CHP sihirli bir parti.
İktidar olamadığı bir coğrafyada dolaylı da olsa iktidarları halen CHP belirliyor.
İktidara gelen siyasi partiler meşruiyetlerini seçmenle birlikte CHP’yi alt etmekten alıyorlar.
CHP’yi yenmeyen bir parti iktidar olamıyor.
İşin tuhafı da CHP’yi yenmek her zaman çok kolay.
İktidar adayı bir partinin CHP’yi yenmesi için uzun uzun uğraşmasına gerek yok, CHP’yi kendi haline bırakmak yeterli!
Cumhuriyetle yaşıt bir partinin Cumhuriyeti bir türlü yönetememesinin nedenlerini analiz edebilmek için öncelikle şu basit soruyu cevaplandırmamız gerekiyor;
CHP’liler, neden CHP’yi yönetemiyorlar?
Bu soruya verilebilecek yüzlerce cevabın çözüme katkısının olmayacağını bilen binlerce Türk büyüğünün çaresizliği ortada…
CHP’liler için parti içi iktidar, siyasi iktidar kavramının hep önünde geldi.
Siyaseti bir nevi evcilik, kırda piknik ya da atari oynamak gibi görüyorlar.
Sevmeden yapılacak iş değil bu.
Zevk aldıkları belli…
Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasından sonraki süreç bu fotoğrafın çok net bir özeti…
CHP yönetimi Kılıçdaroğlu’nu genel başkan yaptı ama lider yapmadı.
Sempatikliği, sevimliliği ve ezik beden dili Kılıçdaroğlu’nu buraya kadar taşıdı.
Mecazi anlamda söylüyorum; Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı spastik bir çocuğun durumu kadar hazin.
Baykal sonrası süreç matruşça gibi iç içe geçen hatalarla dolu.
Hiç kimse masum değil.
Ne Baykal, ne Kılıçdaroğlu, ne de Sav.
Siyaset neticede duygusallığı kaldırmayan katı bir güç oyunları sanatı.
Gücün varsa, varsın…
Halk desteği azalsa da Kılıçdaroğlu’nun arkasında halen güçlü bir medya desteği var.
Bir çoğu da genel yayın yönetmeni düzeyinde.
Delegenin ve teşkilatın ezici gücü ise halen Önder Sav’ın yanında.
Beni şaşırtan bir gerçeği açıklamak istiyorum.
Özellikle yakın dönemde şunu gördüm;
CHP tabanı Önder Sav’a karşı tahmin edilenin ötesinde bir bağlılık ve güven duyuyorlar.
Sav olduğu sürece CHP’nin DNA’sının mutasyona uğratılamayacağını düşünüyor CHP’liler.
Kılıçdaroğlu rüzgarının kesilmesindeki en önemli unsurun seçimlerde oy kullanamaması olduğunu düşünen CHP’lilerin sayısı da oldukça kabarık.
CHP tabanı bunu sindiremiyor, unutmuyor.
Doğrusu, Türkiye’ye, “Oyunuz kutsaldır, bir oy çok önemli” diye çağrı yapan ana muhalefet partisinin liderinin oyunu kullanamaması komikti.
Genel başkanlığı tartışılan, liderlik kumaşı olmadığı ortaya çıkan Kılıçdaroğlu’nun giderek bir komedi figürüne dönmesi Türk siyasetinin kalitesi açısından da iç açıcı değil…
Kemal Kılıçdaroğlu’nu tanırım. Sempatik ve sevimlidir ama şu ana kadar umduğum başarıyı sağlayamadı.
Önder Sav’la hiç tanışmadım.
Doğrusu uzaktan bakınca Sav bir miktar itici de görünüyor ama CHP’nin tabanına göre CHP’nin Önderi, Savı o…
Siyaset reel dengeler üzerinden hayat buluyor.
Siyaset gücü elde etmek için yapılır. Gücü olmayanın siyasette yeri yok.
Madem dünya için güneş ne kadar hayatiyse, siyaset için de güç aynı anlama geliyor.
Madem siyaset güç için yapılıyor;
Soralım o zaman; Sahi, gücü elinde bulunduran Önder Sav’a neden kızıyoruz?
Herkesin peşinde koştuğu gücü yakalayan bir adama oturduğumuz yerden, “Sende pek güçlüsün arkadaş. Ayıp değil mi bu kadar güçlü olmak? Sen şu gücüne bak da utan!” diyebilir miyiz?
Hadi dedik diyelim; Sizce bir mantığı var mı?
CHP’nin bir günlük özetini anlatmak için üç ciltlik kitap yazsak kafi gelmez, bu yüzden damardan ana konuya girelim.
Kılıçdaroğlu ve Sav arasındaki psikolojik savaş en keskin virajında.
Önder Sav’ı itibarsızlaştırmak, daha net deyimle bitirmek için medyada ciddi bir örgütlenme var.
Bu örgütlenmenin iki beyni var.
Bir tanesi Kılıçdaroğlu’na yakın siyasetçi, diğeri de büyük bir gazetenin köşe yazarı.
İstanbul ve Ankara’da özel toplanma yerleri bile var.
İşi o kadar abarttılar ki, bazı gazeteci ve internet sitesi sahiplerini dolaşarak, “Beraber hareket edelim” deme cesaretini bile gösteriyorlar.
Bu konuyla ilgili şu aşamada yazacaklarım şimdilik bu kadar ama son söz olarak şunu söyleyebilirim;
Tuzak, alçak ve zavallıların işidir.
O tuzak bir gün gelir, onları da vurur!