Siyaset, hak edenlerin kazandığı bir kulvar değil.
Tıpkı hayat gibi.
Şartlar bazen en önemli belirleyici olabiliyor.
Meral Akşener odaklı yeni parti ilginç bir seyir izliyor.
Nerede duracağı, nereye evrileceği henüz belli değil ama konjonktürel bir yükseliş trendi var.
Oysa feto odaklı tartışmaların tam da ortasında bir siyasetçi iken.
Ve hatta Vekil bile değilken…
Akşener partisi diyelim yeni partiye, çünkü henüz adı yok ve bu ismin üstünde yükseliyor.
Yeni bir partinin yükselmesi için şartlar uygun mu?
Karşımıza çıkacak ilk temel soru sanırım bu olacaktır .
Yok demek fazla iddialı bir yanıt olur ama siyasetin gizli sorusu aslında bambaşka.
Yeni parti toplumsal ihtiyaç için mi kuruluyor? Yoksa, bireysel ihtiyaçların toplumsal ihtiyaç gibi sunulması yüzünden mi?
Bu sorunun kişiye göre değişen yanıtları olacağı muhakkak.
Bazı görüşlere göre; yorulan ve kendi tabanı dışındaki kitleye mesafeli duran iktidar partisi yüzünden merkezde yeni partiye ihtiyaç var.
Kimi görüşlere göre de;
MHP’den dışlanan siyasetçilerin bir öfke hareketi.
Zararla oturmamak için öfke ile kalkmadıklarını ispatla yükümlüler.
Kimbilir, belki de bu yüzden merkezi işaret ediyorlar.
Hangi görüşün doğru olduğu konusunu, realitelerin yanında önemsiz buluyorum doğrusu.
Realite şu;
İktidar partisi istediği an doldurabileceği bir boşluğu doldurmayarak Akşener hareketine bir parti hediye etmek üzere…
Oysa CHP yorgunu geniş bir kitleyi sadece Atatürk’ü anlamakla bile rahatlıkla kazanabilecek bir geniş hinterlanda sahip bir parti(ydi) iktidar partisi.
Giderek öyküsü zayıflayan bir parti konumuna sürükleniyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dışında birkaç bakan ve yine bir kaç teşkilat yöneticisi dışında üreten, toplumsal gidişi kavrayan neredeyse hiç kimse yok.
Her şey Erdoğan’ın sırtına yüklenince, doğal olarak Erdoğan’da da bazen siyasi tıkanma kaçınılmaz oluyor.
Erdoğan yalnız değil, çok yalnız…
100’e yakın danışman ne iş yapıyor merak ediyorum?
Mesela…
Cumhurbaşkanı, “Yorulan çekilsin” dedi.
Kim, “Ben yoruldum” der ki?
Üstelik bu ifadelere; yani yorulma ile ihanet arasında zar kadar ince bir çizgi bırakan anlamlar yüklenirse…
Bu ifade Erdoğan’ın siyasi tecrübesi ile uyumlu değildi mesela.
Yapılacak şey belliydi.
Bütün il başkanlarından istifa mektubu alınır, daha sonra kiminle çalışılmayacaksa o yöneticinin istifası kabul edilirdi.
Bir çırpıda buna benzer, 10 tane “olmasa daha iyi olurdu” diyebileceğim söz ve eylemler sayabilirim.
Nerede bu danışmanlar?
Nerede bu Bakanlar?
Nerede bu teşkilat yöneticileri?
Tüm siyasi geçmişinizi Erdoğan’a borçlu olacaksınız, ama lazım olunan her yerde arazi olacaksınız…
15 Temmuz mesela..
Darbe gecesi; Bırakın sokağa çıkmayı, televizyon yöneticilerinin televizyona çıkın teklifini bile ret etti Bakanların yüzde 90’ı…
Görüyorsunuz değil mi? Cumhurbaşkanı yalnız değil, yapayalnız! (seçmeni dışında elbette.)
“Erdoğan istişare etmeyi sevmez” sözü net bir yalandır.
Bu yalanı bizzat yayanlar, bazı yöneticiler!
Cumhurbaşkanı söz konusu parti ise, tahmin edilenden çok daha fazla istişare eder.
Cumhurbaşkanı, parti dışındakilerle az istişare ettiği yönünde eleştirilebilir ama söz konusu kendi partisi ise bu eleştiriyi hak etmiyor doğrusu.
Erdoğan beraber çalışacağı insanları seçmede, siyaset yapmadaki kadar başarılı değil.
Cumhurbaşkanı, şartlar kendisini zorlayana kadar duygusal, zorlayınca realist yaklaşıyor.
Peki ya bu aradaki zaman kaybı?
Hep aynı merdivenle uzandığı iktidar için artık daha uzun bir merdiven gerekiyor.
Çıtayı kendi elleriyle yükseltti.
Mevcut merdivenin basamaklarında bile çatlaklar varken, daha uzun merdiveni yapmak mı?
Zor ama imkansız değil.
Tek dönüştürücü halen o. Biraz kendisini, çokça çevresini dönüştürürse, zoru başarabilir.
Aynı merdiven, aynı yol mu?
Yazıyorum buraya…
KAY-BE-DER-SİNİZ…