Geçmişteki Sağ-Sol Ayrışması
Geçen yüzyılda dünyanın büyük ekseriyetinde toplumların bazı kesimleri sağcı ve solcu olarak ayrılmışlardı.
Aynı ayrışmadan Türk toplumu da nasiplenmişti.
Bizler ortaokul ve lisede iken özellikle ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarında talebeler, öğretmenler, öğretim üyeleri sağcı ve solcu olarak kamplara ayrılmışlardı.
Esasen toplumun diğer kesimlerinde de benzer ayrışmalar söz konusu idi.
Her gün ülkemizin bazı yerlerinde sağcı-solcu çatışmaları yaşanır; günde onlarca insan bu çatışmalarda ölür ve yaralanırdı.
Bir bakıyorduk, kendisini sağ ya da sol cenahtan bir grubun başkanı olarak tanıtan bir kişi ya da grup, “bugün okul yoktur, herkes evine gitsin” derdi; öğrenciler de evlerine giderdi.
Bu dönemde, bir de her iki kesim içinde çatışmaları körükleyen harici ve dâhili unsurlar vardı. Bunlar, her iki kesimin içine girer, kışkırtır, daha da olmazsa, her iki tarafı çatıştırmak için bomba bile kullanırlardı. Bunun örneğine, lise yıllarında çok rastladık.
O günler şimdilik geride kaldı.
1980’lerden sonra PKK’nın kanlı terör eylemleri yaygınlaştı; hala da devam ediyor.
Tabii ki bütün bu ayrışmaların siyasi partileri etkileyen yönleri de mevcuttu. Bazı partiler için sağ parti, bazıları için de sol parti nitelemeleri yapılırdı.
Şimdilerde artık sağ parti-sol parti ayrışmasına pek yer verilmiyor.
Millî-Gayrı Millî Ayrışması
Günümüzde, küresel ölçekli kapsamlı ve yoğun tartışmalar, ayrışmalar, kamplaşmalar neticesinde, millî partiler-gayrı millî partiler ayrışması ortaya çıkmaya başladı.
Mesela, Amerika’da Donald Trump’un başkanlığını yaptığı dönemde Demokratların bazı konularda millî bir politikalar uyguladıkları söylenmektedir.
Mevcut ABD Başkanı Cumhuriyetçi Partili Joe Biden’in uyguladığı politikaların ise küreselci güçlerin güdümünde olduğu ifade ediliyor. Nitekim Biden’in seçim hileleri ile seçilmesinin sağlanmasında küreselci güçlerin büyük ölçüde etkili olduğu söylenebilir.
Benzer şekilde, Yunanistan’da Miçotakis’in küreselcilerin emrinde gayrı millî, önceki Başbakan Aleksis Çipras’ın daha millî politikalar uyguladığı ifade ediliyor.
Bu ayrışmalar, diğer ülkeler için de söz konusudur.
Özellikle, harici müstemleke (sömürgeci, hegemonyacı) güçlerin, üzerinde çok büyük oyunlar oynadıkları, mümkünse yönetimlerini güdümlerine almak istedikleri, bir kısmını da parçalamak istedikleri ülkelerde, millî partiler ve toplumsal tabanı-gayrı millî ya da küreselci partiler ve toplumsal tabanı şeklinde ciddi ayrışmalar söz konusudur.
Millî partiler, küresel ve bölgesel baskılara rağmen, kendi ülke çıkarlarını önceleyen, diğer ülkelerle olan ilişkilerinde milli çıkarlarını üstünleyen partilerdir. Bunlar, harici küresel ve bölgesel güçlerin baskıcı politikalarına karşı çok ciddi dirençler gösterirler.
Burada, küreselci ya da bölgesel güçler, kendilerine rakip olarak gördükleri ya da etkilemek istedikleri ülkelerin yönetimlerini her yönüyle kontrol altına almak isterler.
Küresel ya da bölgesel güçler, bir ülkenin içine nüfuz ederken, önce o ülkedeki siyasi partileri etkilemek isterler. “Onlardan, kendi menfaatlerine uygun politikalar geliştirmelerini arzu ederler. Mesela şu politikaları yapma, şunlardan vazgeç, benim dediklerim dışına çıkma, benimle iyi geçin, sefanı sür” derler.
Bazı partiler, bu yönlendirmelerden değişen ölçülerde etkilenirler.
