Ülkemizde 2017 Anayasa Değişikliği kapsamında Başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) hükümet sistemi kabul edildi.
24 Haziran 2018 günü birlikte yapılan Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerini müteakiben başkanlık sistemi fiilen de uygulanmaya başladı.
1982 Anayasasının 2017 Anayasa Değişikliği ile değiştirilen 101/5. fıkrasına göre:
“Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday, Cumhurbaşkanı seçilir”.
Bu hükme göre, bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için, geçerli oyların %50+1’nin alması gerekir.
Cumhurbaşkanı Seçimlerinde %50+1 Tartışmaları
Geçenlerde Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etti.
Karamollaoğlu, ziyaret sonrasında yaptığı açıklamalarda, “Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı seçiminin yüzde 50+1’e bağlanmasını hatalı bulduğunu” söyledi.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi ve eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek, “(50+1’in) Türkiye’yi bir kaosa sürükleyeceğini söyledim, yine söylüyorum. %50+1 ciddi problem çıkarıyor. Gelecekte de çıkaracak” dedi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, “bu tartışma yersizdir, şu an için gereksizdir. Yüzde 50+1 oy sistemini eleştirenleri makul görmemiz mümkün değildir” dedi.
Medyada ve diğer mahfillerde de %50+1 çoğunluğa ilişkin tartışmalar başladı.
Bazı tartışmalar spekülatif mahiyette.
Ben burada, spekülatif mahiyette yapılan tartışmalara girmeksizin, meselenin sadece mevcut hükümet sisteminin işlerliğinin sağlanması yönü üzerinde duracağım.
%50+1 Hükmünün Sistemin İşlerliği Açısından Değerlendirilmesi.
Son söyleyeceğim cümleyi ilk önce söyleyerek konuyu değerlendirmek istiyorum.
Bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilmesi için %50+1 çoğunluğun sağlanmasının aranması bu sistemin en gerekli hükümlerindendir. Şöyle ki;
(1) Cumhurbaşkanı seçilebilmek için geçerli oyların %50+1 çoğunluğun sağlanması şartının aranmasına bağlı olarak, birbirine yakın olan partilerin ittifaka yönelmeleri söz konusu olabilmektedir. Bu tür ittifakları “sun’i ittifaklar” olarak nitelemenin yersiz olduğu kanaatindeyim. Bu ittifaklar sebebiyle, her şeyden önce partiler, politikalarını ve söylemlerini içinde yer alacakları ittifak ile bütünlük içinde yapmak durumunda kalacaklardır.
Bu durum, en azında ittifaka dâhil olan siyasî partiler arasında ılımlı ilişkilerin gelişmesine olumlu yönde katkı sağlayacaktır.
(2) Cumhurbaşkanı seçilebilmek için %50+1 çoğunluğun sağlanması mecburiyeti, TBMM’nde Cumhurbaşkanının dâhil olduğu ittifak lehine çoğunluğun sağlanmasını da kolaylaştıracaktır.
Aksi halde, %40 civarında bir çoğunluğun sağlanmasının ya da sadece birinci parti olmanın, Cumhurbaşkanı seçilebilmek için yeterli olduğu durumlarda, ittifaktan kaçınılması halinde, Başkanın partisi dışındaki bütün partilerin Cumhurbaşkanının karşısında yer almalarına sebep olabilecektir. Bu durumda da, çok sayıda siyasi partinin Mecliste temsil olunduğu siyasi ortamda, bölünmüş hükümetlerin (yani Cumhurbaşkanı ile Meclisteki çoğunluğun farklı siyasî eğilimde olması) kurulma ihtimali oldukça yüksek olacaktır.
Bir misal vermek gerekirse, AK Parti’nin %39, CHP’nin %24, MHP’nin %11, İyi Parti’nin %11, HDP’nin %10 diğerlerinin de toplam %6 oy aldığını farz edelim. Nispi temsil seçim sistemine göre, %10 milli baraja rağmen, bu oy oranlarının, Cumhurbaşkanı seçiminde ve TBMM’de farklı sonuçları olabilecektir.
İttifaksız bir ortamda, nispi temsil seçim sistemi ile yapılan seçimlerde, muhtemelen AK Parti Mecliste 265 civarında MHP de 45 civarında milletvekili çıkaracaktır.
Bunlar ittifak yapmaları halinde, 265+45=310 olacaktır.
Şayet ittifak olmadığı takdirde, MHP de muhalefet saflarına kayabilecek ve bu durumda da 360 milletvekili muhalefetin hanesinde yer alacaktır.
