Pazar günü belediye başkan adaylarının tespiti ile ilgili son Parti Meclisi (PM) toplantısı vardı. Sabah katıldığım bir etkinlik ve öğlen geçen hafta rahmetli olan eski İçişleri Bakanlarından Rüştü Kazım Yücelen için çocuklarının okuttukları kalabalık mevlüt sonrası (Allah kabul etsin) CHP Genel Merkezine geçtim. PM gündeminde ağırlıklı olarak mevcut CHP’li belediyeler vardı. Belediyelerin devamlarına yada değişimlerine karar verilecek PM, dolayısı ile çok önemliydi. Haliyle karar vermekte zorlanıldı. Ertesi sabah, Pazartesi eve geldiğimde saat 7.30’du. Haliyle hafta başı yazımı da aksatmış oldum.
Türkiye’de çok partili rejime geçeli, başlangıcı 1950 sayarsak daha 64 yıl olmuş. Nedir ki? Bir insan ömründen dahi kısa bir zaman… O da darbelerle kesintilere uğratılmış… Daha doğru-dürüst bir uzun dönemli iktidarın, bir başka iktidara demokratik bir devir teslimini yaşamadık. Daha parti içi demokrasinin çalıştığına şahit olmadık. Dolayısı ile daha Pazar günkü PM devam ederken yapılan- haklı veya haksız- değişikliklere yakışıksız tepkiler oldu, olabildi… Yapılan aday tespitlerinde ben de hata olduğunu düşünüyorum ama parti içi demokrasinin çalışabilmesi için ülkemizin insan ve zaman unsurunun yeterli ve sisteminin ise henüz oturmamış olduğunu da biliyorum… Ancak bu konuda yani demokratikleşme konusunda ilklerin yaşandığı ve yaşanması gereken yerin de CHP olması gerektiğine katılıyorum.
Biz CHP olarak ana muhalefet partisiyiz. Daha birkaç ay önce 90’ıncı yılımızı kutladık. Normal olarak en oturmuş, gelenekleri olan bir parti olarak en hazımlı, olgun parti duruşu sergilememiz gerekirdi. Biz aday tespitleri için 5 genel başkan yardımcısından oluşan bir komisyon kurmuş, belli kriterler getirmiş, önce parti MYK’sı sonrası da PM’de de konuyu tartışmış tek partiyiz. Aday belirleme sürecinde toplam 207 bin parti üyesi fikrini beyan etmiş, 86 seçim bölgesinde eğilim yoklaması, 300 yerde de anket yapılmış. Genel Başkan keyfi olarak adaylar şunlar olsun, bunlar bana daha bağlı adamlar dememiş. Buna rağmen yine kınamıyorum haklı ve haksız tepkiler var. Çünkü partililer “Bu parti bizim, kimsenin değil. Bizim istediğimiz gibi aday tespitleri yapılmalı” diyorlar.
Diğer taraftan iktidar partisinde durum tam zıddı. Aday tespiti Genel Başkan tarafından yapılıyor ve sonuçlara kimseden itiraz gelmiyor, hiç tepki yok. Çünkü, partinin kurucusu, parasını vereni, iktidar yapanı Genel Başkan Tayyip Bey. Partinin sahibi o. Kimse “Bu parti bizim” diyemiyor…
Kısaca biz de iki tip parti var; CHP örneğinde olduğu gibi demokratik kurallar oluşturmaya, demokrasiyi tabana yaymaya çalışan parti ve AKP örneğinde olduğu gibi lider odaklı parti tipi. Gerçekçi olan hangisi? Bence de AKP örneği daha gerçekçi ama daha doğru değil. CHP’nin daha eğitimli kesimin partisi ve daha köklü bir parti olarak demokratikleşmeyi zorlaması şart…
Demokrasinin oturması için ilk örneğimizdeki CHP katılımın artması, eğitim, kurumlaşma sağlanması ve partililerin olgunlaşması gerekiyor. Keşke bu durum diğer partiler içinde geçerli olsa…
Demokrasinin oturması konusunda eğitim, zaman, kültür yani insan unsuru çok önemli ama mevzuatta önemli. Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim kanunlarının da en az Anaya kadar önemli olduğunu ve değişmesi gerektiğini biliyorsunuz hep savunuyorum. Detayına girmeyeyim ama bu konuda acilen yeni bir mevzuat oluşturmamız şart…
Kısaca Pazar günü yaşadığımız maceralı uzun toplantı ilk defa bir pazartesi yazımı aksatmama sebep oldu ama yukarıda ki konuları da aklıma getirdi…