Birkaç haftadır bu sütunda, tanıdığım, tarih olmuş büyüklerimizle ilgili anılarımdan söz etmekteydim.. Türkeş ve Menderes rahmetlileri ele almış, onlarla ilgili bazı anılarımı anlatmıştım.
Fakat bazı arkadaşlarım bana, “biraz da güncel olayları ele alsan..” diye uyarılarda bulunuyorlar..
Peki onların dediğini yapayım, ama ne yazayım..
Bugün güncel olayların hepsi hüzün verici dramalarla dolu.. Milletin her günü acı haberler, göz yaşları içinde geçiyor.. Herşey, yandaş olmayan yazılı ve sözlü basın tarafından görüntüleriyle yansıtılıyor. Bunlar milleti üzmeye yetmiyor mu ki, bir de ben tekrarlayayım..
Ülkeyi kan gölüne çeviren terör olaylarını, sayıları her gün katlanarak artan şehitlerimizi mi yazayım? Millet zaten bunların içinde yaşıyor.. Hepsinin canlı tanığı millet yani..
Devlet düzenini değiştirmek, Başkanlık hayallerini gerçeğe dönüştürmek uğruna, kuvvetler ayrılığı ilkesi çiğneniyor, demokrasi ve hukuk ihlal ediliyor, antidemokratik uygulamalar gırla gidiyor. Hukukun yok edildiği, adalet mekanizmasının da idarenin emri altına alınmaya çalışıldığı ülkemizdeki bu kanunsuzlukların mesullerini, tarihimizden canlı örnekler göstererek uyarmaya çalışıyordum ben.. Çünkü bana düşen görev de bu idi..
Rahmetli Menderes’in son dönemlerinde de demokrasi yok edilmiş, kuvvetler ayrılığı ilkesi çiynenmişti.. Devlet daireleri ve eğitim tamamen partizanlaştırılmıştı.. Devletin olanakları partizanlarca sömürülmekteydi.. Öğrenciler okullarda ve fakültelerde, bugünkü dinci-laik ayırımları gibi sağ-sol diye bölünmüştü..
Sonunda 1960 İhtilali oldu. Ordu idareye el koydu.
60 İhtilalini ben, bana yaptığı tarihsel çağrışımların etkisi ile bugünkü gidişatın da iyi olmadığı uyarısını yapmak, antidemokratik girişimlere son verilmesini hatırlatmak amacıyla yazmıştım.
Hukukun daha fazla çiğnenmemesi, adaletin bağımsız olması, idarenin, yargının işine karışmaması gereğine vurgu yapmak istemiştim.
Ne olmuştu 1960 yılında?
Demokrat Parti ve partizanlaşan iktidarı, 27 Nisan 1960 tarihinde çıkardığı 7468 no.lu kanunla, Mecliste kurduğu Tahkikat Komisyonuna, yargı organına ait pek çok yetkiler vermişti:
Meclisin Tahkikat komisyonu Savcıların, Sorgu hakimlerinin yetkilerine sahip kılınmıştı.
Komisyon, tutuklama kararları veriyor.. Her türlü aramaları yaptırıp kişileri gözaltına aldırıyordu..
Gazeteleri, matbaaları bir kararla kapatıyordu..
Nitekim, 28 Nisan 1960 tarihinde toplanan Tahkikat Komisyonu, CHP’nin gazetesi Ulus’un Genel Yayın Müdürü, Yazı işleri müdürü ve bazı yazarları hakkında tutuklama kararları vermiş ve o kişiler tutuklanmışlardı.
Komisyon sanki bir Mahkeme imiş gibi Akis Dergisi yazarı Metin Toker ve Kurtul Altuğ’u sorgulamış, Akis ve Kim dergilerinin matbaa ve ofislerinde aramalar yaptırmıştı. O zamanın diğer muhalif gazeteleri Dünya ve Demokrat İzmir’in yönetici ve yazarlarını da tutuklatmıştı.