Bu iş sadece partilerle de sınırlı kalmaz. Medya organları, akademisyenler, sivil toplum örgütleri, dernekler, vakıflar, işadamları vd. etkili güçleri de bu talepleri istikametinde etkilemeye çalışırlar ve bunda değişen ölçülerde başarılı da olurlar.
Bu işler yapılırken, menfaat ilişkileri de devreye girer. Yani bu yöndeki etkilemeler, tek yanlı olmaz; karşılıklı menfaatleşmeler söz konusu olur.
Bazen de gayrı millî çevrelerin neden küreselci ve bölgesel güçlerin mihverine girdikleri pek anlaşılmaz; yani bu işlerden ne tür menfaatlerinin olduğu pek bilinmez.
Bazı kereler, küreselci ya da bölgesel güçlerin mihverinde hareket etmenin, ilgili ülkenin menfaatine olduğu konusunda ikna turları yapılır.
Bazı kereler, kamuoyunun bilgisi haricinde meydana gelen etkileme ve menfaat ilişkilerinin asıl belirleyici olduğu, fakat bu ilişkilerin gizli kaldığı bir zeminde, gayrı millî şeklinde ifade edilen, küreselcilerin ve bölgesel güçlerin güdümünde politikalar geliştirilir.
Türkiye’de de Milli-Gayrı Milli Ayrışması
Türkiye’de de, bazı partiler, ilişkili oldukları toplumsal taban ile medya kuruluşları vd. bazı toplumsal kesimlerle alakalı da millî-gayrı millî ayrışması yapılmaktadır.
Bazı partilerin söylemleri ve vaadleri bu ayrışma ile uyumlu görünmektedir.
Benzer durum, bu partilerle ilişkili olan ya da kişisel çıkar hesapları yapan işadamları, medya kuruluşları, örgütlü yapılar ve diğer toplumsal kesimler için de söz konusudur.
Burada bir de gayrı millîliğin tarihine bakmak lazım.
Her ne kadar, gayrı millî-millî ayrımı küresel ölçekte son yıllarda parladı ise de, bu ayrımın tarihi hiç de yeni değildir. Bu ayrım, ülkemizde, Osmanlı’nın son zamanlarında da, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da hep olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.
Mesela geçenlerde 9 Eylül 1992 tarihinde tekrardan kurulan CHP’nin kurucu genel başkanı Deniz Baykal’ın kızı Prof. Dr. Aslı Baykal CHP’den istifa etti.
CHP’nin gidişatından hiç mutlu olmadığını belirten Aslı Hanım istifa ederken şu gerekçelerden söz etti:
“CHP ciddi bir savrulma yaşıyor. Bu savrulmadaki en can acıtıcı nokta CHP’nin gayrı millî bir pozisyona gelmesidir. Atatürkçüler bu dönem itibariyle mücadele alanı olarak Millet İttifakı’nda hiçbir şekilde imkân bulamayacaktır. CHP gelecek için umut vermiyor”.
Aslı Hanım Hürriyet Gazetesi Yazarı Abdülkadir Selvi’ye şu açıklamaları yapıyor:
Merkel’in danışmanı Jeremy Rifkin’in, Kılıçdaroğlu’na başdanışman olması tartışmaya neden oldu. Siz nasıl bakıyorsunuz?
Ben Batıcı aşağılık kompleksini hiç anlayamıyorum. Türkiye’nin çok iyi yetişmiş değerleri var. Türk toplumunun yapısını ve ihtiyaçlarını, daha önemlisi çıkarlarını elbette onlar gözetecektir. Seçime giden bir partinin sunumunda, bir Amerikalıyı sömürge komiseri gibi hem de ilk konuşmacı olarak sunmak, CHP’de aklın tatilde olduğunu gösteriyor.
CHP’den neden istifa ettiniz?
CHP çok radikal bir biçimde gayrı millî çizgiye savrulduğu için bir kampana çalarak partiden ayrıldım. Hemen ardından gelen Rifkin çıkışı sanırım haklılığımın ispatı olmuştur.
Eleştirileriniz CHP’nin millî çizgiden ayrıldığı yönünde odaklanıyor. Bunu neye dayanarak iddia ediyorsunuz?
“TSK kimyasal silah kullanıyor” sözüne destek olan, “YPG terör örgütü değildir, vatanını koruyor” diyen, Irak ve Suriye tezkerelerine hayır oyu veren, uzun zamandır PKK’yı hiç eleştirmeyen bir partiden bahsediyoruz. Daha fazla söze gerek var mı?
