Sedat Simavi'nin Hürriyet'i ilk kurduğu yıllarda gazetecilere verdiği bir öğüt:
“Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma.”
Maalesef büyük bir çoğunluk için geçerliliği kalmamış artık; günümüzde...
Yazımın başlığı gibi:
Daktilolu dönemlerimiz 'çöp' e gitti;
'mert' gazetecilik bitti!.
Gerçekten çok üzücü...
SAYGI VE SEVGİ KALMADI
Dünyaya tekrar gelirsem yine gazeteci olmak isterim...
50 yılı aşan meslek yaşamım içinde çok ama çok tecrübeler kazandım; dostumu, düşmanımı yakinen tanıdım...
Gazete bürolarının bulunduğu o güzelim Rüzgarlı Sokağı, alt katında matbaa olduğu için her zaman mürekkep kokan büromu; şimdiler de arıyorum!
Omuz omuza verip haberden habere koşturduğum o değerli arkadaşlarımı çok özlüyorum.
Artık o sevgi, o saygı bitmiş...
Ağabey, abla anlayışı yerini tam anlamıyla saygısızlığa terk etmiş!.
Dost olarak bildiğiniz kişileri bizim meslekte iyi ayırmak gerekir... Çünkü öyle zaman olur ki; en büyük darbeyi size yine dost bildikleriniz vurur...
Bizim meslekte işsiz kalmak da çok zordur. Kapınızı kimse çalmaz, bir telefon açıp hatırınızı soran bile olmaz!..
Hatta yanında yetiştirdiğin o kişiler yıllar sonra, bir gazete veya televizyon kuruluşunun başına gelir oturur!
Hatırını sormak için aradığınız zaman da;
"vallahi ben tanımıyorum" diyerek makam odalarına bile kabul etmezler!..
OTURAN GAZETECİLER DÖNEMİ!
Haber müdürü karşısında oturan muhabire seslendi:
"Bir hafta önce senden bir haber istemiştim ama getirmedin, ne oldu?"
"İki gün sonra hazır."
Aradan on dakika geçti ya geçmedi; haber müdürü aynı muhabire ikinci bir ikazda bulundu:
"Oğlum iki saattir bir haberi yazamadın; ne kadar tembelsin sen."
"Müdürüm elektrikler kesik, bilgisayarı kullanamıyorum."
Haklı bir mazeret olduğu için haber müdürü bir şey söylemedi...
Muhabir daha sonra sigarasını yaktı, ayaklarını masanın üzerine uzattı; telefonu çevirip aradığı kişi ile muhabbette başladı!..
Haber müdürü aldığı bir istihbarat üzerine tekrar muhabire seslendi... Bunun üzerine muhabir isteksiz bir şekilde telefonu kapayıp, sallana sallana şefin yanına geldi.
"Yine ne var?"
"Üniversitenin önünde olaylar başlamış; hemen makineni kap fırla..."
Muhabir sırıtarak dudağını büktü, kaşlarını çattı ve cevabı yapıştırdı:
"Görmüyor musun müdürüm, hala elektrikler kesik..."
KOŞAN GAZETECİLER DÖNEMİ!
Bizim dönemimiz de bilgisayar yoktu!
Elektrikler kesilse bile; daktilomuza kağıt takıp, mum yakıp ışığında haberimizi yazardık. İstihbarat şefimiz bir görev verdiği an uçarcasına giderdik!
Gazetecilik zevkli olduğu kadar yorucu ve yıpratıcı bir meslektir...
Aynı gün bir trafik kazası veya cinayet gibi üzücü bir olayı haber yaparken, akşam şen şakrak bir eğlence haberinin içerisinde kendinizi bulabilirsiniz!..
EMEKÇİ GAZETECİLER İŞSİZ!
Ben diyorum ki, mesleğinize saygı duyun ve sevin. Eğer havası olsun diyerek seçtiyseniz, hemen bırakın gidin; gidin ki, gerçekten sevenlere, bu işe kendisini adamışlara kapılar açılsın.
Sözün kısası!..
Torpille gazete ve televizyon kuruluşlarına girerek; gerçek emekçi gazetecilerin ekmek paralarına engel olmayın...
GAZETECİLİK ONURLU BİR MESLEKTİR
Gazetecilik yorucu ama onurlu ve keyifli bir meslektir...
Fakat son dönemlerde, para kazandığı güzel mesleğine ve karşısındaki kişi veya kişilere saygısızca davranan bu muhabirlerin hareketleri; onurlu mesleğimize zarar veriyor!
İşte, beni çok üzen iki örnek...
Taksim meydanı; erkek muhabir vatandaşa mikrofon uzatıyor, kameraman çekim yapıyor!
İzin falan almadan hemen soruyor:
"Maskeni neden takmıyorsun?"
"Ağzınızı burnunuzu kapatman gerekiyor."
Vatandaşlar muhabire anlamlı bir şekilde bakarak uzaklaşıyor...
Çünkü muhabirin maskesi de çenesinin altında!
****
Aynı muhabir, tam o sırada İstiklal caddesinde yürüyen yaşlı adama mikrofonu uzatıyor.
Beyefendinin ağzı burnu kapalı; hatta iki maske takmış!.
"Amca sen niye dışarıya çıktın?"
"Bizim için belirlenen saat'te geziyorum evladım."
Muhabir emredercesine yaşlı adama ikaz ediyor:
"Sizin yaşınızdakilere toplu taşıma araçları da yasak; sen nasıl buralara geldin bak polisler ceza yazar. Hemen evine git."
Arkadaş sen önce insanlara saygılı ol... Sen-ben ifadelerini nasıl kullanırsın?.
Ayrıca kimseye talimatta veremezsin. Eğer sen gerçekten muhabirsen! İfade alır gibi sorular yöneltemezsin....
Değerli mesleğimize saygı duy lütfen!
O mikrofonu uzattığın kuruluştan para kazanıyorsun...
Eğer sevmiyorsan çek git; onurlu mesleğimizin, onurlu emekçilerine ve insanlara böyle davranmaya hakkın yok.