Demokratikleşme adı üstünde bir anlamda uzlaşma, geniş kitleler için ortak bir zemin oluşturma demek. Bunu sağlamak için ise iyi niyet, uzlaşma kültürü ve muhalefetle diyalog gerek. Özellikle ana muhalefetle… Muhalefet, birlikteliğe, işbirliğine davet edilir, birlikte çalışma yapılır, fikri sorulur, hiç biri olmaz ise saygı duyulduğu ima edilir, en azından hakaret edilmez.
Türkiye uzlaşma kültürüne sahip bir ülke değil. İktidarı ele geçiren taraf kendi ideolojisini devlete ve diğer kesimlere benimsetmek için her garabeti yapar. Uzlaşma aramaz, karşı taraf olarak gördüğü kesimi olduğu gibi kabul etmez. Bu konuda bir çok önemli istisnamız var; 1950 seçimlerinde tek parti iktidarı demokratik yolla iktidarını bir başka partiye vermiştir…
30 Eylül günü Başbakan Demokratikleşme Paketini gerçek anlamda diktatörvari bir ritüelle açıkladı. Muhalif basına sansür uygulanmış, çağrılmamıştı. Karşısında tam bir sessizlikle sıralanmış hiç biri bacak bacak üstüne atamamış, elleri dizlerinde bakan ve bürokrat yığını Nazi itaatkarlığındaydı… Başbakan, Demokrasi Paketi açıklarken yarım saat süren giriş konuşmasında muhalefete yüklendi, muhalefete hakaret etti, “Türkiye’nin muhalefet sorunu vardır” gibi burada edilmemesi gereken çok talihsiz bir cümle sarf etti. Bu demokratik değil antidemokratik bir girişti. Bu girişten sonra Başbakan ne açıklarsa açıklasın demokratik olmayacağı açıktı. Çünkü, zihniyet, tavır, niyet kötüydü. Uzlaşma aranmıyor, demokratikleşme adı altında muhaliflere darbe vuruluyordu. Zaten basına soru sordurmadan da “Basın Toplantısı”ndan şatafatla ayrıldı…
Başbakan konuşmasında sık sık 60 Darbesi’ni eleştirdi, bugünlere etkilerinden bahsetti. Ama tek kelime 80 Darbesi ile ilgili olarak etmedi, talihsiz bir tarih yazdı…
“Demokratikleşme Paketi”ni hiç küçümsemiyorum. Tam tersine çok önemli buluyorum. Kamuda türban yasağının kalkması bence çok önemli bir dönüm noktasıdır. Aynı şekilde Kürtçe’nin özel okullarda da olsa eğitim dili olarak benimsenmesi yine çok önemlidir. Andın kalkması da bir dönemin, yani Türk döneminin bittiğinin net bir işaretidir… Memurların siyasi partilere üye olabilmesi ise bu ortam ve anlayış ile sonuçta demokrasi değil tek partiyi güçlendirecek bir uygulama olacaktır. Seçim sisteminin nasıl değişeceği ise belli değil ama Ak İktidarı ayakta tutmanın ana amaç olduğu kesin… Paketin sonuçları gerçekten önemlidir. Sonuçlar önemli ama ne usül olarak ne de içerik olarak asla demokratik değillerdir.
Henüz 2’incisi başlamadı ama ilk kurulan Cumhuriyet bitirildi, diyebiliriz…
Neden ortam çok hazır olduğu halde başka konulara girilmedi anlayamıyorum. Fakat, Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değiştirilmesi demokrasimizin çok önemli bir eksikliğini giderdi…
Şaka bir yana cemevi konusu, Genelkurmay’ın Milli Savunma’ya bağlanması, yerel yönetimler özerklik şartı gibi konular beklentiler ve uygun ortam oluştuğu halde neden yer almadı anlamak zor… Galiba gündemi elde tutma ve zamanı gelince oya tahvil etme kurnazlığı ağır bastı…
Sonuç olarak hani derler ya bardağın dolu mu, yoksa boş tarafından mı baktığın çok önemli. Herkes bu konuda farklı yorumlar yapabilir. Hem de çok farklı… Ortada bir gerçek var; Türkiye değişiyor, değiştiriliyor… Ben çift eğitim dili ile, bu baskı ortamında memurların siyasi parti üyesi olabilmesi ile, kamuda başörtü serbestisi ile, Türklük mevhumunun zayıflatılması ile demokratikleşeceğimizi, mutlu ve huzurlu olabileceğimizi düşünemiyorum…