… enternasyonalist (Kemal) Kılıçdaroğlu, … Batıcı-liberalist (Ali) Babacan.
Şimdi Aslı Hanımın bütün bu belirlemeleri, CHP yönetiminin verdiği gayrı millî parti görüntüsünün sadece bir veçhesidir; sadece buzulun görünen kısmıdır.
Fakat ben burada, CHP’nin gayrı milliliğine işaret eden bütün konulara temas etmeyeceğim. Çünkü bu konunun tamamı yazımızın hacmini çok aşar. Sadece Aslı Hanımın söyledikleri ile bazı belirgin örneklere ilişkin temaslar yapacağım.
Ülkemizde en gayrı millî parti; hatta harici güçlerin mutlak projesi olarak işlev gören parti HDP’dir. PKK, Amerika ve Batılı ülkelerin Türkiye’yi parçalamak ya da iç huzurumuzu mutlak olarak bozmak maksadıyla “vekalet savaşçısı” olarak doğrudan organize ettikleri bir terör örgütüdür. PYD/YPG ve SDG bu örgütün paravan uzantılarıdır. Amerika ve diğer Batılı ülkeler, bu örgütleri doğrudan yönetmektedirler. HDP, bu terör yapılanmalarının mutlak siyasi uzantısıdır. CHP’liler, HDP ile ittifak halinde ve bu partiye bakanlık vaadinde bulunmaktadır.
Ayrıca, CHP’liler, Batılı müstemleke güçlerinin Suriye’yi doğrudan parçalamak, Türkiye’yi de terör çemberine almak için kullandığı PYD ve YPG’yi terör örgütü olarak değil yurtlarını savunan vatanseverler olarak nitelemektedir. Yani, müstemleke güçleri bu örgütlere nasıl bakıyorlarsa CHP de öyle bakmaktadır.
Türkiye’nin, Batılı müstemleke güçleri en çok rahatsız eden işlerden birisi S 400’leri Rusya’dan satın almasıdır. CHP yönetimi, Batılı müstemleke güçleri mutlu ve hoşnut etmek namına, iktidara gelirlerse S 400’leri geri iade edeceklerini söylüyor; yani bu sözlerden Amerika ve hempaları, ağızları kulaklarına varıncaya kadar gülerek mutlu oluyorlar.
Batılı müstemleke güçlerinin HDP/YPG/PKK’lıların Türkiye’yi uluslararası müdahaleye açık hale getirmek için söyledikleri “TSK kimyasal silah kullanıyor” sözlerine, CHP’liler derhal destek veriyorlar. HDP/YPG/PKK ile bunların küresel ve bölgesel efendileri olan müstemleke güçlerini bundan daha mutlu edecek ne olabilir ki?
Amerika, Türkiye’nin Suriye sınırında bir terör devleti kurmak istiyor. PKK’yı Türkiye’nin içinde kanlı terör unsuru olarak kullanırken, PYD/YPG/SDG şeklinde adlandırılan, PKK’nın mutlak uzantısı terör örgütleri vasıtasıyla kurmak istediği terör devleti ile Türkiye’nin sınırlarında bir terör cehennemi ortamı oluşturmaya çalışıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu cehennem ortamına izin vermemek için, sınır ötesi terör unsurlarına yönelik olarak askerlerimizin operasyon yapmasını sağlamak, Türkiye’nin sınırında koruyucu güvenlik koridoru oluşturmak için, asker gönderme tezkeresi çıkarmak istiyor. CHP, hem HDP ve uzantılarını hem de Amerika ve müttefikleri müstemleke güçlerini mutlu edecek şekilde bu tezkerelere sürekli hayır oyu veriyor.
Bitti mi? hayır.
Şimdiye kadar, CHP’li yöneticilerin, PKK’nın terör örgütü olduğuna dair çok net beyanları yoktur; PKK’nın gerçekleştirdiği her bir terör eyleminde, sadece eylemi kınıyorlar; bu eylemi gerçekleştiren terör örgütünü adını hiç zikretmiyorlar. Buldukları bahane de “PKK’nın reklamını yapmamak”. Sanki PKK’nın reklama ihtiyacı var gibi. Oysa asıl sebep, PKK’nın arkasındaki güçlerle HDP’nin küstürülmemesidir. Eh! Zaten küresel ve bölgesel müstemleke güçlerinin tam istedikleri de böyle bir şeydir.
