Hayırlı olsun. Sürpriz olmadı ve Erdoğan cumhurbaşkanı seçildi. Ancak “Balkon Konuşması”na bakıyorum, Erdoğan siyasetten vazgeçmeyecek ve tarafsız olmayacak. Enaniyeti daha da artmış göründü bana… Söylenenlere, yalaka yorumlara bakmayın sistemin çok zorlanacağı farklı bir döneme giriyoruz… Daha sonraki yazılarda seçim sonuçlarını ayrıntılı olarak tartışacağız. Bugün demokrasimizde görünür hale gelen bazı aksamalara değineceğim.
Yaşlı, deneyimli bir matematik öğretmenine sormuşlar, “Hayat neye benzer, Hocam?” Öğretmen yaşlı sesiyle duraksamadan cevaplamış, “Matematikteki dört işleme benzer” demiş. Sonrada da anlamayıp bekleyen karşısındakine devamını getirmiş, “Evlenmek, çocuk yapmak toplamadır, ölüm ise çıkarma… Aşk çarpmadır, miras ise bölme… Hayat bu dördünden ibarettir…”
Bu fıkraya bu günlerde 5’inci olarak seçimi de ilave edebiliriz. Seçim de hayatın ve ülkenin umududur…
İyi ki seçimler var. İyi ki demokrasi var…
Peki, gerçekten demokrasi var mı?
Varsa ne kadar var?
Demokrasi umut mu?
Demokrasi, insan için ve demokrasinin kalitesi de insana bağlı. Toplumun gelişmişlik düzeyi, ekonomik yapısı, kültürü, bürokratik yapısı hemen her şeyi demokrasiyi etkileyen faktörlerden. Demokrasi sayesinde insanlık geçmişten gelen geleneksel, tanrısal, mutlaki, cahilliğe dayalı, akıl dışı yaşamından kurtulmuştur ve kurtulmaktadır. Örneğin Anadolu 1000 yıla yakın süren taassubunu, geri kalmışlığını demokrasi sayesinde atmış, kendini yönetir noktaya gelmiştir. “Arap Baharı” denen yönlendirilmiş toplumsal hareketler, Arap toplumları için sadece bireysel özgürlük anlamına gelmemiş aynı zamanda geçmişin taassubundan -sonradan olumsuz olsa da- toplumun kurtuluşu anlamında umut olmuştur.
Demokrasi toplumdan topluma değişir, ancak, aynı ülkelerde zaman değiştikçe de demokrasi değişir. İnşallah bizim demokrasimiz de bir Putin veya Mübarek demokrasisi gibi sandık demokrasisine dönüşmez…
Tabi tüm bunlar var ama benim asıl belirtmek istediğim başka; demokrasi ve demokrasiyi oluşturan güç unsurları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de farklı bir şekilde çalışmaya başladı. Popüler demokrasi çok farklı ve olumsuz denebilecek bir şekilde oluşmaya başladı. Yani daha önce demokratik siyasetin etkilediği hatta önemli ölçüde belirlediği medya, reklam, halkla ilişkiler gibi kavramlar ve unsurlar artık demokratik siyaseti belirler hale geldi. Artık siyasetçi olarak ne kadar dürüst, çalışkan, bilgili haklı olursanız olun kendinizi anlatmakta zorluk çekiyor ve özellikle medyaya bağlı kalıyorsunuz. Daha doğrusu medya sizi ne kadar anlatıyorsa, nasıl anlatıyorsa o kadar, o ölçüde haklı olabiliyorsunuz. Gerçek kişiliğiniz dışında farklı olabilen bir imajınız oluşuyor. Bu imaj neredeyse tümüyle bu unsurlara bağlı…
Medyaya sahip olabilmek, para sahibi olabilmek aynı zamanda gücü de getiriyor dolayısı ile. Yakın zamana kadar siyaset medyayı belirlerken şimdi medya, reklam dünyası, halkla ilişkiler uzmanları siyaseti belirliyor. Ne kadar dürüst, birikimli, iyi niyetli olursanız olun eğer medya sizinle ilgili olumlu şeyler yazmıyor ise asla kendinizi gösterme şansınız yok.
Artık seçimlerde siyasetçinin gerçek kişiliği veya partilerin programları yarışmıyor. Yarışan siyasetçilerin veya partilerin reklamcıları, halkla ilişkiler uzmanları, kampanya yöneticileri, basın danışmanları, sosyal medya uzmanları… Siyasetçi gün geçtikçe onların oyuncağı dolayısı ile paranın oyuncağı haline geliyor. Çünkü bunların hiç biri parasız adım atmıyorlar…
Seçimi Erdoğan kazandı ama eğer normal koşullarda adil bir seçim olsa sadece Erdoğan’ın kişiliği ve birikimi ile İhsanoğlu’nun kişiliği ve birikimi adil koşullarda yarışsa Erdoğan, İhsanoğlu’na rakip dahi olabilir miydi? Ama kabul edelim Erdoğan’ın iletişim danışmanları, seçim koordinatörleri, reklam uzmanları, sosyal medya uzmanları, NLP uzmanları, devlet olanakları yanısıra çok daha iyi çalıştı…
Popülizm demokratik siyaseti öldürüyor ve para odaklı yeni bir demokratik kültür oluşturuyor. Pek hayırlı görmüyorum, endişeleniyorum. Tartışmak istedim…