Pek az istisnaları olmakla birlikte, Cumhuriyet tarihi boyunca Türk medyası tarafsız olma kültürünü içine sindiremedi. Tarafsız olmak isteyenler de, dönemin iktidar gücüyle sindirildiler.
Tek parti döneminde, CHP de medyadan da tek ses çıkması için gereken her şeyi yaptı.
Ya Menderes dönemi?
Menderes de CHP’ye yakın medya tarafından ağır eleştirilere uğrayınca, bu sefer de kendisi basın kanunu çıkararak medyayı ablukaya aldı. Medyayı ele geçirmek Turgut Özal’ın da büyük düşleri arasındaydı. İki buçuk gazete kalacak hevesini Asil Nadir’i kullanarak gerçekleştirmeye çalıştı.
Medyaya baskı konusunda Çiller de diğer liderlerden hiç geride kalmadı.
Eşi Özer Çiller tarafından televizyonu/gazetesi olan bir medya gurubu oluşturularak, sevmedikleri gazetecilere aleni iftira attılar, hedef gösterdiler, sonra da kendi medyalarında ekmek parası için çalışan onlarca gazeteciyi bir mendil gibi buruşturarak kenara savurdular.
Yani her iktidar, ne kadar gücü yetiyorsa, medyayı o kadar baskı altına aldı.
AK Parti de bu konuda sürpriz yapmadı.
Medyayı karpuz gibi ikiye böldüler.
Medyanın yarısını kendilerine yakın yaparken, diğer yarısını da, bir kabağı oyar gibi oyup, içine de bade hesabı korku ve tedirginlik koydular.
Peki, iktidarlar medya katili de, bazı medya patronları, gazete yöneticileri ve yazarlar masum mu?
Asla…
Medya patronlarının çoğu, hemen hemen her dönem, gazete patronluğunu, servetlerini arttırmak için paravan olarak kullandı.
Firavun’un kuleleri gibi diktikleri plazalarda, gazetecileri de ruhsuzlaştırdılar.
İçeceği şarabın kalitesini seçecek kadar kendilerine yalakalık yapan gazetecileri, Ankara’da bodrum katından alıp, Boğaz’ın yalılarına taşırken, onuruyla çalışan basın emekçilerini kapı önlerine koydular.
Ya iktidarları yönetip, paralarına para kattılar, ya da yönetemedikleri iktidarlara bel altından savaş açtılar.
Tam da bu yüzden, haksızlık dahi yapılsa hiçbir medya patronuna içim cız etmemiştir.
Medya patronu olduysan, gerektiğinde doğruları söylemek adına tüm servetini kaybetmeyi göze alacaksın. Yok, servetini katlamak için medya patronu olduysan, medyan elinden gidince oturup, ağlamayacaksın.
Gazetecilik mesleğinin berber çıraklığı kadar itibar görmemesinin en büyük nedeni iktidarlar değil, bazı medya patronlarının para ihtiraslarıdır.
İktidarlar elbette medyada da iktidar olmak isterler. Siyasetin genlerinde bu var. Her şeye gücü yeten iktidarlar, niye medyada iktidar olmak istemesinler?
Boyun eğersen, boynunu alırlar.
Etik mi?
Mutlak gücü olan iktidarların etik kaygısı taşıdığına dair en ufak bir ipucuna tarih kitaplarında bile ulaşamadım.
Tesadüfün böylesi!
Bir arkadaşımdan öğrendim. 1977-1980 yılları arasında Ankara Demetevler 12. Caddenin oldukça ilginç sakinleri varmış. Daha doğrusu Demetevler’deki merkez iş hanında aynı dönemde ticaret yapan ve bugün önemli siyasi figürler haline gelen isimler olmuş.
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek o dönemlerde merkez iş hanında Ülker’in kırık bisküvilerini satan bir dükkân işletiyormuş.
Aynı iş hanında, Gökçek’in hemen yanındaki müteahhitlik bürosu ise bugünün CHP’li Belediye Başkanı Fethi Yaşar’a aitmiş.
Bitmedi!
Merkez iş hanının bir başka sakini de gazeteci Metin Işık’mış.
Bir dönem vekillik, şimdi ise Hürriyet’in siyaset danışmanlığını yapan Işık’ın da o dönem Gökçek ve Fethi Yaşar’ın da iş yerlerinin olduğu merkez iş hanında bir matbaası varmış.
EGO Genel Müdürlüğü ve Milletvekilliği yapan Ömer Vehbi Hatipoğlu da o dönem 12. Caddede market işletiyormuş.
Ne iş hanıymış ama!
Televizyon aldı!
Belediye başkanlığı yaptığı dönemde kamuoyunun yakından tanıdığı bir sima (ki o sima belli bir dönem ortadan kaybolduktan sonra şimdi tekrar sahneye çıktı…) kısa süre önce orta ölçekte televizyonu satın almak için el sıkıştı. Ne olduysa bu işte bazı pürüzler çıktı. Bu gelişme üzerine televizyon olayını kendisine hırs yapan bu tanınmış sima kısa bir süre önce yayında olan bir televizyonu satın aldı. Duyduğuma göre yanına bir de gazete kurmayı hedefliyormuş.