CHP’li Çankaya Belediyesi, kısa bir süre önce, Ankara’nın en lüks yerleşim yerlerinden Angora Evleri’ne baskın gibi bir teftiş yaptı.
Birçok lüks villaya, ‘İMARA AYKIRI YAPILANMA’ cezası kesen CHP’li Çankaya Belediyesi’nin ceza kestiği iki kritik villa, şöhretli iki siyasetçiye aitti. Birisi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı MELİH GÖKÇEK, diğeri, CHP Eski Genel Başkanı DENİZ BAYKAL…
Güvenilir bir kaynaktan bu özel bilgiyi aldıktan sonra Çankaya Belediye Başkanı BÜLENT TANIK’ı aradım.
Hangi soruyu soracağımı, kurmaylarından öğrenen Tanık, telefonlarıma çıkmadı. Bunun üzerine basın danışmanı Şemsettin Durmuş’u arayarak, “Gökçek ve Baykal’a, ‘İmara aykırı yapılanma’ cezası kestiniz mi?” dedim.
Danışman, bana döneceğini söyledi. Geri dönmeyince, kendisini tekrar aradım. Tanık’ın danışmanı ikinci görüşmemizde, Gökçek ve Baykal’a ceza kestiklerini, “özel bilgi, açıklayamam!” sözleriyle, zımnen kabul etti.
Haberin diğer muhatabı MELİH GÖKÇEK’e Çin’den ulaştım.
Telefonlarımız sık sık kesildi, sağlıklı iletişim kuramadım. Gökçek’in telefonunu yönlendirdiği yere de not bıraktım.
Gökçek ve Baykal’a, “İmara aykırı yapılanmadan” ceza kesen Çankaya Belediyesi, bu yaptığını savunamayacaksa, neden ceza kesti?
Yok, yaptıklarından eminlerse, neden “Bu özel bilgidir.” mazeretiyle gizliyorlar.
CHP’li Çankaya Belediyesi, açıkça, “Evet, suçluydular ve cezayı kestik.” deseydi, ‘helal olsun’ diyebilirdim ama bu tavırlarıyla, bende, GÖKÇEK’e ceza keserek CHP seçmenine, BAYKAL’a ceza keserek, KEMAL KILIÇDAROĞLU’na göz kırpan SİYASİ bir irade olduğu izlenimini uyandırdılar.
Bin yıllık parantez: EGO
Ahmet Altan, ‘Son oyun’ isimli kitabında, Allah’ı; KÖTÜ, VAHŞİ ve SAVRUK bir romancı olarak tanımlamış, üstüne de, “Bu hayatta TESADÜFLERDEN başka bir şey yok.” diye yazmış.
Bektaşi’nin fıkrası geldi aklıma. Bir gün Bektaşi camiye gitmiş. Vaaz veren hoca, “Allah ne yerdedir, ne gökte, ne sağdadır, ne solda, ne arkadadır, ne de önde.” deyince, Bektaşi, “Utanmasa Allah YOK diyecek!” diye çıkışmış.
Altan’ın durumu biraz da bu fıkraya benziyor.
Açıkça, “Allah yok” dese, kişisel inancıdır diyerek, parantez kapatılır, ama o, aklınca kurnazlık yaparak, bir yandan kâinatın tesadüfle oluştuğunu iddia ediyor, diğer taraftan, Allah’ı neredeyse sanal bir karakter olarak sunmaya çalışıyor.
Aklınca, kâinatın yaradılışında Allah’a MUHTAR kadar bile yetki vermiyor.
Allah’ı inkâr etme ya da başka bir dine inanma, herkesin doğuştan gelen hakkıdır ama Allah’a inananları rencide etme imtiyazı kimsenin olmamalı.
Altan ve benzerlerinin tesadüf olarak resimlemeye çalıştığı varoluş, TESADÜF değil, tam bir DİZAYN harikasıdır.
Cehalet, ön yargı ve ego ve kıskacından kurtularak bir bakalım, bu kainat, bir TESADÜF mü, yoksa, milim şaşmayan bir MİMARLIK HARİKASI mı?
Başlıyorum...
Bütün patlamalar KAOS getirir.
Evinizin altına dinamit koysanız, eviniz PARAMPARÇA olur.
Birisi çıksa, “Evime dinamit koyduktan sonra parçalar havada uçuştu, sonra tek tek bir araya gelerek yeniden aynı şeklini aldı.” dese, o kişiyi AKILSIZLIKLA suçlarsınız.
