ERDOĞAN : Papa örneğinde olduğu gibi sık sık fikir değiştirmeye başladı. Danışman kadrosunun kafasını karıştırdığı belli. Erdoğan’ın danışmanlarının önemli bir bölümü, Başbakan’la aynı ruh ikliminde değiller. Belli ki; Zıt fikirlerin çarpışmasından siyasi bir dokunulmazlık elde ettiğini düşünüyor. Devletin kendisiyle ilgili kuşkularını bir türlü dağıtamamanın can sıkıntısını yaşıyor. Duygusallığını örtmek için takındığı çehre, kendisini zaman zaman itici yapabiliyor. Metin dışı yaptığı her konuşma kendisine sıkıntı olarak geri dönüyor. Rol yapmaktan hoşlanmayan bir sahici yanı var. Ve bu naturel duruş, siyasetteki yumuşak karnı olmaya devam ediyor. Büyüsü yara alsa bile, devam ediyor..
BAYKAL : Sürekli gergin duran fotoğrafı belli bir karizma sağlasa bile, bir süre sonra bıkkınlık veriyor. Müthiş belagatına rağmen, kendisine yeterince ifade edememesi bir başka açmazı. Kamuoyunun Baykal’a yönelik algısı ile, kendisini tanıyanların değerlendirmesi arasında ciddi farklar var. Baykal, diyalog geliştiremediği insanlara karşı sert, anlaşıldığını hissettiğinde ise son derece mülayim bir ruh haline sahip. Karizması çok yüksek ve istediği şekilde yönlendirebiliyor. Şüphe duymadığı hiç bir insanı harcamayan bir ruh yapısına sahip. Ve çoğu zaman şüphe duyuyor! Son zamanlarda Demirel’e benzeyen bir üslüp geliştirdi. En ünlü benzetmelerinden birisi: Ham-Hum-Şaralop.
AĞAR : Ağar, büyük bir marka. Bakışlarından cesaret fırlıyor. Çok sevdiği kızının vefat etmesinin hayata bakışını daha duygusal yaptığı söylenir. Risk almanın ölçüsünü ayarlayamadığı net hatalarından birisi de, PKK’ya yönelik siyaset çağrısı. Yüksek karizması, söylediğinden geri adım atmasının önünde engel. Televizyon konuşmalarında ses tonu biraz mekanik çıkıyor. Miting konuşmalarında kendini daha iyi ifade edebiliyor. Özellikle birebir konuşmalarda sitemlere karşı tahammüllü, kalabalıkta yapılanlara ise daha mesafeli. Son siyasi söylemi olmasa, barajın altını üstüne getirebilirdi.
MUMCU: Liderlerin içinde en duygusal ve kafası karşık olanı o. Herkesin tanımladığı başka bir Mumcu var. Kimisine göre,”Alçak gönüllü ve dost” diğerlerine göre,”Egosu yüksek ve vefasız..” Bir tuhaf enerjisi olduğu da muhakkak Mumcu’nun. Çabuk kırılgan ve değişken özelliklerine rağmen kendini muhattabına kabul ettirmeyi beceriyor. Konuşmalarını fazla uzatması güzel konuşma özelliğini gölgeliyor. Sosyal yaşamı seviyor. Şaşırtmaktan zevk alması bir başka özelliği. Muhattabını etkilediğinden emin olduktan sonra rahatlıyor, şüphesi varsa, gergin ve huzursuz izlenimi veriyor.
BAHÇELİ: Kendisini, kendisinden bile gizleyen bir yapısı var. Profili düşük insan tiplerine karşı daha içten davranıyor. Yanında olmayanın, karşısında olacağından şüphesi yok. Gazeteci Şamil Tayyar’ın,”Hocalığı zamanında müthiş hoşgörülüydü” sözünün üzerinden uzun zaman geçtiği anlaşılıyor. Bahçeli, muhaliflerine göstermediği tahammülü, diğer siyasetçilerden esirgemiyor. Ketum bir bürokrat havası var üzerinde. Misafirlerine karşı müthiş saygılı, onları kapıda karşılayıp, kapıda uğurluyor. Yakın dostlarının yanında zaman zaman argo konuşabiliyor. Zor söz veriyor ve sözünü tutuyor.
UZAN: Uzan’ı değerlendirirken elimizde medyanın sunduklarının dışında çok fazla bir materyal yok. Düşmanlarına karşı acıma hissini çok iktisatlı kullandığını söyleyebiliriz. Emretmeyi seviyor ve hatta yaşam sitili. Başarmaya ve hınç almaya kodlandığı gözlerinden belli. En zor hissettiği duygu, güvenmek. Geçirdiği sıkıntılı süreç ona,”Beklenmeyeni bekle!..” duygusunu öğretti. İçinde stok ettiği volkanları durdurmak için, sık sık kendine telkin yaptığını söyleyebiliriz. Bir gizemi, bir büyüsü olduğu açık. Hayatımızda yine olacak gibi..