Fransız Devrimi özgürlük arayışıydı, özgürlük için yapıldı ama sonra kendisi halkın özgürlüğünü kısan bir diktatörlüğe dönüştü. Rus Devrimi de aynı şekilde özgürlük nidalarıyla başlayıp sonradan tam bir devlet terörüne dönüşerek özgürlük bırakmadı.
Neden böyle bir giriş yaptım? Çünkü özgürlük gerekçe kılınarak başlayan mücadeleler her zaman özgürlük getirmeyebiliyor.
Bizdeki de böyle oldu. AKP, devlet karşısında kişi hak ve özgürlüklerinden yola çıkarak iktidara geldi. Devlet değil, birey önemli, devletin hakları değil önce bireyin hakları dedi, başörtüsü, inanç hakkı, devletin öncelikleri, askeri vesayet gibi konuları ön plana çıkararak yanına liberalleri de almayı başardı. Bugün gelinen noktada ise AKP iktidarı bireyin, toplumun ve medyanın özgürlüklerini kısan, yok eden, yok sayan despot bir rejime dönüştü. Kendisini, iktidarını korumak ve “devlet” önemli artık, birey ve hakları değil. Hak ve özgürlükleri “devlet” adına istediği gibi kısıtlayabilmeyi bir hak olarak görüyor ve gösteriyor…
Aslında burada AKP demek bir anlamda da haksızlık yaratıyor, çünkü gerçek iktidar ve oluşan rejimin gerçek sahibi Erdoğan… Yargıya, yürütmeye ve yasamaya gerçek anlamda sahip olan, kontrol eden, yönlendiren ve yöneten gerçekte AKP değil herkesin kabul ettiği gibi Erdoğan. Türkiye rejimi demokrasi olma yolunda bir hedeften artık Erdoğan rejimine dönüşmüş ve demokrasi yolundan da oldukça sapmıştır.
Demokrasi çok hassas bir yönetim şekli. Kültür, ahlak, eğitim, gelir adaleti gibi bir çok unsurun bir arada olmasını gerektiriyor. Bu noktada Karl Popper’den alıntılar yapmak istiyorum, çünkü cuk oturuyor;
“Demokrasinin büyük problemleri olduğu görülüyor. Daha en başından beri vardı, hala da vardır. En önemli ve en ağır problemleri ise ahlaksal olanlardır.”
“Politik rakiplerini kötü, kendi partisini ise iyi görmek son derece ahlak dışıdır. Nefrete yol açar.”
“Demokrasiler halk yönetimleri değildir. Öncelikle diktatörlüğe karşı silahlanmış kurumlardır”
“Demokratik bir yönetim biçiminde en önemli şeyin, bir hükümeti kan dökmeden düşürerek yeni bir hükümetin dizginleri ele geçirmesini mümkün kılmasında yattığı görüşünü savunuyorum.”
Türkiye ilginç bir noktaya geldi. Ya demokrasisini bu sıkıntılı durumdan kurtarmasını bir şekilde becerecek ve bir küme yukarı çıkacak yada demokrasi yolunda küme düşecek. Sorun muhakkak ki Recep Tayyip Erdoğan. Her şeye hükmediyor. Medya, yargı ve Meclis onun kontrolünde. İktidar partisi ise tümüyle kontrolünde olduğundan bürokrasiyi de tümüyle yönlendirebiliyor. Ancak, sorun Erdoğan olmasına rağmen çözüm bizde. Halk, medya, bürokrasi ve seçilmişlerde… Bu sorunu hep birlikte demokrasi sınırları içerisinde aşmak zorundayız.
Demokrasi yolunda bu Erdoğan sorunumuzu aşmak kolay değil. Önce sorunu kabul etmek, adını koymak zorundayız. Sorun olduğunu ve diğer temel nedenler yanı sıra bugün için Erdoğan’dan kaynaklandığını kabul edemiyorsak çözmemiz çok zor… Ayrıca, Hakk’ı hukuku bilip Hakk’a tapanların yalakalardan daha cesur olması da şart…