Çok iddialı, tartışmacı bir kişiliğim yoktur. Birçok konuda işin doğrusunun teorik olmaktan ziyade uygulama ile bağlantılı olduğuna inanırım. Dolayısı ile de gereksiz teorik tartışmalara girmekten kaçınırım. Kendimi her konuda yüzde yüz haklı olarak görmem, mutlaka karşımdakini de anlamaya çalışırım. Bu anlamda da yazıma gelen yorumları mutlaka okurum, konunun farklı taraflarını da görmeye çalışırım. Yorumlardan çok şey öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Fırsat bulabilsem eskiden olduğu gibi yine her yorum ve yorumcuya cevap vermek de isterim ama inanın vakit bulamıyorum.
Geçen, “Durum Tespiti: RTE Zorda” başlıklı yazıma da ilginç yorumlar geldi. Ancak, yazdıklarıma değil de daha ziyade şahsımı sıkıntıya sokmaya yönelik eleştiri üslubu taşıyorlardı. Biri “RTE” yazmamı Başbakan’a hakaret saymıştı. Bunu ben de düşünmüş, yazmakta tereddüt etmiş ama daha sonra Tayyip Beyin “RTE”yi marka olarak tescillettiğini anımsayınca vazgeçmiştim. Tayyip Beyin kendisi “RTE”yi tescil ediyor, yorumcumuz ise bana kızıyor… Buna ne denir? Diğer bir yorumcumuz ise bana hakaret etmeye çalışarak eleştiride bulunmuş. Adımı dahi kasıtlı olarak yanlış yazarak kendini rahatlatmaya çalışmış. Yorumu okumadıysanız aynen şöyleydi, anımsatayım;
“Hala 1970 lerin MANTIĞI ile,hala 1980 lerin bakış açısı ile dünyaya bakmaya devam ediniz.Bulunt bey,Türk Halkı için giderek "UMUTSUZ VAK-A" halini alıyorsunuz.Tanrı AŞKINA bir RESET atınız ne olur.Bir RESET atınız ve ardından 2010 lu YILLARIN GÖZLÜKLERİ ile dünyayı okumaya çalışınız.Yoksa,2014 de yapılacak olan ilk Milletvekili GENEL SEÇİMLERİNDE perişan olacaksınız.” demiş değerli yorumcu “Kızılelma sevdalısı”
Yorum her ne kadar yazı konusunu değil de şahsiyetimi hedef alsa da inanın ciddiye aldım, düşündüm; “Ben 70’lerin mantığı, 80’lerin bakış açısı ile dünyaya bakan Bulunt Bey miyim?” diye sordum kendi kendime. Yazımın konusu din, kültür, toplumsal yaşantı, sanat, spor konularında olsaydı 2010’u yakalamayı anlardım ama konu siyasiydi. Başbakan’ın seçim sonrasında aldığı yüzde 50 oy oranına rağmen, bunun keyfini süremediği tek tek açıkladığım gerekçelerle zor durumda olduğu tespitini yapıyordu. Tespitlerimden hiç biri ile ilgili olarak değerli yorumcum eleştiride bulunmamıştı ama beni çağı yakalamamakla suçlamıştı. Demek ki yorum ciddi değil siyasi ve subjektifdi ama yine de ciddiye aldım ve düşündüm benim yakalayamadığım ama yorumcumun yakaladığı RTE ile ilgili çağdaşlık ölçüsü şey ne idi?
Sizce nedir?
Ben hakikaten bulamadım. Ciddiyim, şaka yapmaya veya yorumcumu yenmeye, ezmeye, burnunu sürtmeye çalışmıyorum. Son derece samimiyim. Belki de ben gerçekten çağı yakalayamıyorum. (Çağı yakalayamamam haksız olduğum anlamına gelmez) Ama durumu da anlamalıydım…
Düşündüm, hakikaten kafa yordum. Günümüzde RTE ile ilgili çağdaşlık ölçüsü nedir diye çok zaman ayırdım. Bulduğum şu oldu;
Dün dost olduğumuz Libya ile veya Suriye ile ilgili muhalif toplantılar İstanbul merkezli yürütülüyor, muhalifler RTE tişörtleri giyiyorlar, “Arap Baharı” yaşayan Arap gencinin anti-demokratik düzene, statükoya karşı yürüttüğü mücadelede idolü RTE… Hillary Clinton’un müttefiki de RTE… Hem anti-emperyalist, hem küreselci, hem İslamcı, hem milliyetçi, hem liberal hem muhafazakar, hem…
Evet, yorumcum haklı; Ben çok gerilerde kalmışım. Şaka değil, gerçekten çok gerilerde kalmışım. Çağı yakalayamamışım.
Çağdaşlık, hem muhalif müslüman gencin taşıdığı posterde olabilmekte, hem de Clinton’un ziyaret listesinin başında yer alabilmekte imiş…
Bu arada İngiliz Başbakanı Cameron telekulak skandalı nedeniyle sorgulanmış ve özür dilemiş, istifa eden ve edebilecek olan sorumlular varmış… Bunlar da çağı yakalayabilmişler midir?
Siyasette çağı yakalayamadığım belki doğru olabilir ama ben nedense çağı yakalayamamaktan rahatsız değilim…