Ne kadar oldu tam hatırlamıyorum, sanırım 7-8 ay geçti üzerinden..
Ersin Tokgöz, Turktime adına Uğur Dündar’la, ropörtaj yaptı..
Dündar’ın Turktime’da çıkan eleştirilerine Ufuk Güldemir tepki gösterdi; Hem Turktime’ı dava etti, hemde bize sert açıklamalar gönderdi..
Ufuk Güldemir’le hiç tanışmadım, Taki Doğan’la da bu süreçte telefonla tanıştım...
Bu konuya dair tek satır dahi kaleme almadım...
Çünkü, bu noktaya kadar gerçekleşen süreci makul görmesem bile ‘katlanabilir’ buldum..
22 Mayıs 2007 Habertürk’teki Ufuk Güldemir’in “Bana bir çağrı: Lütfen Artık Ölünüz” isimli analizini okuyuncaya kadar...
Şok olma refleksimin köreldiğine inanırdım, yanılmışım...
Ersin Tokgöz imzalı yazı, bir meslektaşına “Hadi artık sen öl, vaktin geldi” diyordu...
Bu yazı Ersin Tokgöz’ün meslek hayatında erken aldığı bir ‘leke’dir..
Ne demek “sen öl artık!..”
Sana ne?..
Allah’ın icra memuru musun?...
‘Bedduaname’ başka bir şeydir, köşe yazısı başka...
Eleştirmenin adabını kaçırdığın zaman, “Bir başkasının ölümünden şöhret arayan gazeteci” sınıfına girersin...
Allah vergisi kalemini, ‘Allah’a beddua’ ederek tüketmek açıkça kendi kendini imha etmek demektir...
Bir başkasının ölümünden umulacak tüm kazanımları ‘red’ etmedikçe önce insan, sonra gazeteci olunmaz....