Önce bir iç siyaset analizi yapalım isterseniz;
Geriye sayan bir seçim döneminin içinden geçiyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan partisini silkeleyerek, öngördüğü depremin hasarını kontrol altına almaya çalışıyor.
Hatta iktidarın bir miktar panik anadolu yakasi escort atak politikası yürüttüğünü de söyleyebiliriz.
Ekonomik ve siyasi hasarın onarıldığından emin olunduğu gün erken seçim kararının verilme ihtimali daha önce de yazmıştım, yüzde 99 olarak görüyorum.
Reza Zarrab davasının siyasal ve ekonomik sonuçları bu onarmanın vakti konusunda bize ciddi veriler verecek.
Zarrab olayına birazdan döneceğim…
AK PARTİ’ye şartlar ne olursa olsun Erdoğan için oy veren geniş bir kitlenin varlığı devam ediyor ama artık 3 farklı oy alma eğiliminde olan bir parti, 3 farklı kriterle oy verme eğiliminde olan bir seçmen var iktidarın karşısında.
Oysa, daha önce hangi seçimi yaparsanız yapın, AK PARTİ’nin ortalama bir kemik oyu, her türlü dinamikten bağımsız, tek kriteri Erdoğan elit escort olan ve sorgusuz direkt oy veren bir seçmen vardı…
Oysa şimdi iktidar partisi seçmeni için yerel seçimler için başka bir refleks, genel seçimler için farklı bir perspektifin oluştuğunu düşünüyorum.
Cumhurbaşkanlığı seçimi başka…
Bambaşka…
Erdoğan bence Cumhurbaşkanlığı seçiminin halen en büyük favorisi.
Çünkü, Erdoğan’ın karşısında zor durumlarda risk alacak, gerektiğinde Avrupa’ya rest çekecek kalibrede bir aday henüz ortada görünmüyor.
Ekonomist değilim, hatta para üstünü veren bakkal bile beni kandırabilir; bu yüzden iktidar partisinin ekonomik verilerinin hangi gerçekliğe dayandığını ölçemiyorum ama sokakta ekonomik yönden bir sıkıntı olduğu anlaşılıyor.
Türkiye iktidar partisi ile birlikte büyük işler yaptı. Köprüler, barajlar, yollar, muhteşem iş merkezleri.
Ama bir problem var!
İktidar partisinin seçmen profilinin yüzde 90’ı bu muhteşem evlerde oturmuyor!
Bu sosyolojik problem acaba iktidar partisine oy veren ya da oy verme potansiyeli olanlarda bir iç sorgulama getirir mi?
Göreceğiz…
Gelelim Zarrab davasına…
Davanın Türkiye’yi köşe sıkıştırmak için kullanıldığı açık.
İktidar unsurlarının Zarrab olayında geçmişe dönük bir yanlışları var ise, bir gün gelir hukuk bunun hesabını sorar.
Ama hesap soracak ülke, adeta çek senet mafyası gibi çalışan ABD olamaz. İç siyasetin varsa yanlışlıklarını doğrultacak güç ancak Türkiye’dir. Türkiye’nin dinamikleridir.
ABD, kendisine biçtiği infaz memurluğu görevine Türkiye’den ve Dünya’dan destek arıyor.
Bu desteği kim, hangi parti, hangi STK verecekse, hizmet ettiği yer ABD emperyalizmidir.
İktidarı devirmenin yolu, ABD yancılığından geçmez.
Yol belli; demokratik seçimler…
2 yıl önce Habertürk ve Kanal A’da, “ABD’nin nihai hedefi Türkiye’yi vurmak. Çünkü, Ortadoğu dizaynında ikna olmayan bir Türkiye var.” dediğimde, bir çok kişi bunu komplo teorisi olarak görmüştü.
Muhtemelen hala öyle görünüyor ama bu ihtimalin ABD’de masadaki en diri seçenek olduğuna dair bilgiler giderek artıyor.
Önce ekonomi, sonra silahla gelecekler…
Zarrab davası nedeniyle Devlet Bankalarına 20 milyar dolar ceza yazma hazırlığında olduğunu duyuyorum.
ABD özetle dedi ki; “Ben İran’la küsüm. Hiç kimse onunla ticaret yapmasın, yoksa canını yakarım!”
İktidar unsurlarının bu ABD politikasını ihlal edip-etmediklerini bilmiyorum ama…
Kimse de şunu sormuyor;
“Sana ne? Ya ABD, senin küstüğünle ben küsmek zorunda mıyım? Aynı İran’la daha sonra da sen barıştın! Sana ne ceza keselim?”
Ortada böyle bir soru yok.
“Olsa ne çıkar?” yanıtı çok çelimsiz, korkak bir cevap olur.
ABD’yi putlaştırmak, yenilmez armada görerek bazı Ortadoğu ülkeleri gibi Türkiye’den tahsilat yapmasına katkı vermenin adı vatan severlik olamaz!