Dün akşam, iş vesilesiyle gittiğim İstanbul’da benim için düzenlenmiş bir partide başroldeydim.
Bazen mutluluktan ağlamak istersiniz ya, tam olarak öyleydi.
30 kişilik özel misafirlerin olduğu sıcacık bir partide birden benim sözünü yazdığım ,bestesini yaptığım şarkılar çalmaya başladı. Ezbere söyleyenler vardı.
Sanki cennetteydim ve artık hiç bir şey beni üzmüyordu. Ta ki çok sevdiğim bir çifti görene kadar.
Birbirlerinin gözünün içine bakarak şarkı söylüyorlardı (Bin kere maşallah) Leyla (ismini sakladım) eski eşinin çok zengin olduğundan bahsederken şöyle devam etti, “En lüks yerlerde otururken telefonuna bakıp bana buz gibi davranmasından boğulmuştum,şimdi öyle mutluyum ki …”
Eski günlerden bir demet fırlatıldı önüme. Uçak dururken başımı çarpmayayım diye uzanan el, kekin cevizlerini yediğimde gülen bir adam, doğumgünümde bir oda dolusu balonu şişirmek için uyumayan yorgun gözler …
Gerçek sevginin çabaya ihtiyacı yoktur, ite kaka yürütmezsiniz. Su gibi akar, gider.
Eğer hayrına değilse, sen değer verdikçe karşı taraf saygısızlık gemisine biner.
Gözünden düşmesin diye tuttuğun olmadı mı birini ? Ya geldiğinde sevemezsem diye içinde gizlice saklamadın mı hislerini?
Bunu sadece sevgi birlikteliği olarak düşünmeyin,dostlukta da böyle, işler saat.
Yelkovanın durmuştur veda gününde, diğeri zamanın ötesindedir artık.
Eğer birine çoksan, bırak daha azını bulsun.
Dostun da, yol arkadaşının da merhametlisi bizim olsun.