Aslında, gayrı milliliğin bir diğer bariz ve net göstergesi de, CHP’nin, başta Amerika olmak üzere müstemleke güçlerinin mutlak olarak korudukları ve 15 Temmuz ihanet kalkışmasını gerçekleştirmek için kullandıkları FETÖ ihanet örgütünü mutlak olarak sahiplenmesidir. Bu, esasen ayrı bir makale konusu. Ama şu kadarını ifade edeyim ki;
* Bu partinin yöneticileri, FETÖ ihanet örgütü ile paralel ve mutlak şekilde uyumlu olarak ve söz birliği ederek 15 Temmuz için “tiyatro” dediler.
* CHP’li yöneticiler, “asıl darbe 15 Temmuz ihanet kalkışması değil, FETÖ ihanet örgütünü tasfiye etmeyi amaçlayan 21 Temmuzda OHAL ilan eden karar” dediler.
* Kılıçdaroğlu Kanun Hükmünde Kararnameliler kapsamında “bir milyon mağdur”un varlığından söz etti. Bunun manası şudur: “15 Temmuz sonrası OHAL kapsamında yapılan uygulamalardan etkilenen bütün FETÖ’cüler mağdurdur”. Bunun bir diğer manası şudur:
“Ey hükümet, 15 Temmuz ihanet kalkışmasını gerçekleştirenlerle niye uğraşıyorsunuz, onlar davalarında ve mücadelelerinde mutlak haklıdırlar, bu kalkışmanın başarısız olmasına çok üzüldük, üzüldük ki, bu uygulamalara maruz kaldıkları için onları mağdur ilan ediyoruz”.
Bunlara onlarca misal daha eklenebilir.
Bütün bu CHP’yi temsilen söylenenler, bu partinin, müstemleke güçlerinin iradesi ile mutlak olarak uyumludur.
Malum ABD seçimlerinden önce, başkan adayı Joe Biden: “Bence şimdi yapmamız gereken tamamen farklı bir yaklaşımı benimsemek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi için muhalefetin ‘desteklenmesi’ ve ‘cesaretlendirilmesi’ gerekir. ‘Erdoğan’ı darbeyle değil, seçimle değiştireceğiz’. Muhalefeti desteklemeliyiz. (Demokratik) sürece katılmak isteyen Kürt nüfusunu parlamentoya entegre etmek için bir süredir işe yarayan bir yöntemimiz var. …Erdoğan bedel ödemek zorunda”.
Başkan Trump’ın Suriye konusunda Erdoğan’a “boyun eğdiğini” öne süren Biden’e göre, “yapabileceğim en son şey Kürtlerle ilgili Erdoğan’a taviz vermektir. Onunla çok zaman geçirdim. O Türkiye’nin cumhurbaşkanı ve çok daha fazlasıdır”. Burada Biden, Erdoğan’ın ne kadar millî bir lider, diğerlerinin de ne kadar kendi mihverinde olduğunu belirtmiş oluyor.
Her ne kadar, bazı CHP’liler bu açıklamaya zahiren tepki verdilerse de, hakikatte çok mutlu oldular. Esasen bu tepkiyi veren CHP’li daha sonra bu partiden ayrılmak zorunda kaldı.
Bütün bunlar, CHP’nin esasen ne kadar gayrı millî bir parti olduğunu gösteriyor. Müstemleke bakanı ya da komiseri gibi Jeremy Rifkin’in Kılıçdaroğlu’nun danışmalığına getirilmesi, bütün bunları tamamlayan pazıl işlevi görmüştür.
Halkımızın çoğunluğu, bu partinin gayrı millî kimliğini bilebildiği ölçüde, CHP’nin desteklediği bir kişinin Cumhurbaşkanı seçileceği kanaatinde değilim. Türk Halkının çoğunluğunda bunu görebilecek ve sezebilecek basiretin mevcut olduğunu düşünüyorum.
Bu sebepledir ki, 2023 seçimleri, ülkemiz açısından çok büyük gelişmelere gebedir. Bütün bunları bekleyip göreceğiz.
İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi:
“Mevlâ Görelim Neyler, Neylerse Güzel Eyler”
diyeceğiz ve 2023 seçimlerini heyecanla bekleyeceğiz.