Seçim karmaşası içersinde seçmen için eğriyi doğrudan ayırmak çok zor. Mutlaka iyi takipçi olmak, tüm haberleri iyi değerlendirmek gerekiyor. Bunu yapabilecek, yapabilse dahi vakit ayırabilecek kaç kişi var? (Buna rağmen toplumun genel kanaati mutlaka en doğrusudur.)
Diğer taraftan seçim ortamlarında yazı yazmak, sağlıklı yorum yapmak da zordur. Sağlıklı yorum yapılsa dahi kendini günlük siyasetten kurtaramayanlar veya bazı siyaset görevlileri bu yorumları çarpıtma gayretinde oluyorlar ama sonuçta sağduyu kazanıyor. Yine kazanacaktır…
Benim seçim çalışmaları ve yorgunluğu içersinde ülke ile ilgili olarak dikkatimi çeken ve dikkatinize sunup yorumlarınızı almak istediğim bazı konular oldu;
İlk ilginçlik, Taraf WikiLeaks belgelerinde Başbakan ve Cüneyd Zapsu ile ilgili Tüpraş ihalesinden kazanç sağladıkları iddiası sonrası Başbakan’ın bu seçim maratonunda vakit ayırıp NATO bombardımanında oğlunu kaybettiği ve bundan sorumlu olduğu halde başsağlığı bile dilemeden Libya lideri Kaddafi’ye iktidardan çekilmesi çağrısı yapması oldu.
Neden bu arada bu çağrı?
Normal koşullarda bu çağrı seçimler açısından risk taşır. Hangi güç Başbakan’a böyle bir çağrı yaptırır?
Başbakan ile ilgili yolsuzluk iddiaları ve bazı zorlama açıklama ve tavizlerin yan yana gelmesinin bir anlamı var mı?
İkinci dikkatimi çeken konu İngiliz The Economist dergisinin “Türkiye ekonomisi aşırı ısınıyor” uyarısında bulunarak, enflasyonun ve cari açığın kaygı yarattığını yazması oldu. Dergi hem AKP iktidarının üçüncü dönem devam etmesinin beklendiğini yazıyor hem de ekonomide kaygı verici gelişmeler olduğu uyarısında bulunuyor.
Seçim ortamında olduğumuzu ve bu ortamda enflasyon artışının çok anormal olmadığını biliyor ve uyarıda bulunuyor, garip değil mi?
Diğer bir konu ise Öcalan’ın açıklamaları… Şöyle demiş, “Biz görüşmelere başlarken ‘ölümler tutuklamalar olmayacak’ diye anlaşmıştık. Ölüm de olmayacaktı, operasyonlarda, tutuklamalarda olmayacaktı, taş da atılmayacaktı. Ancak bunlara uyulmadı. Hükümet bu kadar gözaltı, operasyonlar yapıyor. Hükümet bunun açıklamasını yapmak zorundadır.”
Öcalan yalanlanmadı. Doğru söylediğini sanıyorum. Peki sözleri doğru ise, bir anlaşma varsa bunlar suç değil mi?
Peki bu duruma rağmen Başbakan neden “Kürt sorunu yoktur, Kürtlerin sorunu vardır” gibi laflar ediyor?
Açılıma ne oldu, anlaşmaya ne oldu?
Bir de dikkatinize bazı rakamlar sunacağım. Çok önemli…
2002’de toplam kamu borcu 271 milyar iken 2009’da 512, 2010’da 538 milyar TL olmuş. Toplam özel sektör borcu ise, 2002’de 119 milyar iken 2009’da 654, 2010’da 820 milyar TL olmuş. Bunlar Haberturk ekonomi köşe yazarı Hakan Özyıldız’ın Hazine, Merkez Bankası ve TUİK’den derlediği resmi rakamlar.
Dikkat edin son yıl önemli artış var ve hızla borçtan batacak bir noktaya doğru gidiyoruz. Özellikle özel sektör borçlanmasına dikkatinizi çekerim. Son yıllarda geleceğimizi yemiş, borçla yaşamışız…
Bu durum ne zamana dek sürer, nasıl sonuçlanır?
Geçen haftaki yazımla birleştirerek yapacağınız yorumlarınızı bekliyorum.
Siyaset yapacak isek de o şunu dedi bu şöyle cevap verdi türü yapmayalım. Gerçekleri görerek daha hakkaniyetli yorumlar yapalım.
Her şeyin hayırlısı…