CHP’nin Ayasofya ile Alakalı Politikası
Muhafazakâr kimlikle yakından ilişkili konulardan biri de Ayasofya’nın tekrardan camiye dönüştürülerek ibadete açılmış olmasıdır.
Ülkemizde muhafazakâr camiaya göre, “Ayasofya’nın tekrardan cami olarak ibadete açılması İstanbul’un fethi kadar önemlidir. İleri sürülen bütün karşı argümanların hiçbir şekilde kabul edilirliği yoktur. Ayasofya’nın Feth-i Mübîn manasına uygun bir şekilde aslına rücu ettirilmesi, Müslümanları tarifi imkânsız derecede mutlu etmiş, İstanbul’un fethinden duyulan muhteşem ve tarifsiz manevî coşkuya benzer bir toplumsal coşkuya vesile olmuştur.
Ayasofya, 916 yıllık Kilise serüveninden sonra İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinden sonra Fetyh-i Mübin’in sembolü olarak Camiye çevrildi.
Bir çağ açıp bir çağ kapatan İstanbul’un fethi ile bütünleşen, Feth-i Mübin’in sembolü olarak Müslümanların gönül dünyasında yer alan Ayasofya Camii, 24 Kasım 1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile müze haline getirildi. Müslümanların gönül dünyasını derin şekilde yaralayan Ayasofya’nın müze haline getirilmesi, CHP kimliğinin kurucu değerlerinden biridir. Bu sebeple, CHP’nin muhafazakâr değerlerle çelişen Ayasofya ile alakalı politikası, CHP’nin ilk dönem kimliği ile uyumludur. CHP’nin başörtüsü ile alakalı politikalarındaki kimlik karmaşası, Ayasofya konusunda söz konusu değildir.
Ayasofya konusundaki katı laikçi tutumunu sürdüren CHP’lilere göre, Ayasofya müze olarak kalmalı, hatta CHP’li İbrahim Ö. Kaboğlu’na göre, Ayasofya’nın yanında Sultanahmet Camii de müze haline getirilmeli. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak’a göre, Danıştay’ın Ayasofya’yı müze haline getiren 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararını iptal ederek Camiye çevrilmesini sağlayan “kararıyla; yıkılmış Osmanlı’nın hukukuna dayanarak, cumhuriyetin hukuku yok sayıldı. Gazi, Ayasofya’yı bütün insanlık âleminin ortak mirası olarak müze yapmıştı”. CHP İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bir Yunan Gazetecinin “Ayasofya ibadete açılmalı mı? Konuyla ilgili düşünceleriniz nedir?” şeklindeki sorusuna “Ayasofya’nın ibadete açılması gibi bir ihtiyacın bulunduğuna inanmıyorum” şeklinde cevap verdi. İstanbul’a dair görüntülerin yer aldığı İBB’nin “İstanbul’u Seyret” isimli sitesinde 2022’nin başlarına (takriben 1,5 yıl) kadar Ayasofya müze olarak gösterildi. Kamuoyundan gelen tepkiler üzerine “Ayasofya Müzesi” ibaresi kaldırılarak “Ayasofya-i Kebir Camii” yazısı eklendi. Dolayısıyla, Ayasofya’nın Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi olarak ibadete açılması CHP’lilerde büyük hazımsızlığa sebep oldu.
Her ne kadar bazıları, seküler bakış açısıyla Ayasofya konusunun, din ve vicdan hürriyeti ve başörtüsü konusundan farklı değerlendirilmesi gerektiğini savunsalar da, muhafazakâr kimlikte her iki konu da çok önemlidir. CHP’li bir kişi, bir yandan “başörtüsünü serbest bırakacağım, din hürriyetinin alanını genişleteceğim” derken, diğer yandan da “Ayasofya’yı tekrardan müze yapacağım” diyorsa, burada kimliksel değerler arasında derin bir çelişki vardır. Burada asıl inandırıcı olan başörtüsü serbestisi değil, Ayasofya’nın müze yapılması söylemidir. Bunun, bir muhafazakâr açısından kabul edilebilirliği yoktur.
CHP’nin Tarikatlarla ve Şeyhlerle İlişkileri
CHP’nin tarikatlarla olan ilişkilerinde bir tuhaflık söz konusu. CHP’nin ilk dönem kimliğinde tarikat ve cemaatlere karşı mesafeli olmak bir yana, bunlara karşı tam karşıtlık durumu söz konusudur. Cumhuriyetin ilk yıllarında 677 sayılı “Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Kapatılmasına ve Bir Takım Ünvanların Yasaklanmasına ve Kaldırılmasına Dair” kanunla tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı. Türbedarlıklar ile şeyhlik, dedelik, seyitlik vb. yasaklanması, tarikat, şeyh gibi aracıların varlığının, halkın dini yönden sömürülmesi olarak görülmesi, tarikatlara karşı sıkı takibatın yapılması, bu kimliğin somut tezahür şekilleridir.
Nitekim CHP’nin kurucu lideri Atatürk, bu kimlikle uyumlu olarak, “Efendiler ve ey millet; biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler ve müritler, meczuplar memleketi olamaz” demiştir.
Atatürk’e göre, İslamiyet, şeriat ve tarikat şekilleri altında ve aracı kişilerin çıkarlarının elinde, dilinin ve fiillerinin anlaşılmazlığı ile fonksiyonel işlevlerini kaybetmiştir. Bundan dolayı halk, İslam dinini aracı kişilerin ortaya koyduğu biçimde anlamakta ve onun rasyonel taraflarını görememektedir.
CHP’nin, tarikat, cemaat ve şeyhlere yönelik bu katı ve karşıt tutumu sebebiyle, CHP kimliği, hiçbir tarikat ve cemaatle, şeyhle sıcak ilişkiler içinde olunmamasını lüzumlu kılar.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün milletvekili seçilmezden önce Suriye merkezli Haznevî Tarikatı’nın düzenlediği bir programa katılarak, tarikat liderinin konuşma yapmak üzere kürsüye yöneldiği sırada salondakilerle birlikte ayağa kalkması, ceketini iliklemesi ve elini öpmesi, Mecliste CHP’li milletvekillerinin soru önergesi vermesine sebep olmuştur.
CHP içinde, bir yandan Abdülhamid Gül hakkında katı tepki verilirken, diğer yandan da, Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun bir Mevlevi şeyhinin elini öpmesi kimliksel değerler bağlamında bir çelişki olarak görülmektedir. Her ne kadar bazı İlahiyatçılar “Mevlevilikte derviş ve şeyhin ellerinin öpülmesine ‘görüşme’ denir” diyerek tevil etmek isteseler de, bu tutumun hem CHP’deki kurucu kimliksel değerlerle, hem de AK Partili Abdülhamid Gül’e gösterilen tepki ile uyumsuz olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, CHP’nin ilk kimliğinde tarikat ve şeyhlere karşı o kadar katı bir tutum söz konusudur ki, bir şeyhin elinin öpülmesinin bu kimlikle uyumluluğundan söz edilemez.
Nakşibendiliğin Halidi koluna bağlı İsmailağa cemaatinin şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu için Fatih Camii'nde kılınan cenaze namazına CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici de katıldı. Bu katılım sonrasında Kesici CHP’nin laikçi seçmen topluluğunun ağır eleştirilerine maruz kaldı ise de, parti yönetiminden dışlayıcı bir tutum ortaya konulmadı.
2009 yılının Şubat ayında yerel seçimlere hazırlanan CHP Sultanbeyli Belediye Başkan Adayı Osman Nuri Bedir, Siirt’te Tillo aşiretinden Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin torunu, Kadiri tarikatının İstanbul’daki liderlerinden Abdül Hafız Aydın’a CHP rozeti taktı.
Kılıçdaroğlu, Aleviliğin tasavvuf ekolünü temsil eden bir tarikatın kadın Dedesi Pir Zöhre Ana (Süheyla Gülen Hanım) ile aynı fotoğraf karesini paylaştı. Kılıçdaroğlu’nun bu ziyareti, CHP’nin çekirdek kimliği ölçütünde şu şekilde eleştiri konusu olmuştur: “Tarikat liderlerine ziyarette bulunanlar, çağdaş uygarlık hedefi olan, laikliği benimseyen ve din simsarlarına karşı mücadeleyi ideallerinde dillendiren bir siyasal partinin, hem de Atatürk’ün kurduğu bir partinin lideri ve lider kadrosundaki kişiler olduğunda, durum çok vahim bir manzara arz etmektedir. … (burada sorunlu olan) CHP Genel Başkanlığı makamında oturan Kemal Kılıçdaroğlu’nun … hakkında türlü türlü dinî mistik ve mitolojik inanışların yoğunlaştığı bir tarikat liderine, (belki yanlış bir kullanımla) Alevi dedesi unvanlı, bir nevi şeyhlik postuna sahip şahsı ziyaret etmesidir”.
CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak, “Milletimizin temiz, saf duygularını istismar eden bu insan müsveddesi tutuklu Uşşaki tarikatı şeyhi Eyüp Fatih Şağban AK Parti protokolünde baş köşelerde yer alıyor. AK Parti’li bakanlar ve belediye başkanlarıyla fotoğrafları var. ‘Tayyip Erdoğan ve çevresi bu tıynetteki insanlara açıkça cesaret veriyor’” diyerek, AK Partililerin tarikatlarla ilişki kurmalarını şiddetli bir şekilde eleştirdi.
Öztrak, AK Partiyi bu şekilde eleştirirken, bu sefer de, CHP’in Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli’nin Uşaki Tarikatı Lideri Fatih Nurullah olarak bilinen Eyüp Fatih Şağban isimli kişi ile 2019 yılında oy devşirmek maksadıyla, birlikte samimi görüntü veren resimleri medyada yer aldı. Hançerli’nin oy uğruna tarikatlarla görüşmesi parti içindeki çelişkiyi ortaya koymaktadır.
CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya “Odalarında zikir çeken rütbeliler olduğu”, “Genel Komutanlık Karargahına tarikat mensubu sivilleri davet eden rütbelilerin olduğu söyleniyor, Bu iddia araştırılmış mıdır? Araştırıldıysa nasıl sonuçlanmıştır? Araştırılmadıysa gerekçesi nedir? diye sordu. Burada, tarikatlara yönelik mutlak dışlayıcı bir düşünce söz konusudur.
CHP içinde, gerek tarikatlarla ilişkilerinden dolayı AK Parti’ye yönelik getirilen eleştiriler, gerek bazı CHP’lilerin, tarikat, cemaat ve şeyhlerle sıcak ilişki içinde görüntüler vermeleri, bazı CHP’lilerin de aksi yönde görüşler ortaya koymaları, gerekse Parti programı ve felsefesinin bu kesimlerle kesinlikle olumlu ilişki içinde olunmasını men ediyor olması gibi çelişkiler, CHP’nin tarikat, cemaat ve şeyhlere yönelik kimliksel özelliğini büyük ölçüde belirsizleştirmektedir. Ya da CHP’nin gerçek kimliği, oy uğruna gizlenmek istenmektedir.