Her şey Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği “tutuksuz yargılansınlar” kararı ile serbest bırakılmalarından sonra “Bu kararı tanımıyorum, saygı da duymuyorum” sözlerinden sonra başladı.
Doğrusu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Bu kararı tanımıyorum” sözleri tartışmaya açık olduğu gibi; bundan sonra işine gelmeyen kurum ya da kişilerin, işine gelmeyen hukuk kararları için, “Tanımıyorum” yolunu açması anlamında da sıkıntılı sözler.
Buraya kadar tamam.
İyi de; ya Anayasa Mahkemesi?
Verdiği kararları gerçekten yasaya dayanarak mı, yoksa şartların getirdiği hukuku bize dayatarak mı veriyor?
Elbette yüksek mahkemenin verdiği her kararın, herkesi tatmin etmesi mümkün değil.
Hukuki kararlar bazen siyasi sonuçlar doğurduğu için kimine göre doğru, kimine göre yanlış olarak algılanabilir.
Bunda da bir problem yok ama, ya Anayasa Mahkemesi kararlarını anayasa ve hukuk kriterlerini gözetmeden veriyorsa?..
İşte o zaman; Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bazı kararlarda, hukukun içine iliştirilmiş siyasi damar taraması yapmak zorunlu olacaktır.
Değerli okurlar;
Sizi Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir kararın perde arkasına götürmek istiyorum.
Üstelik yorum bile yapmadan…
Çünkü hepsi belgeli…
Bu sefer KARAR Anayasa mahkemesi’nin değil, SİZİN!
Buyurun…
ANAYASA MAHKEMESİ "KESİNLEŞME TARİHİNİ" YOK SAYDI!
Tarih 28.06.2001.
İstanbul’da kol kola kaldırımda yürümekte olan akraba 3 bayana araba çarpar. Bayanlardan birisi bu kaza sonucunda vefat eder, diğer iki bayandan birisinin karaciğeri alınır, diğerinin vücudunda bir çok kırık meydana gelir. Raporlarla kesin olarak tespit edilir ki; sürücü, yüzde yüz kusurludur. 2001’de başlayan dava ancak 2014 yılında sonuçlanır.
Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 2002/543 esas sayılı dosya ile devam eden dava tam 13 yıl sürer ve 26/03/2014 tarihinde kesinleşir.
Ve tam da bu noktaya dikkat!
Kararın kesinleşme tarihi, “KESİNLEŞME ŞERHİNDE” çok açık olarak belli iken, Anayasa Mahkemesi kararın kesinleşme tarihini izah edilemez ve anlatılamaz bir büyük yanlışlıkla 23/09/2012 olarak belirledi.
BU KADAR ZİNCİRLEME SKANDAL NASIL OLABİLİR?
1) İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk mahkemesi’nin 2002/543 esas 2010 394 karar no ile 26/03/2014 olan KESİNLEŞME TARİHLİ kararı, Anayasa mahkemesi, tamamen hayali bir tarih vererek 23/09/2012 olarak NEDEN değiştirdi?
2) Anayasa Mahkemesi, “KESİNLEŞME ŞERHİ” olan açık olan tarih yerine, hayali bir tarih verdikten sonra, “ZAMAN BAKIMINDAN YETKİSİZLİK” diyerek, davanın kabul edilemez olduğuna karar verirken, İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk mahkemesi’nin 2002/543 esas ve 2010 394 kararını neden TANIMADI?
3) Anayasa Mahkemesi yazı işleri söz konusu kararda Anayasa Mahkemesi’nin görev tanımlamasını yaparken şu ifadelere yer veriyor; “ANAYASA MAHKEMESİ ANCAK KESİNLEŞEN NİHAİ KARARLAR İÇİN İNCELEME YAPABİLECEKTİR…”
4) İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk mahkemesi’nin 2002/543 esas 2010 394 karar no ile kesinleştiği halde, Anayasa Mahkemesi NEDEN “YETKİSİZLİK” kararı verdi?
5) Anayasa Mahkemesi, bizzat kendi ifadesi ile “KESİNLEŞEN NİHAİ KARARLAR İÇİN İNCELEME YAPABİLİRİM” diyorsa, kesinleşmeden karar verdiği diğer davalara bakabilmek için kendisinde nasıl KARAR YETKİSİ bulduğunu kamuoyuna açıklamakla yükümlü değil midir?
Yani Anayasa Mahkemesi aynı dava hakkında farklı karar veriyor.
Daha da fenası; tarihleri dahi yanlış okuyarak...
İlk kararında mahkeme kararı kesinleşmiş olmasına rağmen, kesinleşmemiş diyor.
İkinci kararında ise, mahkeme kararı 26/03/2014 tarihinde kesinleşmiş olmasına, üstelik bireysel başvuru da yapılmasına rağmen, bir önceki yanlışını örtmek için tekrar kesinleşme tarihini 2012 olarak yazıyor.
Bu kararlara itiraz hakkı da olmadığı için Anayasa Mahkemesi kendisini kurtarmak için yanlışını gizliyor ve mağduru bir kez daha mağdur ediyor.