Almanya garip bir şekilde bizi dinlediğini açıkladı neredeyse hiç tepki vermedik. Bir ülkenin bir başka ülkeyi dinlemesi uluslararası hukukta çok önemli sonuçları olabilecek, neredeyse savaş sebebi oluşturabilecek bir suçtur, ayıptır…
Verilebilecek en alt düzeyde tepki verdik. Neden?
İŞİD, 49 vatandaş ve görevlimizi rehin aldı, hemen hemen hiç tepki vermedik. Gerekçemiz rehineleri öldürebilirler oldu. Almanya’ya tepki vermeyişimizin sebebi de benzer mi yoksa?
Yani Almanlar bütün hukuksuzluklarımızı ve yolsuzluklarımızı öğrenmiş olabilirler, fazla tepki verip adamları kızdırmayalım, bilgi sızdırmasınlar…
Almanya’nın yaptığına karşı en alt düzeyde tepki verilmesine başka bir sebep akla gelmiyor. Yok zaten…
Peki, Almanlar Erdoğan ve Hükümet üyelerinin her şeyini biliyorlarsa ister sızdırsınlar ister sızdırmasınlar her zaman şantaj yapabilirler demektir. Bu durum Türkiye için daha riskli değil mi?
***
Perşembe günü Erdoğan’ın yemin töreni var. Katılmayacağım. İçime sinen bir Cumhurbaşkanı olmasını ve tarihi bir anı yaşadığımı düşünerek coşkuyla alkışlamayı isterdim. Samimi olarak isterdim. Cumhuriyet sayesinde Rizeli bir sıradan yurttaşın oğlunun Cumhurbaşkanı oluşu beni ülkem adına gururlandırırdı. Sonuçta 12 yıldır ülkeyi yöneten bir başbakan cumhurbaşkanı olmuşsa hazımsızlık gösterilmez ama 4 bakanın hala soruşturmasının başlatılmaması, kendi ve oğluyla ilgili iddiaları “Ben tertemizim, istediğiniz kadar inceleyin” demek yerine “Darbe” bahanesiyle kapatmaya çalışması bu durumu yarattı. Son olarak ta Anayasa ve teamüllerin aksine bir gün bile milletvekilliği dokunulmazlığı ve Başbakanlık zırhı olmaksızın duramaması kendisini benim nezdimde daha da şaibeli hale getirdi.
Siyasi olarak zaten kendisini beğenmiyorum, devlet adamı değil asla olamadı diyorum, biliyorsunuz. Bu subjektif bir görüş denebilir ama şaibelerinden arınmaması için bahane yok. Türkiye Cumhuriyeti böyle şaibeli bir Cumhurbaşkanı’nı hak etmiyor…
Yarın uluslararası mahkemelerde yargılanması gündeme gelirse kimse, ”Emperyalizm Erdoğan’a tahammül edemedi, o kahraman” nutukları atmasın…
***
Davutoğlu AKP Kongresinde genel başkan olarak atandı. Hayırlı olsun.
Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’nda tek bir başarısı yok ama reklamı çok. “Atom karınca, çok çalışkan, çok bilgili” Bilgili olduğu doğru, profesör sonuçta. Çalışkanlığı da doğru ama başarısız olduğu da doğru. Çünkü, Türkiye’ye değil Osmanlı’ya inanıyor, Türkiyeli olmaktan değil, Osmanlı olmaktan gurur duyuyor.
Birkaç gün önce Taraf’ta Amberin Zaman’ın Davutoğlu’nun öğrencisi Dr. Behlül Özkan ile röportajı vardı. Davutoğlu’nun 300 makalesini ve eserlerini inceleyen Özkan şöyle demiş; ”Davutoğlu, Batı’nın otoriter yayılmacı mantığı ile İslamcılığı harmanlıyor. Ulus öncesi düşünce yapısına sahip ve bu gerçekten şok edici”
***
Hatırlar mısınız Tayyip Bey “Barış Süreci” başlattığında gerekçesi PKK’nın silah bırakmasıydı. Hafta içinde TDK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk tümü ilginç açıklamalar yaptı. Ben bir bölümünü alayım, ”Sayın Öcalan, ‘Demokratik Türkiye olmadan silahsızlanma olmaz. Arabayı atın önüne koymayın’ diyerek devlet heyetini uyarmayı bildi”
Yani silah bırakılmadı ve bırakılmayacak…
Bence barış süreci yoktur, Türkiye’nin yenilgisini Erdoğan’ın dolaylı kabullenmesi vardır. Bu sözler bunu ispatlıyor… Barış için samimiyet yok. Hükümet gönüllü olarak “Barış Süreci”ne geçmedi. Mecbur kaldı. Yenilgiyi barış diye sattı. Şimdilerde de de facto olan durum de jure olarak gerçekleştirilmeye çalışılıyor…