Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Beni 1 yıl önce dinlediler.” açıklaması bazı çevrelerde tereddütle karşılandı. Bence, Başbakan bu konuda blöf yapmıyor. Çünkü, muktedirliğine gölge düşüreceğini bile bile, “Dinlenildim, derin devleti bitiremedim.” diye dert yanması, çok darda kalmadıkça Başbakan’ın yapabileceği türden bir açıklama değil. Belli ki, kendisi için dünden ziyade bugün, risk faktörünün daha fazla olduğunu düşünüyor. Riski yaymak, kendisi için tehlikeli gördüğü odaklara, “Peşinizdeyim!” mesajını verme ihtiyacı hissediyor.
Başbakan’ın bu açıklamasından sonra benim de başımdan 1 yıl önce geçen, o dönem üzerinde fazla durmadığım bir dinleme olayını yazmaya karar verdim. Şunun için; Başıma gelen bu dinleme olayının Başbakan’la aynı dönemde gerçekleşmesi, o dönem içinde belki de devlette yapılanan organize yapının ortaya çıkmasına katkı verebilir.
Olay şöyle gelişti;
Bürokrat bir arkadaşım, “Görevinden haksız bir şekilde el çektirilen bir profesöre yardımcı olur musun?” deyince, ben de, “Mağduriyeti belgeli ise elbette.” yanıtını verdim.
Söz konusu Profesörle tanışıklığımız böyle başladı. Mütevazı ve hoş sohbet görünüyordu. Üstelik mevcut belgelere göre de haksızlığa uğramıştı.
Elimden geldiği kadar yazıyla katkı vermeye çalıştım. O dönem minnet duygusu olarak düşündüğüm, bugün farklı bir yere koyduğum, geliş-gidişleri çoğalmıştı.
Hatta aramızda bir ahbaplık bile meydana gelmişti. Sohbet sırasında birkaç kez, Ankara’da telefon dinlemeleri konusunda yetkili bir müdürle samimi olduğunu, bu müdürle değişik konularda birbirlerine karşılıklı katkı verdiklerini söyleyince, kendisinden huylandım ve araya mesafe koydum.
Hatta mesai arkadaşlarıma, “Ben yokken gelirse, içeri alın ayıp olur ama yüz vermeyin.” dedim.
Bir süre sonra çalışma ofisime geldiğimde, kendisini odamda otururken buldum.
Soğuk ve mesafeli davranınca kısa süre sonra kalkmak zorunda kaldı.
Tam kapının önüne geldiğinde, elinden bir şey düşürdü. Panikle eğilip aramaya başlayınca, bu telaşın nedenini öğrenmek için ben de eğildim.
Profesörün yere düşürdüğü fotoğraflarından bildiğim böcekti.
Telaşla yerden böceği alarak uzaklaştı. Şaşkınlığımı üzerimden atar atmaz, Google’a girip, gördüğüm objeden emin olmak istedim. Evet, bu bir dinleme böceğiydi. Bu yakalanmanın verdiği korkuyla bir daha yanıma uğramadı ama Ankara sokaklarında bu şahsı görmeye devam ediyorum.
Sanki misilleme!
11. TÜBİTAK Bilim, Özel, Hizmet ve Teşvik Ödülleri töreni dün saat 11:00’de Çankaya Köşk’ünde yapıldı. Ödüller ev sahibi Cumhurbaşkanı Gül tarafından verildi. Aynı saatte Başbakan Erdoğan Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) düzenlediği 49. Yıl başarı ödülleri törenine katıldı. Geçtiğimiz senelerde Çankaya Köşk’ünde yapılan aynı törenlere Başbakan Erdoğan da katılırdı ama bu sene başka bir etkinliğe katıldı. Kısa bir süre önce Türkiye’nin ilk keşif yerli uydusu Göktürk-2 törenine Gül’ün çağrılmaması dünkü fotoğrafı daha da ilginç bir hale getiriyor. Bakanların yarısı Gül’le köşkte, diğer yarısı da Başbakan’la Sincan’daki törendeydiler. Acaba Cumhurbaşkanı Gül misilelleme olsun diye Başbakan Erdoğan’ı TÜBİTAK törenine çağırmadı mı?
Yoksa, Gül çağırdı da Başbakan Erdoğan mı gitmedi?
Gül ve Erdoğan artık çok da gizlenemeyen aralarındaki psikolojik savaşı bir an önce bitirmezlerse, bu ve benzeri değerlendirmelere daha çok maruz kalırlar.
Bak sen!
Ankara Esnaf ve Sanatkarları Odası Başkanı Mehmet Yiğiner Ankaragücü Başkanlığı’na aday olmuş. Bir Kemal Sunal komedisi gibi. 2 araba dolusu korumayla gezen, Ankaralılara yaptığı taksi zammını, ‘bekleme zammı’ kılıfıyla gizleyen bir esnaf yöneticisi, Ankaragücü’ne başkanlık yapacakmış. Yiğiner bununla da yetinmemiş, bu konuda Melih Gökçek’ten de destek istemiş. Tanıdığım Gökçek, Ankaralı taksicilerin ve elbette vatandaşların ezici çoğunluğunu karşısına alacak böyle bir karar vermez. Ankara’da taksicilerin can-mal güvenliği probleminden, polis sıkıntısına kadar onlarca problemine seyirci kalan Yiğiner, sanki mevcut görevini layıkıyla yapabiliyormuş gibi tutmuş bir de ek görev istiyor. Bu yazdıklarımın teyidi için Ankara’da her hangi bir taksi şoförünü çevirip sormanız yeterli.
İpek kılıçla kesti
Aslında sempatik bulurdum Levent Kırca’yı. Ayrıldıklarında da, içimden eski eşi Oya Başar’ı haksız görmüştüm. Gariban, biraz da serkeş halinin altında uyuyan bir canavar yatıyormuş. Meğer Kırca, yürüyen bir intihar bombacısıymış. Geldi geldi, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerinde patladı. Levent Kırca’nın bu hayasız konuşması karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun sakinliği hoşuma gitti.
Kılıçdaroğlu, Kırca’nın bombadan kalan tozlarını sakince üzerinden silkip, çöpe attı.
* Bu yazı Talat Atilla'nın Güneş gazetesi'ndeki köşesinden alınmıştır.