Atatürk’ün resmini indiren CHP’li vekil skandalını ortaya çıkarmamdan yaklaşık 50 gün sonra CHP o skandalla ilgili kararını verdi. Soruşturma komisyonun raporuna istinaden verilen karar göre CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edilecek. ( O karar için TIKLAYIN…)
Karar bu. Şaşırdık mı? Hayır. Turktime okurları şaşırdı mı? Hayır.
Şaşırmadık çünkü CHP’nin bugün verdiği kararı biz tam 5 gün önce duyurmuştuk. Ve bugün, ne yazdıysak o oldu.
Peki, olan aslında ne? ‘Olan’a gelmeden önce neler yaşandı ona bakalım
O 50 GÜN…
O skandalı ortaya çıkardıktan sonra skandalın göbeğindeki isim olan Aylin Nazlıaka beni ve Turktime’ı susturmak için mahkemeye koştu, davalar açtı, beni arayarak tehdit etti, hakaretlerde bulundu, “Neden o vekili açıklamıyorsun?” diyen eleştirimize yayın yasağı kararı aldırdı. Yetmedi cep telefonum ve bilgisayarlarıma el konulması için savcılığa gitti, o da yetmedi Turktime’ın kapatılması talebini de skandal taleplerinin yanına ekledi.
Turktime milim geri adım atmadı. CHP yönetiminin ve sözde Atatürkçü basının ibretlik sessizliği ve skandalı örtme çabalarına rağmen fikri takibini sonuna kadar sürdürdü.
Sözcü yazarı Bekir Coşkun’un medyadaki dostları aracılığı ile Atatürk’e yapılan bu saldırının yazılmaması için mesai harcamasına rağmen başta Rahmi Turan, Sabahattin Önkibar, Yılmaz Özdil, Şahin Mengü, Uğur Dündar olmak üzere birçok onurlu kalem skandalı yazdı, işin peşini bırakmadı. Özellikle İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray'ın duayen gazeteci Uğur Dündar'a verdiği, "Kulağından tutup atın" demeci, süreci ateşledi.
Nazlıaka’nın Sabahattin Önkibar’a olayı doğrulamasına rağmen kafasını kuma gömen CHP yönetimini CHP milletvekili Muharrem İnce'nin CNNTURK'e çıkarak konuşması da kesmedi.
Israrla skandalı görmemek, el altından kapatmak tavrı devam etti. Diğer taraftan Bekir Coşkun ise lobicilik faaliyetlerine devam ediyor, skandalı basının gözünden uzak tutmaya çalışıyordu.
Ancak Turktime ne CHP yönetiminin bu tavrına ne de Bekir Coşkun dalga boyundaki sözde Atatürkçü gazetecilerin sessizliğine aldırmadı. Fikri takibini yılmadan sürdürdü. Ve skandalı açıkla diyen gazetecilerin sayısı kartopu gibi büyüdü. Sözcü Başyazarı Rahmi Turan, Sözcü yazarları Uğur Dündar, Yılmaz Özdil, Pınar Turan, Posta yazarı Nedim Şener, Aydınlık yazarları Sabahattin Önkibar, Şahin Mengü ve Mustafa Mutlu, FOX yorumcusu İsmail Küçükkaya, A Haber yorumcusu Erkan Tan, Yurt gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Veysi Şahin, Yurt yazarı Süleyman Kılıç, Hürriyet yazarı Yalçın Bayer, Takvim Yazarı Bülent Erandaç, Sabah yazarı Ersin Ramoğlu, Akit yazarı Mehtap Kılıç, Milli Gazete yazarı Adnan Öksüz,Hüseyin Avuç ve ismini anımsayamadığımız diğer yazarlar ısrarla o skandalı yazıp CHP tabanı da baskı kurunca CHP artık kaçacak yer kalmadığını anladı ve soruşturma komisyonu kurarak skandalın ortaya çıkmasında fitili ateşleyen Aylin Nazlıaka’yı kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk etti.
