizdir” demiş. Bu ifadeyi yardımcıları düzeltmek zorunda kaldılar çünkü, 9 yıldan sonra Tayyip Bey hala faiz üzerinden siyaset yapıyor ve hala faize karşı bir dünya görüşüne sahip olduğunu dolaylı olarak söylüyor. Eğer, faize karşı iseniz seçeneğinizi açıklarsınız, yoksa en yüksek faiz ödeyen ülkenin Başbakanı olarak bu söylenecek bir şey değil.
Çılgın proje ise tam bir siyasi manevra idi.
Daha çılgını Akdeniz’den Karadeniz’e kanal açmak, Ankara üzerinden…
Halkı, seçmeni daha çok oyalar…