Big Bang, kainatın gelmiş geçmiş en büyük patlamasıdır.
Kainatın EN BÜYÜK patlamasından, en büyük DÜZENİN çıkması, TESADÜF olabilir mi?
Bu patlama tesadüf olsaydı, Güneş tam yerine park etmez, yıldızlar birbirine çarpar ve yaşam olmazdı.
Allah, insan gibi düşünen bir canlı değil ki, insani refleksle anlaşılsın.
Televizyon varsa, ustası da vardır.
Bir televizyona bile, “Sen, kendi kendine var oldun!” demek, akıldan uzaksa, trilyonlarca gezegen ve çarpışmadan uyum içinde yüzen milyarlarca galaksinin, kendi kendine var olduğunu iddia etmek, o denli akıldan varestedir.
Televizyon USTASINI tanımıyor diye, ustası hiç yok olur mu?
RESSAM, ESERİNDEN TANINMAZ MI?
Altan’a, “Evine astığın tablo kendi kendine var oldu. Fırça kendi kendine havalandı, boyalar tuvale kendi kendine aktı ve bu MANZARALI TABLO ortaya tesadüfen çıktı.” desem, eminim Altan beni delirmekle suçlar.
Peki, bir resmin bile kendi kendisine var olduğuna ikna olmayan Altan ve Altangiller, şu muazzam kainat ve muhteşem insanoğlunun, kendi kendisine var olduğunu, akıllarına nasıl sığdırabiliyor?
Sayın Altan; Madem AKLINI gözlerine hapsederek, “Ben nasıl dirileceğim?” diyorsun, AKLINI dondur, GÖZÜNLE dinle. Sonuç yine değişmeyecek!
Kışın, ölü insan kemiği sertliğindeki ağaçlardan, yaz geldiğinde, kadife gibi yumuşak yaprakların fışkırdığını, beyaz kefen gibi serilen kar örtüsünün altında ÖLEN çiçeklerin, yaz geldiğinde, tekrar DİRİLDİĞİNİ, diyelim AKLIN fark etmiyor, GÖZLERİN de mi görmüyor?
Tohumun AKLI mı var ki, ağaç olacağını biliyor!
Aynı Güneş, kavunu sarartıyor, biberi yeşertiyor, domatesi kızartıyor!
GÜNEŞ’in AKLI mı var!
GÖRMEN, aklına iyi geldiği gibi, ’EGO’nu da sakinleştirecektir!
ARI bal yapmak için KURSA mı gitti?
Arı’nın AKLI yok, İLMİ yok, TEZGAHI yok, TORNASI yok ama PROFESÖRLERİN yapamadığı balı yapıyor!
Aklınla değil, GÖZLERİNLE bile baksan, o ‘arı’ya bu balı bir YAPTIRAN olduğunu GÖREBİLİRSİN!
Biraz sakinleştiniz mi Sayın Altan?
Ahmet Altan vesilesiyle, ortaya çıktı ki, kendisini ister sağda, ister solda, isterse de dindar olarak tanımlasın, bu zümrelerin yazık ki, büyük bir kısmı, şartlara göre değişken ve cesur olmayan bir kalabalık.
Aksi olsaydı, Altan’ın bu sözleri karşısında, “Allah’ın hatırı yücedir, hiç bir hatıra feda edilemez.” diyenler, susarken, şu satırları yazmak, bu sıradan adama düşer miydi hiç?
80’lik lolita!
AKP’nin 3, özel şirketlerin 2 anketiyle, başkentin yerel haritasında taşlar yerinden oynadı.
Uzun süredir metropol belediye başkanları içinde en başarılı başkan seçilen, AKP’li Altındağ Belediye Başkanı VEYSEL TİRYAKİ, yerini, Keçiören Belediye Başkanı MUSTAFA AK’a bıraktı.
İsabet olmuş, çünkü Altındağ’da yapılan işler, 80 yaşındaki bir bayanı, 18’lik lolita gösterme gayretidir.
Çöplerin alınmadığı, yolların delik/deşik olduğu, en küçük depremde yıkılacak çürük binalarıyla Altındağ, ORHAN VELİnin çukura düşüp öldüğü günlerdeki gibi perişan. TİRYAKİ bir an önce makyajı bırakıp, Altındağ’ın gerçek problemleriyle uğraşmazsa, ünlü gazeteci ERKAN TAN’ın dışında kendisini seven kimse kalmayacak.
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…