50 GÜNDEN GERİYE KALAN
Turktime, daha önce de altını çizdiğimiz gibi sadece gerçekleri yazdı. Derdimiz sırf haber yaptık diye turktime’ın kapatılmasını, cep telefonuma ve bilgisayarlarıma el konulmasını isteyecek kadar ileri gitmesine rağmen Aylin Nazlıaka’nın şahsı değildi. Derdimiz isminin önüne yeni sıfatını koyup bu yeniliğin ne olduğunu ne anlayan ne de anlatabilen CHP de değil. Biz sadece gazetecilik yapıyoruz ve tek derdimiz gerçeğin peşinden koşmaktır.
“Türkiye’de hiçbir şey birkaç günden fazla gündemde kalmaz” bakışı muhatapları rahatlatmış olabilir belki ama görüldü ki, fikri takip sürdürülünce birkaç gün değil 50 gün gündemde kalabiliyor.
Turktime, haberinin doğruluğuna inandı, her türlü yalanlama çalışmasının neyin parçası olduğunu gördü ve tüm baskılara, karşı hamlelere rağmen inandığı haberin peşini bırakmayarak skandalı kamuya mal ederek bir internet sitesinin Türkiye’de iki aya yakın bir zaman gündemi belirleyebileceğini gösterdi.
Tabii bu sadece turktime’ın gücü değil. Söze geldi mi Atatürkçülüğü kimseye bırakmayan o malum gazeteciler köşelerinden kuşlar böcekler yazıp skandalı görmezden gelseler de yukarıda isimlerini saydığımız onurlu gazetecilerin olduğu da bir kez daha ortaya çıktı. Ve bu 50 günlük süreç o sözde Atatürkçü gazetecilerin maskelerinin düşmesi gibi bir hizmete de vesile oldu.
Ve görüldü ki gerçek orada öyle dururken ne karatma kampanyaları, ne tehditler, ne de yasaklama girişimleri gerçekleri örtemez. Yeter ki o gerçeğin peşine düşecek birileri olsun. Turktime onu yaptı.
GERÇEK ORTAYA ÇIKTI MI?
CHP yönetimi kendine bir kurban mı seçti ve asıl faili, yani Atatürk’ün resmini indiren o CHP’li vekili değil, o vekili açık eden Aylin Nazlıaka’yı cezalandırmayı seçti. Bunları henüz bilmiyoruz. Tamam, Nazlıaka ismi masadaki ciddi seçeneklerden birisidir ama yaptığı açıklamalarla ve komisyona verdiği ifadede Nazlıaka o ismin kesinlikle kendisi olmadığını, bir vekil arkadaşının indirdiğini ama ismini veremeyeceğini söylüyor. Ama CHP yönetimi ön seçimde en yüksek oyu alan bir vekiline, kendi saflarındaki bir parlamentere inanmayıp Nazlıaka’nın işaret ettiği faili araştırmak yerine Nazlıaka’ya “neden konuştun” cezası kesiyor. Yani CHP olayı aydınlatmak yerine tartışmaları bitirmek için kendince bir çözüm buluyor.
Bu karar kimseyi tatmin etmeyecektir. Ve “Yeni CHP’de Atatürk resmini indiren vekil kim?” soruları sorulmaya devam edilecektir.
Biz de soracağız. Daha önce de altını çizdiğimiz gibi; Turktime, Atatürk’ün partisinde vekillik yapıp Atatürk’ün resmini “Artık yeni şeyler söylemek lazım” diyerek indiren o vekilin kim olduğu hala soru işaretidir. CHP'nin bu disiplin kararı ile, Atatürk'ün fotoğrafını indiren Milletvekili olayı Nazlıaka'nın üzerinde kalmış gibi görünüyor.
Nazlıaka halen, "Ben değilim, yol arkadaşım" diyor.
Kaç tane yol arkadaşı var ki?
Anlaşıldı. Macera devam ediyor!