Cumartesi sabahı Gölbaşı ilçemizin programı gereği muhtarlarla yaptığımız kahvaltılı toplantıdaydım. Sohbet sırasında bir arkadaşımız Emek Platformunun, Barış ve Demokrasi konulu mitinginde 2 patlama gerçekleştiği ve yaralılar olduğu bilgisini getirdi. Muhtarlara yaptığım konuşmamda buna ve bu konu üzerinde teröre değindim. Toplantı bittikten sonra korkunç gerçeği taksit taksit öğrendik. Ölü sayısı önce 20, daha sonra 30, 86, 95, 97 ve sonunda da galiba 100’ü geçti. Cumhuriyet tarihinin en büyük terör olayını yaşadık. Korkunç bir gündü, Allah, benzeri olayları tekrar yaşatmasın.
***
Bu sosyal medya iyi bir iletişim aracı ama böyle zamanlarda çok kötü sonuçlarda verebiliyor. Herkes konuya meşrebince, bilip-bilmeden farklı tepkiler veriyor. Bu tepkiler birilerini galeyana getiriyor, kızdırıyor, çileden çıkarıyor ve sonuçta belki de terörün istediği gibi aklını, izanını yitirmiş, düşüncesiz ve bir birine düşmanlık yapan bir toplum oluşuyor. Geçen haftaki yazımda sosyal medya düşmanlığının bir örneğini vermiştim, bu hafta maalesef çok daha kötülerini yaşadık. Hem de iktidar milletvekillerinden… Pazar günü özellikle örnek olmak için sustum, twit atmadım… Herkes nerede ise öfkesini hiç sınırlamadan sosyal medyada adeta kusuyor… 97 vatandaşımızın öldüğü alanda olanlar kadar değil ama rezil bir durumdu…
***
Cumartesi günü yaşanan felaket konusunda söylenen ve yazılanlardan örnekler verip sizin de sinirlerinizi bozmayayım, zaten çoğunluk biliyor, ancak, Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Davutoğlu ile görüşmesini eleştirenlere bir cevap vermeye çalışayım; Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör olayı ile hem de Başkent Ankara’da karşı karşıyayız. Bu aşamada bunun sorumlularının kim olduğu tabi ki önemli, tabi ki istifa etmesi gerekenler var, tabi ki iktidarın sorumluğu çok. Erdoğan ve Davutoğlu bu olaylarda baş sorumlu ama bunu tartışmadan önce Türkiye’nin bir Suriye, Irak, Mısır olmamasını sağlamak daha önemli değil mi? Bu safhada, özellikle vurguluyorum, devlet adamı eksikliği olan bu safhada Başbakan’la görüşmemek hiç doğru olur mu? Tabi ki doğru olmazdı ve Kılıçdaroğlu’da devlet adamı olmasının gereğini yaptı. Yaptığı yanlış değildi. Davutoğlu ile değil, Başbakanlık makamında oturan zatla görüştü…
***
Biliyorsunuz ben Erdoğan’ı asla devlet adamı saymam, hep de olamadığının örneklerini vermiştir. Kendisine prim getiren olaylarda olayı hemen sahiplenir, ortaya çıkar, her sorunlu olayda ortadan yok olur, sis dağıldığında ortaya çıkar, sanki kendi sorunu çözmüş, sorumluluk birilerindeymiş gibi konuşur. Bu seferde ortada yok. İlk saatlerde bir yazılı açıklama yapıp olayı kınadı, ortadan çekildi. Halbuki herkesin devletin şefkatine, ilgisine ve birleştiriciliğine ihtiyaç duyduğu bu günlerde sahada olmalıydı. Yaralıları ziyaret etmeli, ölenlerin yakınlarını teskin edici konuşmalar yapmalı, toplumu bütünleştirmeye yönelik çabalamalıydı. Diyeceksiniz ki toplumun bu kesimin ona güveni yok, tepki olurdu… Eeee, işte sorun da burada! Devletin adamı olamadığı gibi, tüm toplumun cumhurbaşkanı da olamadı…
Türkiye’de gerçek güç sahibi Davutoğlu veya şu, bu değil Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Bence istifa etmesi gereken kişi de İç İşleri Bakanı veya Adalet Bakanı değil Erdoğan’dır.
***
Başbakan Davutoğlu, olayla ilgili açıklamasında sınıfta kaldı. Siyaset yaptı, birilerini suçladı ve güven vermedi. “CHP, 3 aylık seçim hükümetine katılsaydı bu olayı yaşamazdık” deyip hem başında olduğu Hükümeti küçümsedi, hem de terör olayını çok küçümsemiş oldu… En ilginç taraf ise basın toplantısında nerede ise tüm terör örgütlerini sayıp bunlar yapmış olabilir demesiydi. Tüm terör örgütleri Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkentinde bombalar patlatıp yüz kişiyi öldürecekler, yüzlerce kişiyi yaralayacaklar ve sen gururla Başbakanlık yapacaksın? Bu ne yaman çelişki? Terör örgütleri neden Londra’yı, Viyana’yı, Berlin’i vuramıyorlar? Vurduklarında gereken cevabı mutlaka alıyorlar, geçen yılki Paris olayında olduğu gibi…
Çünkü oralarda devlet ve devlet adamları var…