Adı Zafer Aslan…
Gazeteci…
İyi bir televizyoncu…
1998 Ağustos ayında büyük umutlarla ATV televizyonuna muhabir olarak başlıyor…
Kısa bir süre sonra hafızalarda kalan bir çok habere imza atıyor…
ATV yönetimi bu başarılarından dolayı Zafer Aslan’ı istihbarat şefi yapıyor…
Zafer Aslan bu görevde de başarılı oluyor…
Haber üstüne haber çakıyor ekranlara…
Mütevazi ve çalışkan tavrıyla ATV çalışanlarının da kalbini kazanan Aslan’a ilk darbe haber yolunda geliyor…
ATV’ye haber yetiştirmek için hızlandırdığı araç, onu özürlü yapıyor…
Zafer Aslan geçirdiği trafik kazasıyla bir ayağının kullanım hakkını kaybediyor…
Yılmıyor…
Yine Aslan gibi ATV surlarına haber yığmaya devam ediyor…
Zaman tüm bu acılarla su gibi akıyor…
Sabah ve ATV satılıyor…
ATV yönetimi bu Ağustos ayında Zafer Aslan’ı gerekçesiz bir kararla işten çıkarıyor…
Aslan, kararı yargıya taşıyor…
Yargı, Zafer Aslan’ı haklı buluyor…
“Ya işe dönüşü, ya da tazminatının ödenmesi” şeklinde bir karar veriyor…
ATV direniyor…
Bu kararı Yargıtay’a gönderiyor…
Yargıtay’da Zafer Aslan için, “Ya göreve iade, ya tazminatının ödenmesi” diyor…
ATV yönetimi yargı kararlarına rağmen Zafer Aslan için, “Ne göreve iade ederiz, ne de tazminat öderiz” diyor…
“Neden?” diye soruluyor ATV yönetimine…
ATV yönetiminin aklına dahiyane (!) bir mazeret geliyor!
“TMSF öde derse, öderiz!..”
Cem Yılmaz repliğini andıran bu sözlere rağmen TMSF’nin kapısı çalınıyor…
TMSF, cebinden ödeyecekmiş gibi sesini çıkarmıyor…
Bu süreçte yaşanan sıkıntılar, Zafer Aslan’ın aile düzenini sarsıyor…
Aslan, eşinden de ayrılıyor…
Aslan; eşini, işini, ayağını ve parasını kaybettiği günlerde Sabah ve ATV plazalarında başka heyecanlar yaşanıyor…
Zafer Aslan’ın hayatı kayarken resetlenen vicdanlar; Nazlı Ilıcak’ın 4. sayfadan, 20. sayfaya kaydırılan köşesi için kıyameti koparıyorlar…
Zafer Aslan ATV için kaybettiği bacağını Belediye Otobüsüne zorlukla yerleştirirken; Aynı grubun lokomotif yayın organında; Audi Q7 Yavuz Donat’ın mı, Yayın Yönetmeninin mi olacak tartışması yapılıyor…
Hıncal Uluç TV’de kahkahalar, yazısında fıkralar atmaya…
Haşmet Babaoğlu, “Bir kere şunun altını çizmek gerekir” diyerek başladığı yazılarında trend adamı ünvanını korumaya…
Yavuz Donat; kısa, ağır çekim yazılarıyla, "Sıcak günler yasadığımız bu ortamda, eski Cumhurbaşkanı tecrübeli siyaset adamı Süleyman Demirel'e konuk oldum... Baba çok dertli" demeye devam ediyor…
Umur Talu da; uzansa dokunabileceği bu sorunu görmezden geldi. Talu, “Basının vicdanı” kimliğini kendisine dokunmayacak konulardan, öğretmenlerden astsubaylara, kart mağdurlarından işçilerin sorunlarından seçerek daha rafine ve tehlikesiz sularda kulaç atmayla tatmin etti...
Engin Ardıç mı?
O’da; "Akıl akıl, gel takıl" başlıklı yazısında oy kullanacak seçmenlere "eşek" demesine rağmen münevver yazar edasıyla olta atmaya devam ediyor…
Zafer Aslan’ın ismini “Kaybedenler Klübü”ne yazdıranlar, bu toplumun kazananları…
Hep kazanıyorlar…
Yok sayarak…
Umursamayarak…
Oynayarak…
Buna, “Güçlülerin terörü” denir…