İşte bu tür antidemokratik uygulamalar almış yürümüş durumdaydı.. Üniversite olayları, anarşi ve sağ-sol çekişmeleri de tam hızla artıyordu.
Bütün bu Anayasa ihlallerini gerekçe gösteren Ordu, nihayet 27 Mayıs 1960 ihtilalini yaparak DP iktidarını düşürdü. Hükümet ve Demokrat parti yöneticilerinin hepsi tutuklandı.. Yassıadada yargılandılar, idam, ömür boyu ve çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar. Sonuçta idama çarptırılan 11 Bakandan Başbakan Menderes, Maliye Bakanı Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü idam edildiler.. Bayar yaş haddinden kurtuldu.
Bugünkü iktidarın hukuk ihlalleri, öyle Soruşturma Komisyonları kurup onlara savcı, hakim yetkileri verme aşamasına gelmiş değildir, Ordumuz da ihtilal yapmaz.. AKP iktidarı, gazeteleri ve televizyonları kapama işini kayyumlar eliyle çözümlüyor.. Gazetecileri tutuklatma ve yargılatmayı bir kısım savcı ve hakimlere istediği kararları aldırarak gerçekleştiriyor. Yani kuvvetler ayrılığı ilkesini bu şekilde ihlal ediyor..
Hukuk ihlalleri her yerde böyle başlar, başlayınca da nerelere kadar gideceği belli olmaz ve durdurulması da zaman geçtikçe zorlaşır.
İşte bu yüzden ben, geçmişi hatırlatmak, gidişatın yanlış olduğu uyarısını yapmak, eskiden ders alınmasına yardımcı olmak için Menderes’in sonunu anlatmıştım.. Yani benim yazdıklarım da, bu yönü ile güncel sayılabilirdi beni uyaran dostlarım..
ADALARIMIZDA DALGALANAN YUNAN BAYRAKLARI..
Beni bu iktidar döneminde hukuk ihlalleri kadar üzen bir yanlış da şu; Adalar konusu.. Vatan topraklarımızın bir bölümü PKK ve IŞİD teröristlerince çiğnenirken, ona nasıl üzülüyorsak, Egedeki pek çok adamızın ve Kıbrıs’daki yavru vatan topraklarımızın da Yunanlılarca sahiplenilmesi karşısında aynı derecede kızıyor ve üzülüyoruz. Ben şahsen AKP iktidarının topraklarımıza sahip çıkmayan bu zihniyeti karşısında isyan ediyorum.
Bize ait pek çok Ege adasında Yunan bayrakları dalgalanıyor.. Basında buna ait pek çok yazılara rastlıyorum. Geçenlerde bu yöndeki bir makaleyi de SÖZCÜ ve TÜRKTİME başyazarı sevgili Rahmi Turan’ın Sözcüdeki sütununda okumuştum.. Burnumuzun dibindeki 17 adamız şu anda Yunan işgali altındaymış. Nergiz adasında da Yunan bayrakları dalgalanmaya başlamış..
Hatta bir Yunan gazetesi“Hedefimiz İstanbul!” diye başlık da atmış.
Bu yazılanların hepsi doğru ise Hükümet ve Ordu bu rezaletlere nasıl tahammül edebiliyor şaşıyorum.
Yavru Vatan Kıbrıs’ta da aynı tehlike.. Yunanlılara sorarsanız Kıbrıs’ın tümü onların.. Enosis hayallerinden bir türlü vaz geçecek gibi değiller..
KKTC’yi, güneydeki Rum yönetimi ile birleştirme müzakereleri yapıyorlar.. Kıbrıslı kardeşlerimizi uyutup kandıracaklarını sanmaktalar..
Biz Millet olarak avuçlarını yalarlar diyoruz ama, Hükümet bu konuda ne düşünüyor tam bilemiyor, net açıklamalar bekliyoruz.