7 Haziran 2015 seçimleri öncesinin dikkat çekici olaylarından biri de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, ülkenin pek çok yerinde “Toplu Açılış Törenleri” adı ile düzenlediği toplantılardı. Tayyip Bey, o toplantılarda sürekli olarak, Meclis’te bir partiye (adını telaffuz etmese de kasdettiği AKP idi) en az 400 milletvekili çıkaracak oy isteyip durmuştu.. Amacı, Anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde etmek ve ülkemize Başkanlık sistemini getirmekti. Açıkçası kendisinin de bundan böyle Amerika’daki gibi Başkan olabilmesi hevesine kapılmıştı..
O günlerde pek çok AKP’liler de dahil büyük vatandaş çoğunluğu, tarafsızlık yemini etmiş bir Cumhurbaşkanının, bir parti lideri gibi böyle oy isteyen söylemlerde bulunmasını Anayasal tarafsızlıkla bağdaştıramamıştı. Buna rağmen Tayyip Bey çıktığı o yolda ilerlemekte israrcı olmuştu..
Ancak ne var ki, bu hukuksuzluğu millet iradesi seçim sandıklarında yok etti.. Devleti; yargısı, yürütmesi ve bütün organ ve kurumları ile “Parti Devleti” ne dönüştüren AKP’nin tek parti iktidarına son verdi.. Böylelikle Tayyip Bey’in bütün çabaları da boşa çıkmış oldu.
Cumhurbaşkanı, seçim öncesi yaptığı bu “açılış”” dediği toplantıların pek çoğunda, eline kutsal Kur’anımızı alarak kürsüye çıkmıştı. Mesela 4 Mayıs günü Siirt’te yaptığı toplu açılış törenleri isimli toplantıda, kürsüde uzun süre elindeki Kürtçe Kuran salladı.. Muhalefete yüklendi ve sanki kendisinin siyasi rakibiymiş gibi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nu halka yuhalattı. O günkü bu işin bir diğer enteresan yanı da, Kılıçdaroğlu’nu Kur’anı Kerime saygısızlıkla suçlarken, “Bakara-makara..” diyen ve 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları döneminde istifa eden eski AB Bakanı Egemen Bağış’tan kürsüde “kardeşim” diyerek söz edip durmasıydı..
Şimdi bu satırlarımı okuyan sizler yine meraka kapıldınız değil mi?
Toker’in anlattığı bu olayların üzerinden iki ay geçti, aktüalitesini kaybetti, acaba bunları ne sebeple yazısına konu yaptı? dediğinizi duyar gibi oluyorum..
Anlatayım.. Yine benim çağrışımlarım yüzünden.. Ben şu sıra Büyük Türkçü yazarımız Ömer Seyfettin’in Türklük Ülküsü(*) kitabını e-Kitaba dönüştürme, yani pdf yapma uğraşındayım.. Ömer Seyfettin’in bu çok değerli eserini yıllar önce zaten ben düzenleyip basmıştım. Kitap birkaç baskı yapmıştı.
Kitapta baştan sona Türk milletinin, Türk dilinin yüceliği anlatılır.. Kültür değerlerimiz, ülkülerimiz, ideallerimiz dile getirilir.. Dünya Türklüğünün bir araya gelip, el ele vererek Turan Devletini kurması önerilir ve bu işin koşulları ortaya konulur. İşte bütün bunları tekrar tekrar gözden geçirdiğim sırada, sadeleştirdiğim satırlarda yer alan bilgiler, yine benim muhayyilemi kamçıladı..
Mesela işte kitabın 59. sayfasındayım.. Ömer Seyfettin burada, o tarihteki ülkümüzü engelleyen en acımasız düşmanlar olarak Rus, İngiliz ve Fransızlar’ı gösteriyor. Akdeniz’e inme hayali peşindeki Rusların, bu işte en büyük engel olarak biz Türkleri gördüklerini, bu yüzden, Deli Petro’nun “Rusların büyüme ve kıt’alara yayılmaları için her şeyden önce Türk adını tarihten silinmeleri gerektiğini vasiyet ettiğini” vurguluyor. Deli Petro’nun bu konulardaki vasiyetnamesinden madde madde ayrıntılar veriyor. “İstanbul’a hakim olanın bütün cihanın gerçek hakimi olabileceğini” söylediğini” ekliyor.
O tarihlerde Afrikadaki eyaletlerimiz Cezayir, Tunus, Fas topraklarını yutan Fransızların Suriye’ye de göz diktiğini, «İtilâf-ı Müselles» (Üçlü İttifak)’ın üçüncü Devleti olan İngilizler’in, Mısır’a, Irak’a, Basra körfezine el atmış olmalarını da hatırlatıyor. Bu sırada, İngiliz Meclisinde kürsüye çıkan dönemin Başbakanı Gladston’un elinde getirdiği Kuran’ı göstererek, “Bu kitap dünya üzerinden kaldırılmadıkça bize dünya üzerinde rahat yok..” diye bağırdığını satırlarına ekliyor..
İşte ben, İngiliz Başbakanının Meclis kürsüsüne elinde Kuranla çıkıp salladığı, “bu kitap dünya üzerinden kaldırılmalı” dediği bilgisini bir kez daha okuduğum sırada Tayyip Bey’in o hareketi gözümde canlandı.. Gerçi bu iki olayda hareketler aynı ama, amaçlar farklı.. Hatta taban taba zıt da denilebilir. İngiliz, İslamı ve Türklüğü yıkma, bizimkisi ise İslam’a hizmet amacıyla Kuranı sallamıştı..
Evet, Tayyip Beyin, elinde Kuranla meydan meydan dolaşması üzerine, pek çok din adamından da tenkit sesleri yükselmişti. Mesela eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz da tenkit edenler arasındaydı. Onun “Kur’an politikaya alet edilmez” sözleri uzun süre basında yer aldı. Basındaki, konuyla ilgili bazı yorumlara göre de, bunun cezasını şöyle çekti: Tayyip Beyin, Sarayda din adamlarına ve üst düzey din bilginlerine verdiği iftara Mehmet Nuri Yılmaz davet edilmedi.. Tabii bu bir ceza mı mükafat mı herkes kendi karar versin.
(*)Türklük Ülküsü/Ömer Seyfettin, Hazırlayan: Yalçın Toker, Toker Yayınları.