CHP Liderine kurulan tuzağın siyasi, psikolojik ve sosyolojik tanımlamalarını yapmak için bu 3 ayrı konunun uzmanlarından görüş almakta fayda var.
Hayata dair biriktirdiklerim mevcut fotoğrafı izah etmeme yetecek gibi görünmüyor.
Belki birkaç kelime…
Hepsi o kadar…
İnsani zaafların anlaşılır bir tarafı belki bulunabilir.
Zayıflık hali, güçlü olmak kadar yakışıyor insana...
Hadi yakışıyor demeyelim de, sırıtmıyor.
Hepimiz halden hale geçen bir kalp taşıyoruz.
Her birimizin hata yapma potansiyeli karşımıza çıkan fırsatlarla (!) da orantılı olabiliyor…
Ya tuzak?
Tuzak kurmak, pusuya yatmak için daha fazla kötü olmaya ihtiyacımız var.
Baykal’ın başına gelenleri anlamak, kuşbakışı görmek, daha doğrusu donmuş ön ezberlerimizi çözmek için geriye bakmamız faydalı olabilir.
Fazla değil, 6-7 ay öncesine...
Tesadüflere inanmak, biraz da düşünmeye üşenenlerin işi sanki…
Düşünelim mi?
Mustafa Sarıgül 5-6 ay önce, “İzmir mitinginden hemen sonra Şişli Belediye Başkanlığı görevinden ayrılıp, partimi kuracağım” dedi.
Sarıgül’ün bu çıkışı kamuoyunda cesur ve yerinde bir karar olarak kabul gördü.
Aradan günler, haftalar, aylar geçti…
Sarıgül Belediye Başkanlığını kurup, partisini hayata geçirmedi.
Oysa hava tam da Sarıgül’ün istediği gibiydi.
Halk nezdinde yükseliyordu, en azından yükseliyor algısı hakimdi.
Evet, partisini kuruyormuş gibi yaptı, Yaşar Nuri Öztürk’ün partisini ele geçirdi, hatta Türkiye’nin bir çok yerinde sağlam sayılabilecek bir yapı kurdu ama kuruluş dilekçesini bir türlü İçişleri Bakanlığına vermedi.
Oysa seçimlere 1 sene kalmıştı. Belki daha da az.
Sarıgül, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının AK Parti’yi kapatma talebinde bulunma ihtimalinin ve bu ihtimalin erken seçimi tetikleyecek bir olasılık olabileceğini bilecek kadar tecrübe sahibi bir siyasetçi.
Peki, bu kadar riski neden, nasıl göze alabildi?
Birileri, çok yakın birileri, Sarıgül’e, “Yakında Deniz Baykal’ın başı belaya girecek” demiş olabilir mi?
Olamaz demek fazla iddialı bir yaklaşım olur.
Şüphemi derinleştiren bir başka unsur ise, Sarıgül’ün, “YDH’yı Haziran’da kuracağım” şeklindeki açıklaması…
Mayıs’ın 6’sında Baykal kaseti çıkıyor, Haziran’a, yani Sarıgül’ün, “Partimi kuracağım” dediği tarihe çeyrek kala…
Ve elbette CHP’nin kongresine 2 hafta kala…
Şunu söylüyorum;
Sarıgül’ün partisini kuracağını söylediği tarih, CHP kongresinden 1 hafta sonraya denk geliyor…
Sarıgül, nelerin olacağını görmek istiyor sanki…
Nelerin olacağı/olmayacağı noktasında bir fikri, bir bilgisi olmayan siyasetçinin bu kadar riskleri yüklenmesi size mantıklı geliyor mu?
Aklıma şiddetle takılan bir ayrıntı daha var…
Baykal Van’da yumurtalı protestolarla karşılanırken, Sarıgül’ün Güneydoğu’da onbinlerce kalabalığı toplamasını salt popülerlik olgusu ile açıklamakta da zorlanıyorum.
Güneydoğu’nun en azından belli bir bölümünde etkili olan PKK unsurlarının bile toleransını elde etmesi sıra dışı bir durum…
Başbakan için bile kepenk kapattıran bir iradeden söz ediyorum…
Baykal’ın iğrenç kaseti ile ilgili dikkate alınması gereken birkaç dip notum daha var.
Önder Sav’ın Baykal’ın manevi hassasiyetlerle ilgili açılımlarından fazla hoşlanmadığı biliniyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Baykal’ın tarihe geçen peygamber konuşmasının Sav'ı rahatsız ettiği biliniyor.
En azından bu konuşmayı alkışlayanlardan birisi Önder Sav değildi.
Tıpkı çarşaf açılımında olduğu gibi…
Bu örnekleri verirken elbette Sav ya da Sarıgül için, “Baykal’a tuzak kuranları tanıyorlar” şeklinde bir yaklaşımda bulunmuyorum ama Baykal’a kurulan pusunun arkasında parti içi ve egemen güçler koalisyonunun izleri var.
"Karda yürüyüp, iz bırakmamak" artık mümkün değil.
Baykal’a sözüm daha kısa;
Değer mi hiç?
Herkes mi siyaset yapar?
Habertürk TV’de Basın Kulübü programını izlerken içim cız etti.
Yiğit Bulut, AK Parti ve CHP’li 2 siyasetçinin yanında, 2 tane de avukatı programına davet etmiş.
Programa katılan 2 avukat, ihtisas alanlarıyla ilgili konuşmak yerine siyasetçilerden daha fazla siyaset yapmak için geçmişler kamera karşısına.
Siyasetçiler bile bakakaldılar…
Yiğit Bulut da baktı!
Hayata bakışım sivil siyaset eksenindedir ama herkesin siyaset yaptığı bir düzen kaostan kurtulabilir mi?
Bu ne had bilmezliktir?
Ses sanatçısının siyaset yazdığı, hakimin, avukatın, askerin politika yaptığı bir yapıda kuvvetler ayrılığına kim inanır, nasıl olur, olabilir mi?
Her şey bu kadar mı karışır?