Bu hafta geçen yılla ilgili bir “öz” değerlendirmeyi hepimizin yapması lazım. Biliyorum, çoğumuzun vakti olmayacak, fırsat bulamayacağız ama şahsımız ve yaşamımız için bu gerekli… Belki çok güvendiğiniz ve sizi iyi tanıyan bir dost vasıtası ile bunu yapabilirsiniz. Bir deneyin, uygun bir ortamda sorun, “Beni son bir yılımla ilgili olarak samimi bir şekilde değerlendirir misin?”
Unutmadan söyleyeyim bu değerlendirmeyi yapacak kişi eşiniz ise olmadık, uygunsuz bir zamanda böyle bir şey istemeyin. Ters teper, üzülürsünüz…
Bu haftanın en önemli konusu şu “iki dil” meselesiydi. Ben konunun nereye gitmekte olduğunu gündemi takip eden biri olarak anlamadım. Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Gül’ün başkanlığında, Başbakan, ilgili bakanlar ve komutanlarla toplanan MGK çok sert bir bildiri yayınladı. Bu bildiriye göre devletin hemen zor kullanması gerekirdi. Cumhurbaşkanı ve Başbakan ise ayrı ayrı verdikleri demeçlerde konuya oldukça yumuşak tepkiler verdiler. Diğer taraftan BDP Genel Başkanı devletin konuya esnek yaklaştığını, Hükümetin gereken adımları atamadığını savundu. Öte yandan Cumhurbaşkanı Gül Diyarbakır’da halk tarafından çok sıcak karşılandı.
İnanın durumun ne olduğunu tam olarak kavrayamadım. Seçimler yaklaşırken oya yönelik tavırlar mı var, yoksa bir devlet tavrı mı, veya hepten mi şirazeyi yitirdik doğrusu anlayamadım. MHP dahil hiçbir parti gerçekte Kürtçe’ye hayır demiyor, devlet televizyonunda Kürtçe yayın yapılıyor, YÖK bir üniversitesinin Kürtçe eğitim yapma talebine ‘evet’ diyor ama konu hala tırmanıyor. Neden bu işi bir belirsizliğe mahkum edeceğimize sınırını çizmiyoruz?
Sınır resmi dildir, eğitim dilidir.
Yoksa siyaset mi sorun?
Bu anlayışla silahsız çözüm olmaz…
İnşallah hayırlısı olur, ama şunu fark ediyorum ki, Türk-Kürt herkes bu belirsizlikten rahatsız…
Konuyu müsaadenizle bir fıkra ile bağlayalım;
Adam traş olurken bir yandan da berberle sohbet etmekte, geyik yapmaktadırlar. Bir ara kapının önünden ağır ağır geçmekte olan hımbıl bir çocuk görünce, berber, kıymetli müşterisini eğlendirmek ister ve adamının kulağına "Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir. Bak, dikkat et"
Sonra çocuğu yanına çağırır, çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber bir elinde bir madeni lira, diğer elinde 10 TL'lik bir banknot olduğu halde çocuğa sorar, "Hangisini istiyorsan alabilirsin?"
Çocuk aptal aptal paralara bakar ve sonunda bir lirayı hızlıca alıp uzaklaşır.
Berber adama döner ve gülerek, "Gördün mü?" der. Birlikte gülerler ama adam durumdan şüphelenmiştir. Traş bitince adam sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan çocuğu görür. Yanına giderek, neden 10 lirayı değil de, bir lirayı aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla cevaplar, "Eğer 10 lirayı alırsam oyun biter”
Bu oyunda BDP’de bağımsızlık istediğinde biteceği için azar azar bağımsızlık hariç her şeyi istiyor. Baksanıza birkaç yılda neler almış.
***
Bu hafta yorumlarınızla ilgili değerlendirme yapmayacağım. Sadece tüm e-dergah üyelerine teşekkür edeceğim. Geçen hafta yaşadığım kaos sırasında YİĞİTOĞLU’nun yorumunu gördüğümü sanıp sevinmiştim, tekrar baktım bulamadım üzüldüm. Yorumlara haftaya yer vermeye çalışacağım.
Sevdiklerinizle, sağlıkla, başarı ve mutlulukla, hayırlı bir yıl diliyorum.