Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü’nde öğrenciyim. Yıl 1978 olmalı, henüz ekonominin bu ölçüde de olsa bilinmediği yıllar. Gazetelerin çoğunda ekonomi sayfaları değil, sayfası dahi yok. Zaten henüz borsa kurulmamış. TL henüz konvertıbıl değil, üzerinizde 100 dolar bulunsa suç. Yabancı sigaralar kaçak ve yasak ama her tarafta açıktan satılıyor. Garip bir dönem, soğuk savaşın en yoğun hissedildiği süreç, ülke dışarıya kapalı gibi fakat ülkenin de borcu hemen hemen yok. Ekonomide en önemli sorun enflasyon. Enflasyon kelimesi 1973 petrol krizinden sonra tüm dünyada çok yaygın kullanılır olmuş. Buradan kaynaklı olarak Türkiye her yıl yeni enflasyon rekorları kırıyor. Televizyon siyah-beyaz, yaygın değil, herkeste yok. En çok konuşulan ve yazılan kelimelerinden biri “enflasyon”.
Böyle bir ortamda Polatlı’dan çocukluk arkadaşım Ali Sait bir gün soruyor; “Ya Bülent, senin bilmen lazım, Nedir bu enflasyon-enflasyon dedikleri?” Fakülte’de öğrendiğim tanımla cevap veriyorum, “Piyasada ki arzın talebi aşması ile fiyatlar genel düzeyinin yükselmesidir” Ali Sait suratıma bakıyor, “Eee, ne yani, olum?” diyor.
Bu olayı hiç unutmam. O tarihten sonra bir şeyi öğrenmeyi, bilmeyi, karşımdaki hiç bilmeyen, konuyla ilgisi olmayan birine basit kelimelerle anlatabilmek olarak aldım. Bilmeyene sokaktaki insana az-çok anlatamıyorsam ben de öğrenememişim diye düşündüm. Bir şeyi biliyorsam “Eee, ne yani?” dedirtmemem lazımı düstur edindim..
Bunları hafta sonu yazıma yorum yazan “teyze”nin “CARİ AÇIK veya CARİ KAPALI konusunda ben ürkmedim çünkü ne olacak anlamıyorum.Etrafımda bu konu konuşulmadığı için no yorum.” demesi üzerine anımsadım. “teyze”nin bu konuyu bilmemesini düşünemiyorum, mutlaka araştırmıştır ama sonuçtan yeterince tatmin olmamıştır. Buradan aldığım ilhamla cari açık konusunda basit bir açıklama yapmak istiyorum. Bu konu aslında çok önemli ve çok karmaşık. Verdiğimiz ve vereceğimizi açıkladığımız faiz oranından, paramızın değerine ve istihdam açığına kadar bir çok konu bu kavramla bağlantılıdır. Ben hoşlanmadığınızı bile bile sizi zorlayacak basit bir cari açık tanımı yapayım müsaadenizle siz üzerine isterseniz yorumlar yazın. Yalnız unutmayın ki ekonomi; siyaset açısından, ülke bağımsızlığı ve yönetimi için olmaz ise olmaz bir konudur. Biraz sizleri zorlamaya çalışacağım ama tarafgirliğe dayalı yorumları ara-sıra yeni bilgiler ile takviye etmek şart. Ayrıca, eminim ki en güzel yorumlardan bir de bu konuyu “bilmeyen” “teyze”ye ait olacaktır. Bir de iddialı bir şey söyleyeyim, bu konuyu öyle her ekonomi hocası da tüm boyutları ve piyasaya olan etkileri ile bihakkın yorumlayamaz.
Cari açığı şöyle düşünün; aile bütçeniz açık veriyor ise bu bütçe açığıdır. Yani devlet bütçesi açığı. Fakat siz aile bütçenizde bir de dolar ve euro cinsinden gelir elde ediyor ve harcamalar yapıyorsanız ve açık da veriyorsanız bu da cari açıktır. Açık vermek harcamanızın gelirinizden fazla olması demektir. Harcamanız nasıl fazla olur? Büyük ihtimalle borç yapmışsınızdır.
Türkiye’de 2010 yılında 48.5 milyar dolar cari açık vermiş. Yani döviz harcaması çok olmuş, büyük ihtimalle borçlanmış. Konu basit olarak bu ama sonuçları çok basit değil. Nasıl bir aile bütçesi hem normal açık hem de döviz açığı veriyor da aile için sorunlar ortaya çıkıyorsa, bir ülke için de sorun vardır. Sorunlar ortaya çıktığında başka isimlerle anılırlar, çözümlerine farklı yaklaşılır ama altında “açık” yani ekonomik, sosyal ve kültürel nedenler vardır.
Türkiye için de sorun vardır, üstelik particilik boyutunu aşan sorunlar. Bildiğimiz, dilimizin döndüğü kadarı ile hoşumuza gitmese de tartışabilmeliyiz.
Şimdi bu kadar açıklamadan sonra “Eee, ne yani?” demeyin, bilenler bilmeyenlere anlatsın.
***
Pazartesi girdiğim yazı, Türktime’da başlayalı beni en az mutlu veya tatmin eden yazım oldu. Yazı vesilesi ile değerli e-dergah mensuplarının sert bir üslupla birbirlerine bindirmeleri beni gerçekten üzdü. Ben e-dergah siyaset yapmalı ve yazmalı diyorum ama parti fanatizmi içerisinde bu işlerin yapılmasına karşıyım. Çünkü, gerçeği objektif olarak bilmemizi geciktiriyor. Neyse, parti siyaseti yapanında canı sağ olsun diyorum. Bu vesile ile “Yiğitoğlu”, Mehmet Göktürk ve bazı Misafirlerimden haber almaktan çok mutlu oldum. Geçen yazıma vesile olan misafir yorumcumda dahil olmak üzere destek veren tüm okuyucu ve yorumcu e-dergah mensuplarına tekrar kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.