Geçen haftaki yazımda, Alparslan Türkeş’in 19. vefat yıldönümü vesilesi ile Başbuğu anlatmaya başlamıştım. Ve kendisi ile ilgili bazı ortak anılarımdan söz etmiştim.. Fakat orada yazmayı planladıklarım, 1944 Milliyetçilik olaylarına falan dalınca yarım kalmıştı.. Kalanları bu hafta tamamlamak istiyordum ama sanırım bu sefer de olamayacak.. Çünkü kronolojik akım içinde sözü, önce 60 İhtilaline, Demokrat Partiye, Menderes’e falan getirmek zorundayım.. Ve tabii sonrasına..
Benim yaşımdaki gazetecilerin hayatları, mesleğimiz icabı zaten ihtilaller ve darbeler arasında geçmiştir. Ben, siyasi tarihimizde yaşadığımız o günlere ait anılarımı İhtilaller ve Darbeler Arasında Gazetecilik ve Kitapçılık Anılarım(*) isimli kitabımda toplamıştım.. Bu yazı serimi de, o kitabımdan alıntılarla oluşturacağım..
Önce o kitabımın kapağından söz edeyim.. Çünkü kapağa koyduğum resimlerdeki bütün siyasilerle ilgili epeyce anılarım vardır.
Kapakta en solda rahmetli Adnan Menderes var.. İdam sehpasında.. Boynunda ilmek.. Üzerinde durduğu sehpaya cellat tekmeyi indirince idamı gerçekleşecek..
Kapağın ortasındaki resimde Celal Bayar.. İdama mahkum olmasına rağmen yaş haddinden kurtulmuştu. Sonraki yıllarda çıkardığı İrade gazetesinin yöneticileri Mümtaz Faik Fenik, Nusret Kuruğlu, ben ve mürettiplerle birlikteyiz Havadis matbaasındayız.. Ben Bayar’ın elini öpüyorum...
Kapakta en sağda ise 1960 ihtilalini yapan MBK Başkanı General Cemal Gürsel, yani Bayar’ın yerine geçen Cumhurbaşkanı…
Bu üç resmin altında; çalıştığım, yazılar yazdığım, bazılarını yönettiğim gazetelerin kupürleri.. Yeni Sabah, Son Havadis, Tercüman, Gözcü, Hergün, Ortadoğu..
En altta ise Talat Aydemir, İlhan Darendelioğlı, Recep Haşatlı, Gün Sazak, Alparslan Türkeş’in fotoğrafları.. Bütün bunlarla ilgili anılarımdan kısa kısa söz edeceğim.
Şimdi birinci resimdeki Menderes’ten başlayayım..
ADNAN MENDERES.. 1960 İhtilalinde iktidardan indirilen Başbakan..
İsmet İnönü CHP’sine karşı kurulmuş olan ve tek partili siyasi hayata son verilmesinin gerçekleştirildiği dönemdeki Demokrat Parti’nin Başkanı..
Demek ki, şimdi önce DP’nin kuruluş günlerindeki anılarımdan söz etmem gerekiyor..
Ben 1937’de İçel’in Mut ilçesinin Kargıcak köyünde doğdum. İlköğretimimi Silifke’de Cumhuriyet İlkokulunda tamamladım. Bu Okulun girişinde bulunan Dedem Mirza Bey’in fotoğrafı hala gözlerimin önündedir.. Milli Mücadelede İçel teşkilatını kuranlardan biridir dedem Mirza Bey.. Okulu yapan iki kişiden biri olduğu için resmi oraya asılmıştır..
Altı yaşımda başladığım ilk okulu hep “pekiyi”ler alarak tamamlamıştım. Yaz tatillerinde hep köyümüz Kargıcak’a giderdik.. Babam günlük gazeteleri alır, akşamları köylüleri yassı namazından sonra bizim evde toplar, lamba ışığında bana gazeteleri okuttururdu.
O sıralar köyde okur yazar yok gibiydi.. Okuduğum gazetelerin hepsi Demokrat Partinin kuruluş ve faaliyetlerini anlatan haberlerle dolu idi..
Köylüler, Demokrat Partiye “Demirkırat” derlerdi.. Menderes’in, Bayar’ın, Koraltan’ın, Köprülü’nün resimleri, yanlarında da daima “Yeter Söz Milletindir!” yazılı kocaman bir el resminin bulunduğu Vatan, Tasvir, Son Posta gibi gazeteleri uykulu gözlerle köylülere okurdum.
1950 seçimleri sebebiyle düzenlenen mitingleri, Silifke’ye gelen DP’li liderlerin, kamyonların üzerinde yaptıkları siyasi konuşmaları uzaktan merakla izlerdim..
1950 seçimlerini kazanan DP’nin iktidara geldiği günlerde ben de Silifke’de Ortaokulu bitirdim, Lise tahsilim için İstanbul’a geldim.. Ağabeyimin Şehzadebaşı’nda oturduğu eve en yakın lise Vefa Lisesi olduğu için ona yazıldım..
O zamanlar Lise dört yıldı.. Dört yılda Vefa Lisesini başarı ile tamamladıktan sonra Hukuk Fakültesine kaydoldum.. Devam mecburiyeti olmayan, hem okuyup, hem çalışabileceğim bir Fakülte olduğu için Hukuku tercih etmiştim.. Başka vesilelerle anlattığım bu olayların pek çok ilginç ayrıntıları var ama burada tekrarlamayayım..
