Birkaç ay önce PM üyesi olarak atandığım/seçildiğim CHP’de YSK’na bildirilen listeye göre mv. adayıyım. Kutlayan tüm dostlara yürekten teşekkür eder, öncelikle ülkemiz için hayırlı olmasını dilerim.
Bana ve benim gibi “sağ” partilerden CHP’ye katılanlar dolayısı ile özellikle aday belirlenmesi aşamasında tepki oluşturulmaya çalışıldı. Partinin sağa kaydığı, eksen kaymasına uğradığı gibi eleştiriler vardı. E-dergah’ın değerli siz mensupları ile bunu tartışmak istedim. Her zaman olduğu gibi konuyu açıklayıp kendi görüşümü ortaya koyduktan sonra sizin yorumlarınızı da almak istiyorum.
Sağ-sol tabiri bildiğiniz gibi batı kökenli. Sağ, genel bir ifade ile otoriteye, statükoya, mevcudu korumaya daha yakın ve güçlü olanları, sol ise, ilerici, otorite karşıtı olanları, ezilen kesimleri imgeler. Marksist teori ile birlikte bu kavramlarda bir az daha farklı bir içerik kazanmış ve “sol” kavramı markizimi benimseyenleri ifade etmeye başlamış. Sovyetlerin çöküşü sonrası bu kavramların içeriği daha da farklılaştı. Bu gün Marksist “yeni sol” kapitalizmi, kapitalizmin teorideki şekilde yıkılıp-yıkılamayacağını, devrimi proleteryanın mı yoksa başka bir sınıfın mı yapıp-yapamayacağını tartışıyor. “Yeni sol” basit ezen-ezilen çözümü getiren olmaktan çıkmış, çok farklı bir anlayışla bugünü, yüzyılı ve sınıfları aşan bir vizyonla “Devrim” arayışındadır. Ekonominin yanı sıra toplumun kültürel gelişimine de önem vermektedir. “Yeni Sağ Yeni Sol” başlıklı bir derleme kitabı bulunan Armağan Öztürk, “Postmodern birey yalnız ve umutsuzdur. Yeni sağ ona sürekli haz peşinde koşarak ve yalnızca kendini düşünerek mutlu olabileceğini, yeni sol ise mutluluğun başkalarını değiştirmeye çalışan totaliter bir uğrakta değil, kendini gerçekleştirmeyi amaçlayan içsel bir durakta elde edilebileceğini salık verdi” diyor.
Sağ-sol özellikle soğuk savaş döneminde bize dışarıdan benimsetildiği şekilde, hiçbir temeli olmayan, subjektif algıya ve şekilciliğe dayanan kavramlar olarak kalmıştır. Nasıl takım tutmamız tesadüflerle belirlenmiş ise, sağcı veya solcu olmamızda oturduğumuz şehirdeki çevre albenisine, okuduğumuz okula veya benzeri tesadüflere göre belirlenmişti. Sınıfsal hiçbir temeli yoktu. Aynı aile içerisinde aynı eğitim seviyesinde olup da sağcı veya solcu olanlar çoktu. Bu konuya hayatını adayanları, can verenleri saygıyla anarak bu cümleleri yazıyorum, çünkü benim de içinde yaşadığım kuşağın en önemli belirleyeni bugün basit olarak nitelediğimiz bu sağ-sol kavramlarıdır. Bazan, “Eğer sol dini inançlara karşı gibi olmayı bu kadar kolay kabullenmese çok şey farklı olurdu” diye düşünüyorum. Bilemeyiz, ne de olsa dış dinamiklerin etkisi çok fazlaydı, belki farklı bir yolunu bulur bizi yine böler, “Komünizme karşı” blok yaparlardı.
İdris Küçükömer’i hiç okudunuz mu? Marksist tanımlardan yola çıkarak DP’nin sol, CHP’nin sağ olduğunu anlatır. Tümüne değil ama belli bir bölümüne katılırım. Yakın zamana kadar, örneğin geçen yıla kadar oluşan algıları hatırlayarak cevaplayın lütfen; CHP en halkçı, en demokrat, en Cumhuriyetçi, en milliyetçi, en laik, en devrimci partimiydi?
CHP ezilenlerin, varoşların, alt gelir gruplarının partisi miydi?
CHP, gerçek sol veya sosyal demokrat bir partimiydi?
Muhakkak ki CHP kendi doğruları olan, koşulların oluşturduğu, inkar edilemeyecek bir gerçekti. Saygı duymak gerekir, ancak halkın ve gerçeğin/doğruluğun partisi miydi?
Bugün listelerde yer almadıkları için eksen kaydı eleştirisi yapanlar, yıllarını bu partiye vermiş olmanın dışında çok mu haklı?
Bugünkü CHP bir yıl önceki CHP’ye göre daha halkçı, daha sıcak, daha demokrat değil midir?
Yıllarını, ömrünü bu partide ihlasla çalışarak geçirmiş olanların bu gerçekleri kabul edebileceklerini ummuyorum. Onlar daima haklarının yendiğini, adaletin gerçekleşmediğini düşüneceklerdir. Kendi açılarından haklıdırlar. Yeni gelenler belki onlar kadar başarılı olamayacaklardır ama değişim bir gerçek ve gereklilikti. Kurucu ve anaç parti, CHP bu zor kabul edilebilir durumda ve hakikaten tecrübeli, emektar, vefakar kadroları için adaletli olmayan bir gerçeğin arayışındadır.
“Gelenler sağcı, bizler solcuyduk” safsatalarını bırakıp, bölgemizdeki bizi de içine alan emperyalizmin tarihte görülmemiş en büyük ve en planlı oyununa karşı bir arada olmaz isek neler olabileceğini tasavvur edebiliyor musunuz?
Kılıçdaroğlu ve ekibi en azından bir çıkış yolu arayacak…
Sağ-sol kavramları soğuk savaş sonrası oldukça anlam değişikliğine uğradı. Sosyalistler daha liberal, liberaller daha muhafazakar, muhafazakarlar daha kapitalist oldular. Sağ-sol yeni nesiller için zaten tartışılan anlamını yitirdi.
Bugün, yukarıda da belirttiğim gibi; sağ sürekli haz peşinde koşan, kendi kişiselliğini tüketimde arayanları, sol ise kendini gerçekleştirerek toplumu yüceltmeyi amaç edinenleri ifade ediyor.
Ben geçmişte de, bugün de toplumu, ülkemi, ülkemin bana verdiği değerleri daima en üstte tuttum. Bana bu açıdan laf edebilecek çok kimse olduğunu düşünmüyorum. Anlamını yitirmiş bir sağcı-solcu karalaması yerine daha somut kavramlarla tanımlanmayı yeğlerim.
Hepimiz bu dönemin çocukları olarak tarihi sorumluluğumuzun farkında olmalıyız…