Kitabı okumadım ama bir kitap ekinde okuduğum kitapla ilgili bilgiler dahi çok ilginç geldi. Abdullah Turhal’ın “Deliler, Osmanlı’nın Muhteşem Süvarileri” adlı eserinden bahsediyorum. Gerçekten deli değillermiş ama çok çılgın bir grupmuş. “…öylesine cesur hareket ederlerdi ki, insanları gölgelerinin bile öldürücü olduğuna inandırmışlardı” Deliler dünya askeri tarihinin en renkli simaları imişler. “Önceleri birer bölük halinde doğrudan beylerin çevresindeki muhafız birlikleriyken sonraları sayıları artırılarak ve geliştirilerek korkunç bir savaş unsuru haline getiriliyorlar.”
Bu girişi okumadığım bir kitabı tanıtmak için yazmadım. Osmanlıların ne kadar farklı ve yaratıcı ancak ne kadar düzenli olduklarını anımsadığım için yazdım. Osmanlıların geliştirdikleri vakıf sistemi, tımar sistemi aklıma geldi. Enderun’u düşündüm. Gittikleri, ele geçirdikleri ülkelerden küçük yaşta çocukları alıp, devlet hizmeti için yetiştirmelerindeki cüreti düşündüm. Bilim ve teknolojinin en ileri seviyesine sahip olmalarını, en büyük, en güçlü topları dökebilmelerini tahayyül ettim. Hakikaten müthiştiler. Müzikleri dahi farklı ve etkileyiciydi. Hayal edebiliyor musunuz, Osmanlı ordusu karşınızda, şehrinizi fethetmek üzere kapınıza dayanmış… Uzun bir geceden sonra şafak sökmek üzere. Mehter bölüğü o şafağın sessizliğinde o ürkütücü, o muhteşem marşları çalıyor, tokmak davula değil kafanıza iniyor, zurna gecenin karanlığını değil beyninizi yırtıyor, o tok “Allah, Allah” nidaları tüm direncinizi alıp götürüyor. Müzik bu kadar mı etkileyici bir silah olabilir? Allah kimseyi Osmanlı’nın karşısına çıkarmasın. Kim direnebilir o çağda Osmanlıya?
Mimarisinden, müziğine, askerinden alimine, hatta cinsel yaşamına her şeyi ve her yeri farklı, yeni ve muhteşem... En azından bir süre muhteşem…
Devlet olmak; yaratıcı olmayı, yenilikçi ve farklı olmayı, düzen kurabilmeyi gerektiriyor. Taklit olmamayı gerektiriyor. Taklit olmamayı, kişilik, kimlik sahibi olmayı gerektiriyor. Kolay değil tabi bu. Zaman, çalışma ve birikim gerektiriyor. Eğitim gerektiriyor. Adam ve adamlar gerektiriyor.
Bazen hayıflanıyorum, yükselme döneminde olan bir devlette yaşamadığıma… Ne köylü, ne kentli, ne gelenekleri ne de kuralları olan bir toplumda yaşadığım için üzülüyorum ama sonra bunun da bir şans ve sorumluluk olduğunu düşünüyor tekrar mutlanıyorum. Bazen tüm partilerimizin programlarını düşünüyorum hiçbir farklılık, olağanüstülük olmadığını görüp zayıf buluyor, sonra sanki sıra dışı konular olsa parti oy alır mı diyorum. Osmanlı yapacaklarını bir demokratik düzen içersinde önceden oylasa başarabilir miydi, mümkün değil diyorum. Demokrasiye olan inançsızlığımdan değil demokrasiyi yetersiz bulmamdan dolayı bunları düşünüyorum. “Deliler” sadece savaşta değil, her alanda gerekli galiba… (Hiç deli tarafınızı sevdiğiniz oldu mu?)
Hep birlikte mimarisinden müziğine bu ülkenin her şeyini farklı ve bize özgü kılmamız, yeni bir düzen oluşturmamız lazım. Zorluklarımız çok, doğru, ama zorluklar yaratıcılığı ortaya çıkarırmış. Biz zorluklar içersindeyiz fakat, yeni ve bize özgü bir düzen oluşturmak ve yaratıcı olmak yerine tüm enerjimizi birbirimizi karalamak üzere harcıyoruz. Neden bir az da “delilik” yapmıyoruz!
Şimdi “Nereden çıktı bu yazı?” diye sormayın. Bazen ben de efkarlanıyorum, delleniyorum. Siz hiç efkarlanıp, dellenmez misiniz, “bre” e-dergahlılar?