Evet Adnan Menderes’ten söz ediyordum. Demokrat Parti iktidarı kazanınca Celal Bayar Cumhurbaşkanı,Menderes Başbakan olmuştu.. Hukuk Fakültesine devam ettiğim ve Yeni Sabah’ta spor yazarlığı yaptığım o günlerde, Fakülteye sevdiğim dersleri dinlemeye giderdim.. Sıddık Sami’nin, Ali Fuat Başgil ve Kubalı’nın derslerini hiç kaçırmazdım..
Bu arada, daha sonra Beşiktaş Başkanı olan Enver Kaya’nın önerisi üzerine Beşiktaş İlçesinde Demokrat Parti’ye kaydımı yaptırdım..
O sıralarda DP’nin gerilediği günler gelmişti artık.. Kurtuluş çaresi olarak, ”Vatan Cephesi” faaliyetleri başlatılmıştı.. Televizyondaki radyo gazetesinde saatlerce Vatan Cephesine girenlerin listeleri yayınlanırdı.. Ben de Fakültedeki arkadaşlarla birlikte Üniversite Vatan Cephesi ocağını kurma çalışmaları yapmakraydım..
Bizim bu çalışmalarımızı Başbakan Menderes de duymuş ve çok memnun olmuş.. Beni çağırttı ve kendisini ilk o zaman tanıdım..
Hiç unutmam o sıralarda Tercüman büyük bir hamle yapmıştı. Peyami Safa falan da orada yazı yazmaya başlamışlardı. Spor servisine de transferler yapılıyordu. Beni de Yeni Sabahtan Tercüman’a istediler.. Kabul ettim, transfer oldum. Maaşım birden 600 liraya çıktı..
O günlerde ben Tercüman’da iken Spor Toto yeni başlayacaktı. Bu konuda gazetelerde farklı farklı haberler vardı. O tarihte Tercümanın sahibi bir DP milletvekili idi..
Ben, santral memuremiz olan hanıma, “Bana Ankarayı, Başbakan Menderes’i bağlar mısın?” dedim..
Kadıncağız korktu, heyecanlandı.. “Aman Yalçın Bey, Başbakanı nasıl bağları benm..” diye titremeye başladı..
Ben kendisine sen numarayı çevir, telefona çıkan vazifeli memura Yalçın Toker arıyor de.. demiştim. Beş on dakika sonra telefon bağlandı.. Karşımdaki Menderes’in yumuşak sesini hemen tanıdım..
Başbakan’a; “Sayın Başbakanım, Spor-Toto işi ne olacak?” diye sorunca, “Ha.. biz onu Vakıf-Banka verdik, hallettik Yalçın evladım..” demişti..
Menderes rahmetli çok mütevazi bir kişi idi..
Ben de bu haberi gazete atlatma olarak yayınlamıştım.
Bu olay 1960’ın ilk aylarında cereyan etmişti. O günler DP iktidarının çatırdamaya başladığı, hukuk ihlallerinin, Meclis’teki Tahkikat Encümeni kanunsuzluklarının alıp yürüdüğü günlerdi.. Üniversite olayları iyice hız kazanmış, anarşi almış yürümüştü.. İstanbul’da Örfi İdare ilan edilmişti.. Geceleri sokağa çıkma yasağı konulmuştu. Gazetecilere ise izin kağıdı veriliyordu. İzin kağıdım bulunmasına rağmen, Beyazıt’taki evimizden Beşiktaş’taki Tercüman’a gidip gelmem çok zor oluyordu.. Nihayet 27 Mayıs 1960 İhtilali oldu..
Radyoda Alparslan Türkeş’in tok sesi, “Ordu Yönetime el koydu..!” diye yankılandı.
DP. iktidarı üyelerinin yargılanmaları Yassıada Mahkemesinde başladı.. Yassıada Mahkesine ben de izin kağıdı almıştım.. Adaya giden özel vapura kontroller arasında biner giderdik. Orda Salim Başol’un, “Sanıklar getirildiler, bağlı olmayarak yerlerine alındılar..” diye başlattığı duruşmaları izleyip, gazeteye yazdırırdım..
Rahmetli Menderes’in oradaki hüzünlü duruşu ve ezik tavırlarına çok üzülürdüm.. Celse aralarında bütün gazeteciler basın odasındaki telefonlardan haberleri gazetelerimize yazdırırdık.. Hiç unutmam bir gün duruşma tasfilatını yazdırırken, yanımdaki masada da Başsavcı Altay Ömer Egesel, kızına duruşma davetiyesi veriyordu.. O sırada gazeteci arkadaşlarımdan Ayhan Hünalp yanıma geldi.. Bana; “Ne oldu senin Üniversitede kuracağın vatan cephesine?” falan diye takılmaya başladı.. Ödüm koptu.. Bunu duysa Başsavcı, istese hemen beni de Yassıadada göz altına aldırır, sanıklar arasına katabilirdi..
Neyse davalar devam etti. Sonuçta Menderes de idam cezasına çarptırıldı. İdamı, Prof. Sedat Tavatın“asılabilir” raporu üzerine İmralı adasına götürülerek orada gerçekleştirildi. Ben o günlerde Tercüman’dan Yeni Sabah’a geri gelmiştim.. Menderes’in idamı haberini veren ve idam resimlerini yayınlayan Yeni Sabah o gün yüzbinler satmıştı.. O ikinci baskıyı biz gazeteciler de matbaadan alıp belli yerlerde halka kapış kapış satmıştık..
Ben de Nuruosmaniye camiinin kapısının önüne getirdiğim bir tomar gazeteyi yaşlı gözlerimle satmıştım..