İttifak yapılmamasının neticesinde, Cumhurbaşkanının istediği kanunların çıkması imkânsıza yakın derecede zor olacaktır.
Diğer yandan Cumhurbaşkanının çıkardığı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin (CBK) tamamının, çıkarılacak kanunlarla geçersizleştirilmesi mümkün ve muhtemeldir. Meclisin çıkaracağı kanunların hiçbirisi, Cumhurbaşkanının taleplerini karşılamayacaktır.
Hatta çıkarılacak kanunlar, ciddi polemiklere de sebep olabilecektir.
Mesela, Başkan seçilen kişi, bana 20 bakan yeterli demesi halinde, Meclis, katı çatışmacı zeminde 40 ya da 15 tane bakanlığı öngören kanunları çıkarabilecektir.
Her ne kadar, Anayasada bakanlıkların CBK ile kurulacağı öngörülse de, AYM, 2020 yılında verdiği bir kararla, bakanlıkların kanunla da kurulabileceği yönünde karar verdi.
Bölünmüş hükümetler döneminde, Meclisteki çoğunluk muhalefette olacağı için, Meclis Cumhurbaşkanının istediği kanunları kesinlikle çıkarmayacaktır. Çıkardığı kanunlar da Cumhurbaşkanının taleplerine cevap vermeyecektir. Cumhurbaşkanının, istemediği bir kanunu, önüne geldiğinde, veto etmesi halinde, zaten çoğunluk muhalefette olacağı için, vetonun hiçbir etkinliği kalmayacaktır.
Bu sebeple, Cumhurbaşkanı-Meclis arasında en üst düzeyde çatışmaların yaşanması kaçınılmaz hale gelebilecektir.
(3) Bölünmüş hükümetlerin kurulduğu durumlarda, yürütme yasamanın bir şubesine dönüşecek, yürütmenin gücü bitme noktasına gelecektir.
Bu durumda, belki klasik kuvvetler ayrılığı ile uyumlu bir yapının ortaya çıkacağı söylenebilir ise de, günümüz şartlarında böyle bir kuvvetler ayrılığı, hiçbir ülkede mevcut değildir. Çünkü, bu durumda, yürütmenin inisiyatif ve etkinliği minimum düzeye düşecektir. Oysa ki, çağdaş uygulamalar, yürütmenin güçlü olması, inisiyatif alnının artması yönündedir.
Nitekim başkanlık sisteminin cari olduğu ABD’de Başkan, parlamenter sistemin cari olduğu İngiltere ve Almanya’da yürütme kanadı (başbakan ve hükümet) oldukça güçlüdür. Bu ülkelerin hiçbirisinde, yürütmeye rağmen kanunlar çıkarılamaz. Yürütme, çok geniş inisiyatif ve etkinlik imkanlarına sahiptirler.
Bölünmüş hükümetler döneminde, ABD, Almanya ve İngiltere’dekinin aksine, elleri-kolları bağlı bir başkanla yönetilecek olan ülkemizde, kuvvetler yasamada birleşmiş olacaktır. Yasamada da muhalefet çoğunlukta olacağı için, yürütmenin işleyişi sabote edilebilecektir. Yasama-yürütme çatışmasında inisiyatifin muhalefetin çoğunlukta olduğu Mecliste olması durumunda, hiçbir hükümet sistemi işlemez.
Şayet seçimlerde Başkan seçilen bir kişinin Mecliste çoğunluğu sağlaması ihtimali zayıfsa, seçimlerin yenilenmesi seçeneği de pek işe yaramayacaktır. Çünkü kısa süre sonra yapılacak yeni seçimlerde de muhtemelen benzer sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Bu vesileyle, ittifaklar yoluyla Başkanla Meclisteki çoğunluğun aynı eğilimde olmasının sağlanması neticesinde, mevcut hükümet sisteminin işlerliğinin sağlanabilmesi için, Cumhurbaşkanının geçerli oyların %50+1 çoğunlukla seçilmesinin zorunlu derecede gerekli olduğunu belirtmek isterim.
Bu ihtimal göz ardı edilerek yapılacak bir anayasa değişikliği, mevcut sistemi daha da içinden çıkılmaz hale getirebilecektir.
Son cümle: Çok sayıda siyasi partinin Mecliste temsil olunduğu, bir partinin başkanlık için yeterli çoğunluğa sahip olamadığı ülkemizde, mevcut hükümet sisteminin işlerliğinin sağlanabilmesi ittifaklarla mümkün olacaktır.
İttifakların devamı da Cumhurbaşkanının %50+1 çoğunlukla seçilmesine bağlıdır