Talat Atilla Öcalan test edildi! Değişim var! Tüm arşivi yaktılar! 'Tekbirlerle gömün beni!' |
Ersan Yıldız GİRİLMEZ |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN Çakralar ve Uyanış |
Adnan Küçük MEB YUSUF TEKİN’İN LAİKLİK SÖYLEMİ BAZI ÇEVRELERİ RAHATSIZ ETTİ |
Zahide Guliyeva EGO İŞÇİLERİ |
Cengiz Altınsoy Benim güzel memleketim... |
Kıvılcım Kalay NEDEN DİYE SORMA |
Canan Sezgin BU DOLUNAYLA BİR DEVİR KAPANIYOR! |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
Bildiğiniz gibi cemaziyel evvel hicri takvime göre bir ay adıdır. Bilinir olmasının sebebi “Ben senin cemaziyel evvelini bilirim” sözüdür. Yani ben senin bu işaret ettiğinin tersini yaptığını da bilirim anlamında bir söz. Nereden geliyor? Galiba Osmanlı döneminde sarayda tutulan evraklar her ay bir çuvala konur ve arşive alınır, saklanırmış. Çuvalın üzerine de hangi aya ait ise o ayın adı yazılırmış. Sarayda çalışanları yerli-yersiz sürekli dürüst olun, ahlaklı olun, çok çalışın diye bizar eden, usandıran bir yönetici varmış. Bir gün, mesai saatleri dışında mahiyetinde çalışan memurlardan birinin bu yöneticinin evine gitmesi gerekmiş. Yöneticiyi pijamalı olarak görmüş. Pijama aylık arşiv çuvallarından yapılmaymış ve arka kısmında da tesadüf ‘cemaziyel evvel’ yazıyormuş. Takip eden günlerden birinde bu olayın şahidi memuru malüm yönetici yine ahlak, dürüstlük, çalışkanlık diye azarlamaya başlayınca “Amirim, bırak bunları, ben senin cemaziyel evvelini de bilirim” diye susturmuş…
Neden anlattım bu hikayeyi?
Ortalıkta o kadar çok dürüstlük, ahlak, çalışkanlık, vatan, millet nutukları atan var ki… Hele şu dolar, döviz üzerine… Onun için sık sık o nutukları atan malüm yöneticilerimize ben senin cemaziyel evvelini de bilirim demek geliyor. Daha doğrusu herkes biliyor da bazıları menfaatleri gereği, bazıları korkudan, bazıları da artık yalakalık yaşam tarzları olduğundan hatırlatmıyorlar…
Herkes bildiği için o konulara girmeden pek kimsenin girmediği, anlatmadığı bir konuyu işlemek istiyorum. Çünkü yarın şartlar değiştiğinde iki tarafta tersini söylemeye ve inanmaya hazırlar…
24 Kasım 2016 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı sitesinde aşağıdaki acı veren duyuruyu gördük;
“Fırat Kalkanı Harekâtında yürütülen operasyonlar kapsamında, 24 Kasım 2016 saat 03:30 sularında, Suriye rejim güçlerince gerçekleştirildiği değerlendirilen hava saldırısında, üç kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, biri ağır olmak üzere 10 kahraman silah arkadaşımız ise yaralanmıştır.”
Muhakkak ki hepimiz üzüldük. 24 Kasım Rus uçağını düşürüşümüzün yıl dönümüydü… Hani şu tüm dünyada yankılar yaratan, Rusya ve Türkiye’de ise kıyametler kopartan uçak düşürülmesi ve bir Rus Pilotun öldürülmesi hadisesi… 2’inci Dünya Savaşı’ndan beri ilk Rus uçağının düşürüldüğü hadisenin yıl dönümü…
Askerlerimize yönelik olayın ‘Suriye Rejim Güçleri tarafından’ yapılması ise üzüntümüze ilave olarak endişelenmemize de sebep oldu. Çünkü, Suriye’nin bu işi yapacak gücü pek yoktu. Dolayısı ile böyle bir olayın anlamı, bir provokasyon olması ve bizi vekalet savaşlarına çekmek olabilirdi. Hatta ben de Mısır televizyonuna böyle bir mülakat verdim.
Olayın arkasından bizim yetkililerle Ruslar arasında önemli görüşmeler yapıldı. Konu etraflıca soruşturuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan birkaç kez Putin ile görüştü. Dışişleri Bakanımız ve MİT Müsteşarımız bu olayı takip eden günlerde sabahın 04’ünde aniden İran’a dahi gittiler. Çünkü askerlerimizin vurulduğu yer hava sahasında Ruslar kendi bilgileri dışında kuş dahi uçurtmuyorlardı ve Ruslarla bölgede Esat güçleri dışında İran’ın da yakınlığı vardı…
Konu tam unutulmaya yüz tutmuştu ki 30 Kasım’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz Suriye’ye Esat’ı devirmek için girdik” deyiverdi. Bunun anlamı askerlerimize yönelik operasyonun intikamını alacağız demekti… Aynı gün Rusya “Suriye’ye giremezsiniz, Esat’ı deviremezsiniz” dedi. Erdoğan’ın sözleri nedeniyle Rusya ile kriz yaşamanın dışında uluslararası toplum nezdinde de işgalci konumuna düşerek zor durumda kalmıştık. Yine Putin ile Erdoğan görüşmeleri oldu. Ertesi gün Erdoğan sözlerini geri aldı, “Biz herhangi bir kişi için değil terör örgütleri için Suriye’deyiz” dedi ve konu kapatıldı. Konuyu keskin biçimde yazan siteler şimdiden ulaşılmaz oldu. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu yaptıkları garip ortak basın toplantısında 3 askerimizi öldürüp 10 askerimizi yaralayanın Suriye olduğu iddiasını yalanladı… Peki kim vurdu bizim 13 askerimizi, bilen yok…
Askerinin, vatandaşının hesabını soramayan bir devlet durumuna düşürüldük…
Bu hafta Rusya’yı ziyaret edecek olan Başbakan Yıldırım’ın gündeminde bu konu yok…
Konu halkın dikkatini çekmedi. İlgili kamuoyunun dikkatinden ise ustalık ve güçle kaçırıldı. Halk günlerdir ve hala döviz alıp-satmayı tartışıyor. Cemaziyel evvelini bildiklerimiz ise bir skandalı daha ustalıkla gizledikleri için mutlular…
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 23149 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |