CHP-FETÖ İlişkileri
FETÖ ihanet örgütü, takriben 40-50 yıllık süreçte, devletin tüm kılcal damarlarına kadar sinsi bir şekilde girerek, 15 Temmuz ihanet kalkışması için zemin oluşturmaya çalıştı. Bu süreçte, onbinlerce haksız muameleler gerçekleştirildi. Bütün bu işlerin, “cemaat”, “rıza-yı ilahi”, “hizmet”, “ülkenin alnı secde gören dindarlar tarafından yönetilmesi” vb. “masum” görünümlü kavramlarla meşrulaştırılması yönünde yoğun çabalar ortaya konuldu.
FETÖ ihanet örgütü, gerek sivil toplum üzerinde gerekse devletin kurumlarında mutlak hâkim olmak için, her türlü gayr-ı meşru araçları kullanmaktan da imtina etmedi.
FETÖ ihanet örgütünün en büyük ihaneti 15 Temmuz 2016 gecesi gerçekleşti.
Türkiye’de 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünü gerçekleştirerek 251 kişinin şehit olmasına, 2196 kişinin yaralanarak gazi olmasına sebep olan, tarihte ilk kez TBMM’yi bombalayan ihanet örgütü FETÖ’dür. Bu örgüt, başta ABD olmak üzere tüm Batılı emperyal güçler tarafından mutlak olarak korunmakta ve Türkiye’ye karşı kullanılmaktadır.
Bazı hadiseler vardır ki, vatana ihanet mahiyetindedir. Vatana ihanet kapsamında yer alan hadiselere katılanların mağduriyet içinde olduklarını ve onların masumiyetinden bahsederek affedilmesi gerektiğini söylemek, onların ihanetini meşru görmek manasına gelir.
Maalesef, CHP’nin, FETÖ ile olan ilişkileri de son derece sorunludur.
Kılıçdaroğlu, Twitter hesabından yaptığı bir paylaşımda: “CHP kurulduğundan beri hiçbir terör örgütü ile bir ilişki içinde olmamıştır. Bizi karalayanlar ise, gözlerimizin önünde ‘FETÖ’ye, …yardım ve yataklık yaptılar. Benim alnım ak,…” demiştir.
Bu açıklamayı okuyan biri, Kılıçdaroğlu’nun mutlak FETÖ karşıtı olduğunu düşünür.
Aynı Kılıçdaroğlu, daha başka açıklamalarında aşağıdaki sözleri söylemiştir:
- “Asıl darbe 15 Temmuz’da FETÖ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen kanlı darbe girişimi değil, 15 Temmuz darbecilerinin tasfiye edilmelerini ve layık oldukları cezalara çarptırılmalarını amaçlayan 20 Temmuz 2016 tarihli OHAL ilanı kararıdır”;
- “15 Temmuz bir ‘tiyatro’dur, ‘kontrollü darbe’dir” (bu nitelemeyi önce FETÖ’cü ihanet unsurları yaptılar, daha sonra da CHP’li yöneticiler avazları çıktığınca “kontrollü darbe”, “tiyatro” demeye başladılar);
- (15 Temmuz sonrasında OHAL kapsamında yapılan uygulamalardan etkilenen tüm FETÖ’cüler mağdur kabul edilerek) “KHK ile kamudaki görevlerinden atılanların tamamını görevlerine iade edeceğiz”. (Kılıçdaroğlu bu sözü muhtelif kereler net şekilde söyledi).
Kılıçdaroğlu, bu sözlerle, FETÖ ihanet örgütünün hamisi pozisyonunu üstlenmiştir.
FETÖ-CHP ilişkileri hakkında vatandaşların (algısal olarak) aklına şu fikirler geliyor:
“Yoksa CHP ve müttefikleri, FETÖ ile işbirliği halinde iktidara gelerek, FETÖ ihanet örgütünün DARBE yoluyla yapamadıklarını seçimler yoluyla birlikte mi yapmak istiyorlar?”
Bütün bunlar, toplumun belli kesimlerinde güçlü bir şekilde oluşan algılardır.
CHP ile DHKP-C Arasındaki İlişkiler
Türkiye’de 12 Eylül 1980 öncesinde ve sonrasında çok sayıda kanlı terör eylemleri gerçekleştiren, çok sayıda sivil, asker ve polis vatandaşlarımızı şehid eden, yaralayan, bu yolla kamu düzenini bozan terör örgütlerinden biri de “DHKP-C”dir.
Nitekim ülkemizde DHKP-C terör örgütünün en bilinen terör eylemlerinden biri, Sabancı Holding yöneticisi Özdemir Sabancı dâhil 3 kişinin, 9 Ocak 1996’da DHKP-C’li terörist Fehriye Erdal tarafından İstanbul Sabancı Center’da öldürülmesidir.
CHP’li milletvekilleri Mahmut Tanal, Sezgin Tanrıkulu ve Barış Yarkadaş (eski milletvekili), DHKP-C terör örgütüne desteklerini esirgemeyerek, İstanbul Çağlayan Adliye’sinde yargılanan DHKP-C’nin birçok eyleminin beyin takımında yer alan 16 avukat hakkında verilen “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan tutuklanmaları kararına karşı tepkilerini ortaya koyarak, terör yanlıları ve destekçileriyle duruşma öncesi bir araya geldiler.
Belki bu kişilerin burada bahsi edilen ziyaretleri ile alakalı, “efendim, masumiyet karinesi diye bir şey var, bunlar, kesinleşen bir mahkûmiyet olmadığı için masumdurlar, bu sebeple de bunların destek amaçlı olarak ziyaret edilmesinde hukuken bir mahzur yoktur” şeklinde bir izahat yapanlar olabilir.
Fakat toplum vicdanında, bu kişiler, DHKP-C terör örgütü ile bütünleşen kişilerdir. Bu kişilerin destek amaçlı olarak ziyaret edilmesi, toplum vicdanında, DHKP-C’nin, terör örgütü kimliği ile desteklendiği yönünde algıların oluşmasına sebep olmaktadır.
İstanbul Okmeydanı’nda kahvehane basan DHKP-C’li terörist Umut Güney’in CHP Bahçelievler Gençlik Kolları üyesi olduğu öğrenildi. CHP eski milletvekili ve halen de CHP’li kimliğini sürekli teyid eden Barış Yarkadaş, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla Güney’in tutuklanması kararına karşı çıkarak haksızlığa son verilmesini istedi.
Terör eylemi kapsamında bir kahvehaneye baskın düzenleyen bir kişinin, CHP’li kimliği bilinen bir başka kişi tarafından desteklemesi, terör eylemini gerçekleştiren bu kişi hakkında uygulanan güvenlik önlemlerinin sonlandırılmasının istenmesi, bu terör eyleminin meşru görülmesi yönünde toplumsal zihinlerde algıların oluşmasına sebep olmaktadır.
İstanbul Emniyet Müdürlüğüne düzenlediği kanlı saldırıda etkisiz hale getirilen DHKP-C’li terörist Elif Sultan Kalsen, CHP tarafından hazırlanan Hak İhlalleri Raporunda mağdur olarak gösterildi.
DHKP-C’li Berna Yılmaz, 2010 yılında DHKP-C’ye üyelikten tutuklanarak cezaevine konuldu. Bazı CHP’li milletvekilleri Yılmaz’ın tutukluluk halinin kaldırılması için kampanya başlattı. 18 ay sonra tahliye edilen Yılmaz, İstanbul Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne saldırı düzenledi ve bu saldırıda etkisiz hale getirildi.
Yukarıdaki örnekler göz önünde bulundurulduğunda, muhtemelen, Yılmaz, bu eylemde etkisiz hale getirilmeksizin yakalanarak tutuklansa idi, bazı CHP’liler tekrardan bu kişi hakkında verilecek tutukluluk halinin kaldırılması yönünde çabalar ortaya koyacaklardı.
Yukarıdaki yer verilen söylem ve tutumlar, Kılıçdaroğlu’nun “CHP, kurulduğundan beri hiçbir terör örgütü ile bir ilişki içinde olmamıştır” sözü ile birebir çelişkilidir.
CHP, DHKP-C örgütünü bir terör örgütü olarak görüyor mu?
Şayet CHP yönetimi DHKP-C’yi bir terör örgütü olarak görmüyorsa, geçmiş yıllarda bu örgütle alakalı verilen onlarca kesinleşmiş mahkeme kararı ile çelişiyor demektir. Mahkemelerce terör örgütü olduğu tescillenen bir örgüte yönelik verilen destekler, toplum vicdanında, PKK ve FETÖ ihanet örgütleri ile olan ilişkilere benzer şekilde, bu örgütün de CHP tarafından desteklendiği yönünde güçlü algılarının oluşmasına sebep olmaktadır.
Kamuoyuna yansıyan haberler, bu eylemlerin DHKP-C terör örgütü tarafından gerçekleştirildiği yönünde olduğu için, halk bu kişileri ve bu kişilerle CHP’liler arasındaki ilişkileri, etkileşimleri bu haberlerle tanımakta, bilmekte, algılar bu şekilde şekillenmektedir.
Bütün bu örnekler, toplumda, algısal olarak, CHP’nin DHKP-C terör örgütünü himaye edici şekilde bir pozisyon aldığı yönünde algıların oluşmasına sebep olmaktadır.
CHP’nin Belirsizleşen Kimliği ile Alakalı Genel Bir Değerlendirme
Yukarıda yer verdiğimiz izahatlar çerçevesinde şu genel değerlendirmeler yapılabilir.
(1) CHP’nin din ve başörtüsü konusuna ilişkin kimliğinde ciddi belirsizlik ve çelişkiler var. Bu konularda, başta genel başkanın bazı kendi açıklamaları arasında, bazen de diğer CHP’lilerin açıklamaları arasında uyumsuzluklar mevcuttur. CHP, bir yandan çekirdek tabanının sahip olduğu katı laiklik ve din politikasını temsil eden partililerin konuşmalarına müsamaha gösterirken, diğer yandan da bu söylemlerle çelişen açıklamaların yapılması, CHP seçmeni haricindekiler nezdinde çelişkili, belirsiz ve güvenilmez olarak görülmektedir.
Bu vesileyledir ki, CHP’nin kimliğinde çelişki ve belirsizliklere sebep olan helalleşme adına yapılan bazı açıklama ve etkinliklerin, bu bağlamda “başörtüsü ve çarşaf açılımı”nın, muhafazakâr, merkez sağ ve milliyetçi camiada bir karşılığının mevcut olmadığı söylenebilir.
(2) CHP’nin PKK ve uzantısı terör örgütleri ile sıkı ilişki içindeki HDP ile olan ilişkileri, bu bağlamda PKK ve uzantıları olan terör örgütlerini meşrulaştırıcı yönde algılara sebep olan tutumları ve açıklamalar da, CHP kimliğini sarsmakta, klasik kimliği ile tenakuza sebep olmaktadır. Benzer durum CHP ile DHKP-C’liler arasında gözlemlenen ilişkiler yönünden de söz konusudur.
Bu durumda, Kılıçdaroğlu’nun, “CHP kurulduğundan beri hiçbir terör örgütü ile bir ilişki içinde olmamıştır” şeklindeki açıklamanın kamuoyunda inandırıcılığı kalmamaktadır.
(3) CHP’nin Ayasofya ile alakalı tutum ve açıklamaları, bu partinin klasik kimliği ile uyumlu ise de, CHP’nin muhafazakâr, merkez sağ ve milliyetçi seçmene yönelik helalleşme adına yaptığı açıklamalarla mutlak bir şekilde uyumsuzdur. Bu ikircikli ve çelişik açıklamalar, CHP kimliğini biraz daha tanınamaz hale getirmektedir.
Kılıçdaroğlu’nun ya da bir başka CHP’linin yaptığı bazı açıklamalar, başörtülülere yönelik jest kabilinden yapılan hareketler, çok geçmeden başka CHP’liler tarafından yok edildiği için, CHP, dindarlara yönelik sağlam ve sarsılmaz bir güvence vermiyor.
Bu ikircikli tutum, toplumun geniş kesimlerinde şu yöndeki kesin algıya yol açıyor:
“Zaten CHP’nin geçmişi, din ve vicdan hürriyetine, ibadetlere, ‘BAŞÖRTÜSÜ’ne yönelik zulümlerle simsiyah lekeli vaziyettedir. Yoksa Kılıçdaroğlu, dindarlara yönelik şirin görünme çabası ile iktidara gelip, dindarların başına balyozu vurmak mı istiyor? Nitekim bazı CHP’lilerin Kılıçdaroğlu’nun jest görünümlü politikalarını yıkıcı yönde yaptıkları açıklamalar, bu yöndeki kanaati (algıyı) ciddi bir şekilde güçlendirmektedir”.
Sosyal Medyada yer alan bir paylaşım bu kimlik belirsizliği ve güvensizliğini şu özlü ifadelerle özetliyor:
“(CHP) bugün namazımıza, ezanımıza, tesettürümüze ilişmiyorlarsa, hoşgörülü olduklarından değil, yeterince güçlü olmadıklarındandır… unutma”.
Star Gazetesi’nden Yakup Köse, helalleşmenin hangi durumda sahici olabileceği konusunda şunları belirtmiştir:
“Sayın Kılıçdaroğlu, CHP adına gerçekten helalleşmek istiyor musunuz? Bunda samimi misiniz? Eğer cevabınız ‘evet’ ise yapacağınız tek bir şey var. CHP zihniyetinin sebep olduğu mağduriyetler, öyle kapı kapı gezilip de ağız kenarıyla ‘helalleşelim’ demekle olmaz. Sizlerin ‘hata’ deyip küçültmeye çalıştıklarınız ‘hata’ değil, bilakis, başkanı olduğunuz partinizin varlık sebepleri. CHP bu ‘hataları’ yapmak üzere kuruldu. Bu mânâdan olmak üzere, sizin yapacağınız tek şey: CHP’yi kapatmak(tır)!”
Bir hususa daha değineceğim. CHP’deki kimlik belirsizliği ve güvensizlik sebebiyle iktidar cenahından CHP’ye hiçbir oyun gitmeyeceği iddiasında değilim. Burada söylemek istediğim şudur: “CHP’deki helalleşme adına yapılanların etkisi neticesinde iktidar cenahının tabanından CHP’ye, bu partiyi %30-35’lere taşıyacak şekilde bir oy akışı olmaz”.
Kısacası, kimlik belirsizliği ve güvensizlik ortamı, CHP’nin en büyük ayak bağıdır.